VE MİDİLLİ’Yİ GÖRDÜM (2)

Gezimizin ikinci gününde tur rehberimizin eşliğinde adanın başka yönlerine doğru rotamızı çevirdik. Yaklaşık bir saatlik bir otobüs yolculuğundan sonra Mandamados adlı yerleşim birimine geldik. Burada ortodoks dünyası için önemli olan ve bir çok dileklerin yapıldığı, şükranların sunulduğu bu yüzdende bir çok ziyaretçi çeken Taksiarhis Manastırı bulunmaktadır.

Mandamados’tan sonraki durağımız Molyvos adlı sahil kasabası oldu. Molyvos’un tepede Cenevizliler zamanından kalma bir kalenin eteklerine yerleşmiş  mimari özelliği titizlikle korunmuş evleri ve aynı güzellikteki alışveriş mekanları ile de çok dikkat çekici bir yer olduğunu belirtmeliyim. Kalenin bulunduğu yere kadar otobüsle çıkıp aşağılara doğru yaya olarak inme biçimindeki gezinti rotamız içinde birçok alış veriş merkezini gezme ve deniz manzaralı kafelerinde öğle yemeğini yeme keyfini de yaşadık. 1965 yılından beri sıkı inşaat kuralları ile koruma altına alınmış olan bu coğrafya parçası tam karşısında bulunan bizim Asos’un bir simetriği olarak kabul edilmektedir.

Mandamados’dan sonraki durağımız buranın hemen yakınındaki Petra denen yer oldu. Burası da deniz kenarında son derece özenle korunmuş turistik bir yer olarak dikkat çekiyor. Köyün hemen arkasındaki 40-50 metre yüksekliğinde ve üzerine de bir kilisenin inşa edildiği büyük kaya parçası burasını çok daha ilginç hale getirmektedir. Yunancada “petra”sözcüğünün kaya anlamına geldiğini, köyün ve kilisenin adının da buradan geldiği bize verilen bilgiler arasında. Tabi bu ilginç yapıya çıkmanız için yüz yirmi kadar oyma taş merdivenleri çıkmanız gerekiyor. Fakat çıkıldığında seyrettiğiniz manzaranın buna değdiğini söyleyebilirim. Petra’daki evler, oteller, pansiyonlar, restoranlar, kafeler, barlar ve tüm alışveriş mekanlarının yörenin geleneksel karakterini bozmadan inşa edildiği hemen göze çarpıyor. Midilli adasının aslında Yunanistanın kırsal bir coğrafyası olduğu, bu veya diğer nedenlerle turizme en geç açılan yerleşim yerleri arasında olduğu belirtiliyor. Ancak bana göre bu durum bazı yönleri ile burasını daha avantajlı bir duruma getirmiş. Adanın birçok yerinin daha doğal ve daha bakir kalmasını sağladığı gibi  ekolojik dengesinin korunmasına da bir yerde hizmet etmiş.

Petra’daki ziyaretimizi de tamamladıktan sonra hareket saatimizin de yaklaşması üzerine tur otobüsümüz rehberimiz eşliğinde bizi Midilli merkezine getirdi. Geminin hareket saatine kadar olan kısa süreyi bazıları alışveriş yapmak üzere değerlendirdi. Yunanistanın bir parçası olan bu kara parçasında  hayatın bize göre daha pahalı olduğu gerçeği gözümüzden kaçmadı. Ülkede geçerli olan para birimi Avro olduğu için rakamları bizimkine göre 2-3 ile çarpmak gerekiyor çoğu kez. Bu bakımdan da Midilli’de yaşayan Yunan vatandaşlarının birçok alışverişlerini günü birliğine geldikleri Ayvalıktan yapmalarına şaşırmadık doğrusu. 11 Mayıs günü saat 18.00 de hareket eden vapurumuz bir buçuk saat sonra bizi Ayvalık Limanından ülkemiz topraklarına ulaştırmış oldu.

