BÜKREŞ’TE ÜÇ GECE / SONUÇ (Günübirlik Bulgaristan)

Hepimizin üzerinde taşıdığı kimlik belgeleri son şeklini alana kadar epey aşama geçirdi. Bizlerin önceleri defter gibi kimlik cüzdanları vardı. Orada doğum yeri ve yılı yanında medeni hali ile ilgili değişiklikler, askerlik yoklamaları, muvazzaflık ve terhis bilgileri, yer değiştirme kayıtları, ihtiyat yoklamaları gibi durumların işlendiği sayfalar vardı. Daha sonra biraz sadeleştirilerek PVC ile kapattığımız erkekler için mavi kadınlar için kırmızı tek sayfadan ibaret kimlikleri kullandık. Günümüzde ise artık herkesin kullandığı minik -galiba çipli diyorlar.- kimliklerimiz var.

Sizler ne kadar farkındasınız bilmiyorum ama yeni kimliklerde ben doğum yeri ile ilgili bir kayda rastlamadım. Oysa eskiden bu kimliklerde İl veya ilçe olarak belirtiliyordu. Kimliklerde yazılı olan o coğrafyanın zihinlerde bir geçmişi ve anlamı vardı. Hatta insanlar arası ilişkilerde “Oraları çok soğuk olur”, “Ooo hemşerimsin”, “Benim oralarda öğrenciliğim geçti”, “Ben askerliğimi orada yaptım”, “Eniştemiz sayılırsın” gibi cümlelerle iletişimin önünü açan bir işlevi vardır. Artık böyle bir bilgiden yoksunuz yani.

Aile üyeleri arasında elden ele böyle kimlikleri bakarken babamın ve dedemin kimliklerinde doğum yeri olarak Romanya/Akkadınlar şeklinde bir kayıt vardı. Kendi coğrafyamızdaki beldeler ile ilgili kafamda az çok bir hikâye oluşturabiliyorum ama bu iki sözcük benim için hem muamma hem de merak konusu olarak kaldı. Nasıl bir coğrafyada doğmuşlar, yaşamışlar ve hangi yaşanmışlıkları geride bırakmışlardı. Günün birinde benim oraları görmem mümkün olabilir miydi?

İşte Bükreş’te geçirdiğimiz günlerde bunu da gerçekleştirdik. Dedelerimizin babalarımızın kimliklerinde her ne kadar Romanya yazıyorsa da onlar göçtükten sonra çıkan 2. Dünya Savaşında sınırlar değişmiş, Akkadınlar denilen yer Bulgaristan sınırları içinde kalmıştı. Bükreş’e yaklaşık 150 km kadar olan bu yolculuk için bir araç kiraladık. Bulgaristan ve Romanya arasında büyük bir bölümde sınır teşkil eden Tuna nehri üzerindeki köprüden geçerek Bulgaristan’a ve oradan da Akkadınlar’a (Dulovo) yaklaşık üç saatte vardık.

Yol boyunca sanırım Bulgaristan’ın kırsal kesiminden gitmiş olacağız ki etrafta buralarda görmeye alışık olduğumuz ne bir tesis ne de fabrika gibi şeyler vardı. Her şey bakımlı ve natürel idi. Yani tarlalar tarla gibi, bahçeler bahçe gibi, köyler de köy gibi idi. Gördük ki Akkadınlar nüfusu 30bin olan orta ölçekli bir şehir olmuş. Akkadınlar’a 2-3 km uzaklıktaki Karalar (Chernik) köyünde oturan ve dedemin göç sırasında burada kalan kız kardeşinin çocuğu olan Vahit Dayı’ya uğrayarak bir süre sohbet ettik, hasret giderdik ve acı kahvesini içtik. Şu an 82 yaşında bulunan Vahit dayıdan aldığımız bilgiler ışığında kafamızda bazı şeyler daha iyi oturdu.

Burada ki yapılanmaya göre Akkadınlar Silistre vilayetine bağlı bir ilçe oluyor. Dedemlerin köyü de buraya 20 kilometre uzaklıktaki Kerimler (Opewehe) köyü imiş. Aracımızın şoförü bizi Kerimler’e kadar götürdü. Burada köylerde fazla bir hareketlilik yok. Gençler Avrupa Birliği’nin kendine sağladığı avantajla çoğu dışarıda. Yolda bir köylü kadınla biraz sohbet ettik. Köy tamamen Türk köyü olduğu için anlaşmak zor olmadı. Birçok şeyin değiştiğini, 90 yıl öncesine tanıklık edecek bir yaşlının da olmadığını söylediler.

