Antalya’da geçirdiğimiz günler çoğaldıkça burası ile ilgili değişik yerleri görme fırsatlarını da değerlendirmeye çalışıyoruz. Bu konudaki tespitlerimi de siz takipçilerimle blogumda paylaşmaya çalışıyorum. Uzunca bir zamandır aklımızda olan ancak yolunun biraz uzak olması sebebi ile gerçekleştiremediğimiz “Kaş” ilçesine gitme planını da nihayet geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdik. İşe daha önce arkadaşlarımızdan bilgisini aldığımız bir pansiyonda iki gecelik bir yer ayırtmakla başladık. Yetkili kişi 17-18 Ekim tarihlerini belirtince o tarihlerde deniz gören bir oda boşalacağını ve o odayı da bizim için ayıracağını söyleyince daha da sevindik. Yolculuğumuz 17 Ekim sabahı saat 8.25 de Antalya otogarından bir midibüs denen otobüsten küçük, minibüsten büyük bir araçla başladı.
Antalya Kaş arasındaki yaklaşık 200 kilometrelik yolu dört buçuk saatte gidebildik. Yolların yapısı, birde aracın Finike, Kumluca, Demre gibi yerleşim yerlerinde otogarlara girişi yolculuk süresinin uzamasına sebep oluyordu. Neyse öğle saatlerinde ulaştığımız Kaş otogarından bir taksi ile konaklayacağımız Kaptan Pansiyon’a geldik. Bizim için ayrıldığı söylenen deniz gören odada kalanların sürelerini uzatması nedeni ile boşalmadığı, bu yüzden bize başka bir oda verecekleri sürprizi ile karşılaştık. En azından telefonla bize bilgi verilmediği için biraz canımız sıkıldı. Bunu da muhatabımıza hissettirdik. Tabi yapacak bir şey yoktu ve uygun bir odaya yerleştik ve yol yorgunluğunu atmak için biraz istirahat ettik.
Kaş oldukça küçük bir yerleşim yeri. Girişinde nüfus olarak 50 binli rakamlar yazıyor olsa da bunun köyleri de kapsadığı, şehir merkezinin yerleşik nüfusunun 7-8 bin civarında olduğu belirtiliyor. Kaş gerçekten hoş bir yerleşim yeri. Her güzellikten bir parça var ama kendine özgü bir ruhu da var diyebilirim. Biraz Altınoluk, biraz Ayvalık, bir miktar Bodrum, yarım ölçek Didim ekleyin hatta gecenin bir bölümünde Çiçek pasajı ile de süslenmiş bir görüntüsü var. Sevgili eşim Hong Kong’tan bile bir parça buldu. Ulaşımının zor olması belkide burasının daha doğal kalmasını yağmalanarak betonlaşmamasını sağlamış diye düşündüm. Yerleşim yerinin küçük olması şehri gezmek için yarım günü bile yeterli kılıyor diyebilirim. Kaş geçmişi M.Ö 3000 yıllarına dayanan eski Akdeniz uygarlıklarından biri olan “Likya” nın kurulduğu Teke yarım adasında yer almaktadır. Şehir merkezinde bu medeniyetlerden kalma Antik tiyatro ile kral mezarları kolayca ziyaret edilebilecek yerler arasındadır.
Kaş İlçesinin bir özelliği de Yunanistan sınırlarındaki Meis adası ile en yakın olan kara parçamız olmasıdır. Gözünüzün önüne bayrağımızı getirin, hilal olan kısmına Kaş ilçesini yerleştirin, yıldız olan kısmınıda Meis adası olarak düşünebilirsiniz. Kaş kıyısına 2 km. kadar uzaklıkta ve 7 kilometrekare büyüklüğündeki bu adada 600 kişi yaşadığını ve bir çok ihtiyaçlarını da cuma günü kurulan Kaş pazarından karşıladıkları belirtiliyor. Kahvaltı yaptığımız pansiyonun terasından adeta bir taş atımı mesafesinde görülen ve yüzerek de gayet kolay ulaşılabilecek uzaklıktaki bu adaya Kaş’tan günübirlik seferler düzenlendiği bilgisini vermiş olayım.
Kaşta kaldığımız bir günün tamamını da tekne turuna ayırdık. Sabahları saat on da başlayan tur saat onsekizde sona eriyor. Daha önce katıldığım tekne gezilerinde beni en rahatsız eden şey kulakları sağır edercesine açılan ve yanındaki ile bile konuşma imkanı vermeyen müzik icra etmeleri idi. Fakat bu turumuzda şükür böyle bir şey yoktu. Sadece yeri geldikçe kaptan gezilen yerlerle ilgili Türkçe ve İngilizce açıklayıcı bilgiler veriyordu. ”Grand Safari Boat” isimli teknemiz Kaş’ın en büyük teknesi olarak anılıyor. Yaklaşık 100 yolcusu ile limandan batıya yani Antalya istikametine doğru yol almaya başladı. İnönü koyu, Yağlıca koyu, Akvaryum koyu, Tersane koyu, Kaleköy, Üçağız köyü ve Batık Şehir olarak belirtilen yerlerden geçti. Burada ismi geçen dört yerde demir atarak pırıl pırıl sularda teknedekilere denize girme keyfi yaşatıldı. Bu arada tabi oldukça doyurucu olan öğle yemeğimizi vermeyi de unutmadılar.. Bu gezide özellikle Kale köyün ve Batıkkent’in de yer aldığı Kekova bölgesinde 2500 yıl önce yaşanan depremle yer altında kalmış kalıntılarını, ve (tarihi antik Simena kıyı kenti) Kale köyü yakından görmek gerçekten heyecan vericiydi. Pansiyonumuzun sahibinin de arada kaptanlık ettiği bu gezi akşam belirtilen saatte Kaş’a dönerek son buldu.
Bu arada bu geziyi anlamlı ve keyif verici kılan bir buluşmadan da söz etmeden geçemeyeceğim. Daha önceden İstanbul’dan tanıdığımız, ayrıca küçük oğlumuz Gençer’in sınıf öğretmeni olan Melal hanım (kendisi birkaç yıldır Kaş’ta yaşıyor) ve kardeşi Mine hanımla birlikte Kaş akşamlarında bize eşlik ettiler. Buradan kendilerine kucak dolusu sevgi ve selam.