VE MİDİLLİ’Yİ GÖRDÜM (1)

Zaman zaman Altınoluk çarşısında tur acentelerinin önünden geçerken gördüğümüz tur ilanlarından birini geçtiğimiz günlerde gerçekleştirme fırsatı bulabildik. Midilli turlarından “bir gece iki gün” biçimindeki seyahat programımız 10 Mayıs sabahı saat  7.00 da Altınoluktaki TUR-YOL acentesinden firmanın servis minibüsü ile başladı. Bir saat sonra da Midilliye hareket edeceğimiz Ayvalık iskelesin’e gelmiş olduk. Pasaport işlemlerini kısa sürede tamamladıktan sonra saat 9.00 da TUR-YOL’un orta boy bir teknesi ile yolculuğumuz başladı. Yaklaşık bir buçuk saatlik bir yolculuktan sonra Yunanistan’ın Midilli adasına ulaşmış olduk. Biz her ne kadar Midilli olarak söylüyor isek de oralarda bu ada için Lesvos ya da  Mytilni adının kullanıldığını ve adanın da 1620 kilometre kare büyüklüğünde olduğunu hemen eklemiş olayım. 1620 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilen adanın yaklaşık 300 yıl Osmanlı hakimiyetinde kaldıktan sonra 1913 Balkan savaşları sırasında Yunanistan’a geçtiği bilgisi hepimizin tarihi belleğinde sanırım mevcuttur.

Midilli iskelesinde bizi karşılayan tur rehberimiz “Babe” hanım rehberliğinde gezimizin ilk gün programı başlamış oldu. Önce adanın çarşısı sayılan ve irili ufaklı dükkanların bulunduğu alışveriş mekanlarını  adımlamaya başladık. Bu yol üzerinde 1700 lü yıllarda yapılan adanın en büyük ve önemli kilisesi olan “Agios Atanasios” kilisesini gördük. Yine çarşı içerisinden birkaç yüz metre ilerde 1800 lü yıllarda Osmanlı nazırlarından Kulaksız Mustafa tarafından yaptırıldığı belirtilen Yeni caminin sadece kalıntılarını görmek yüreğimizi burktu. Gezintimizin ilerleyen saatlerinde  bir yunan tavernasında öğle yemeği yedik. Yemek ve yemeğe  kadar geçen sürede egenin iki yakasında bir çok benzerlikler gözümüzden kaçmadı. Kendinizi zaman içerisinde Bozcaada ya da Ayvalık gibi bir yerde düşünebiliyorsunuz. Yemek yediğimiz yerdeki menünün acele ile hazırlanmış bir öğrenci ödevine benzediğini, servis ve görüntünün her aşamasında bir alaturkalığın mevcudiyeti bazen buraların Avrupa’dan çok bize yakın olduğunu, bizim de bazı durumlarımızla da Avrupa’ya onlardan daha yakın olduğumuz gibi bir duygu ve düşünce esintisi geldi geçti içimden. Öğle yemeği sonrası verilen serbest zaman dilimi içinde hemen yakındaki oluşumu 1300 lü yıllarda Bizanslılara kadar dayandığı belirtilen Midilli kalesi kalıntılarını gezdik.

Öğle yemeğinden sonra  Midilli merkezine yaklaşık 25-30 kilometre uzaklıktaki ve 475 metre rakımlı yeşil denizinin ortasına kurulmuş olan Agiasos’u görünce birden bizim Selçuk’taki Şirince’yi hatırladım. Tabi burasının daha temiz, daha korunmuş ve bakımlı olduğunu itiraf etmeliyim. Agiasos bitki zenginliği, mimari özellikleri yanında seramik sanatı ve tahta oymacılığı ile de öne çıkmış bir yerleşim birimidir. Adada her birinin  farklı efsanesi bulunan kiliselerden biri olan Panagia kilisesi de Agiasos’ta bulunmakta ve ortodoks dünyasının önemli ziyaret yeri olarak kabul görmektedir. Ziyaretimiz sırasında sağanak bir yağmuru da Agiasos’da yaşadıktan sonra Midilli şehir merkezinin birkaç kilometre dışındaki otelimize döndük (SILVER BAY). Akşam yemeği saati olan 20.30 a kadar olan süreyi otelde dinlenerek geçirdik. Akşam yemeğimiz için gittiğimiz tavernada yerimizi aldığımızda saat 21.00 e gelmişti.  saat 24.00 kadar yunan müziği ile türk müziğinin ortak ezgileri arasında herkes gönlünce eğlendi. Gecenin ilerleyen saatlerinde herkes günün yorgunluğunu atmak için  oteldeki odasına  çekildi.