Köylerin en sabit ve değişmez yerlerinin mezarlık olduğu düşünerek bize mezarlığı göstermesini istedik o da tarif etti. İnsan hayatının adeta son durağı olan mezarlıklar çok sessiz olmasına rağmen çok şey anlatır. Bizlerde olduğu gibi buralarda da mezarların üzerine kimliğini belirtir mermer bir taş yapmak son yıllarda gelenek olmuş. Bir yanda böylesi mezarlar, diğer yanda ise bizim dedelerimizin atalarımızın çeşitli büyüklüklerde şekilsiz taşların bulunduğu mezarlar. Yerin altına girdikten sonra çok da önemi yok zaten. Bu isimsiz ve şekilsiz taşlara baktım, burada yaşayanları, geride bıraktıklarını düşündüm. Toprağını avuçladım, havasını soludum, nihayetinde bekledikleri Fatiha’yı okudum ve vedalaştım.

Bükreş’e dönüş yolu için bu defa başka bir seçenek kullandık. Silistre üzerinden gerçekleştireceğimiz bu güzergâh mesafe olarak kısa olmasına rağmen Tuna Nehri feribotla geçileceğinden zaman olarak daha uzun bir süreye tekabül edecekti. Silistre’ye yani Tuna’nın kıyısına gelmemiz uzun sürmedi. Ama buradaki feribot olayı biraz ilkel. Öncelikle belli bir kalkış saati yok. Aslında feribot değil de 15-20 otomobil alan motorlu bir sal diyelim kendisine. İki saate yakın bir zamanı tuna boyunda feribotu bekleyerek geçirdik.

Sakin mağrur ve sessiz Tuna. Savaşlara, zaferlere, yenilgilere, sevdalara tanıklık eden Tuna. Kendisine ağıtlar türküler yakılmış Tuna. “Tuna nehri akmam diyor” diye başlayan Plevne Marşı ve Alişimin Kaşları Kare türküsündeki “Görmedin mi Ah civan Alişimi Tuna boyunda” sözleriyle adeta bir gönül bağımız oluşmuştu Tuna nehri ile. Bütün bu duygular içinde Tuna ile beraberliğimiz devam ederken feribot geldi ve 8-10 araçla kısa sürede Romanya topraklarına geçmiş olduk.

Bu kısa seyahatimiz daha önce de belirttiğimiz gibi planlı programlı olmayıp aniden gerçekleşen bir geziydi. Balkan defterini ve dosyasını şöyle bir araladık. Daha geniş olanını hayallerimize havale ederek akşam uçağı ile Bükreş’ten ayrıldık. İstanbul Havaalanına gelince çocuklarımızla bir ayrılık daha yaşadık. Onlar Hong Kong’a uçtular biz de Muratlı’ya kürkçü dükkanına döndük. Tekraren ifade etmeliyim ki çocuklarımız eşlik etmese biz bu geziyi dünyada gerçekleştiremezdik. Bırakın diğer desteklerini pasaport kontrolu yapan polisin “Niye geldiniz? Nerede kalacaksınız? Kaç gün kalacaksınız?” gibi soruları karşısında ilk bunalımımızı yaşar, arkadan yiyecek mekanlarında soğansız ve sarımsaksız yemek siparişinde çaresiz kalırdık. Bu gezide en çok teşekkürü onlar hak ediyorlar.

Tagged: Tags

2 Thoughts to “BÜKREŞ’TE ÜÇ GECE / SONUÇ (Günübirlik Bulgaristan)

  1. Koklerinizin geldigi bu koye gitme firsatiniz olduguna cok sevindim. Umarim bizler okurkenki hissettigimiz maneviyat icinizi doldurmustur.

    Nacizane onerim: Yunanistan ve Makedonya turlari da oluyor Fest Travel veya Hitit turda. Degerli esinizle, hem Osmanli hem de Ataturk’un ogrencilik donemi izlerini bulabilirsiniz.

    Saygilarimla

  2. Ata topraklarınıza gitmenize çok sevindim. Oraların eski-yeni yaşamlarına da biraz biraz dokunmanız isterdim.
    Belki de bu işi ilerki günlere bıraktınız.
    Bekliyorum.
    Selamlar sevgiler

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *