VE AYASOFYA SİYASETE AÇILDI

Öncelikle belirtmeliyim ki bu yazımın başlığının patenti bana ait değil. Günler, hatta haftalar önce Sözcü gazetesinde Deniz Zeyrek’in bir yazısında görmüştüm galiba. Bu ifade çok tuttu ve herkes tarafından dillendirilmeye başlandı. Bu yüzden ben de kullanmakta bir beis görmedim.

Hatırlarsınız bundan kısa bir süre önce Korona günleri serisi içinde Ayasofya’yı da değerlendiren bir yazı yazmıştım. Hatta konunun ülkenin bunca derdi arasına sokuşturulmuş yapay bir gündem olmasından bahisle futbol literatürü içinde benzetmelerle top çevirme hareketi olarak anlatmış ve buradan da bir şey çıkmayacağı sonucuna varmıştım. Önüne, arkasına “ama, ancak, fakat, lakin” koymadan itiraf edeyim ki bilemedim ve yanıldım. Nasıl yanılmam ki? Koskoca Cumhurbaşkanı bir yıl önce “Ayasofya’nın hemen yanındaki camiler dolsun önce, bu işin siyasi boyutu var, bunların hepsi tezgâh, bu oyunlara gelmeyelim. Başka ülkelerde de bizim camilerimiz var, işin bu tarafını da düşünmek lazım” şeklinde açıklamalar yapması, hatta konu ile ilgili Danıştay’daki davada Cumhurbaşkanlığı verdiği savunmada yapının müze yapılması ile ilgili kararın arkasında durması bizi tam olarak ters köşeye yatırdı.

Sanırım isabetsiz de olsa maçın sonucunu tahmin ettiğim ya da önemsemediğim için maçı dikkatle izlemiyordum. Fakat o da ne? Tam da uzatmalar oynanırken ve de ben bu maç bu şekilde biter diye düşünüp televizyonun karşısından kalkmaya çalışırken birden “goooool” sesleri gelmez mi? Oyuncular sevinç içinde birbirine sarılıyor, tribündekiler fırlamış, coşku tavan yapmış adeta. Ben daha şaşkınlığımı üzerimden atmadan ekranda ağır çekim golün tekrarı gösterilmeye başladı. Bir de ne göreyim, golü oyuncu değil hakem(Danıştay) atmış. Artık top hakeme mi çarptı, hakeme pas verildi de top ağlara öyle mi gitti, yoksa hakem kendi kafasına göre bir hesap yapıp bu golü attı bilemem.

Artık bu durumda bize “Hayırlı uğurlu olsun” demek düşer. Normal şartlarda önemli bir problem halledilmiş ise bireylerde ve toplumda çok büyük bir rahatlama olmuş olması gerekir. Bireyler huşu içinde özlem duydukları mabede kavuşmuş olarak mutlu hayatlarını sürdürecek, yöneticiler de ülkenin çözüm bekleyen gerçek sorunlarına odaklanacaklardır sanırım. Ama yine de ben bu şarkının burada bitmeyeceğini düşünüyorum. Ayasofya asıl siyasete şimdi açılacak gibime geliyor.

Diğer ülkelerin bu konudaki değerlendirmelerinin olumsuz olduğunu biliyoruz. İşin o kısmı beni ilgilendirmiyor. Ülke toprakları içindeki bir yapının nasıl değerlendirileceği o ülkeyi ilgilendirir. İster müze yapar, ister cami yapar, ya da İhsan Eliaçık’ın dediği gibi cuma günleri cami, pazar günleri kilise diğer günler de müze olarak kullanılabilir. Asıl olan dünya ölçeğinde ülkeye ve ülke insanına ne kazandırdığıdır. Sayın Cumhurbaşkanının tabiri ile getiri götürü durumu yani. Tahminim odur ki bu konu 2023 seçimlerine kadar gündemden düşürülmeyecektir. Bu konuda Cumhurbaşkanının daha önce belirttiği endişeler ve kurduğu cümlelerle bile eleştiri yapıldığında, ”dış güçlerin işbirlikçisi ve içimizdeki Bizanslılar” olarak etiketlenecektir.

Bir başka endişem de nedir biliyor musunuz? Hatırlarsınız bir tarihte Suriye’de bir Rus uçağı düşürülmüştü. Cumhurbaşkanımız o zaman öğretmenlerle bir toplantı halindeydi. Başbakan da Ahmet Davutoğlu idi. Birden herkesin hamaset duyguları kabarmıştı. “Emri ben verdim” yarışması vardı nerdeyse. Gel zaman git zaman pilotun Fetocu olduğunda hareketle özür dileyerek durumu zor toparlamıştık. İster misiniz bir gün işler sarpa sarmaya başlarsa Danıştay kararını veren hâkimlerin Feto üyesi çıkma ihtimaline kadar gidebilir iş.

Neyse bu iş daha yeni başlıyor. Ama bugünlük bu kadar yeter. Kalın sağlıcakla.

Tagged: Tags

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *