Biliyoruz ki toplumsal hayatta din, bireylerin ve toplumların dünyasında önemli bir olgudur. Ben de seyahatlerim sırasında yeri geldiğinde bu durum ile ilgili gözlem ve araştırmalarda bulunurum. Hong Kong ziyaretinde buna biraz zaman ayırdım.
Şehir devlet diyeceğimiz Hong Kong’da yaklaşık 7,5 milyon kadar insan yaşadığını daha önceki yazılarımda da belirtmiştim. Bu nüfusun içindeki dini inançlar ile ilgili sayı ve oranlar değişik kaynaklara göre farklılık göstermektedir. Hong Kong için ağırlığı yerel dinlerin oluşturduğu çok dinli bir toplum denebilir. Yerel dinlerin içinde Çin’e özgü Budizm, Taoizm ve Konfüçyüsçülük de yer almaktadır. Farklı istatistiklerde dinsiz olanların oranı da hayli yüksek görünmektedir.
Bir yeri gezmenin en zevkli yolu yaya olarak yollara düşmek bence. Bu amaçla ben de Ma Wan’dan 12:00 feribotu ile Central’e geçtim. Orada beni bekleyen küçük oğlum Gençer ile buluştuktan sonra gökdelenler tarlası içindeki caddeleri arşınlamaya başladık. Bu arada Hong Kong’un dünyada gökdeleni en fazla olan şehirlerin başında geldiğini hemen eklemeliyim. Köyden indim şehre misali şehrin en işlek caddesi olan Queen’s Road üzerinde ilerlerken hemen sağımızda gördüğümüz bir tapınak ilgimizi çekti.
1840’lı yıllarda inşa edilen, zaman içinde de bazı tadilatlara uğrayan yapının (Hung Shing Temple – Hung Shing Tapınağı) en önemli özelliği yamaçtaki kayalığa inşa edilmesi. Gerçekten tapınağın bir kısmı sırtını kayalıklara dayamış biçimde tapınağın içinde ve etrafında aynen yerini almış durumda olduğunu gördük. Tapınak içeresinde tütsü yaparak ya da kendi ritüelleri doğrultusunda ibadetlerini yapan insanlar vardı.
Yurtdışına yaptığımız seyahatlerinden dönerken çamsakızı çoban armağanı kabilinden eşe dosta ufak tefek hediyeler alıyorduk. Çin ve Hong Kong ziyaretlerinden dönüşte de aynı şeyleri yapıyorduk. Burada evlerde, alışveriş merkezlerinde çokça rastladığım, hediyelik eşya satan dükkanlarda da en çok rağbet edilenlerden bir tanesi de çeşitli renk ve büyüklüklerdeki kedi heykelciği idi. Biz de zaman zaman bunlardan alarak tanıdıklarımıza verdik. Ne var ki herkes tarafından rağbet görülüp alınan bu objenin anlamı ile ilgili sorulara çok doyurucu cevap veremediğimi de belirtmeliyim. Hele sürekli salladığı kolu ile selam mı veriyor, veda mı ediyor yoksa bizdeki argo anlamda hareket mi çekiyordu? Bu ve bunun gibi soruların cevap bulması gerekiyordu. Bu yüzden bu konuda artık bir yazı yazmak şart oldu diye düşündüm.
Çin ve Hong Kong mağazalarında bu şanslı kediye çok rastlanmasına rağmen birçok kaynaklarda çıkış yerinin Japonya olduğu belirtiliyor. Doğuşu ile ilgili farklı efsaneler söyleniyor. Japon hükümdarının avlanırken bir kedinin kendisine yol göstererek yıldırımdan koruduğu, hükümdarın ona minnettar kalarak korumasına aldığı biçiminde bir rivayet var. Yine başka bir söylentiye göre savaş sırasında yolunu kaybeden savaşçılara tapınağın yolunu göstererek savaşı kazanmalarını sağladığı ile ilgili bir efsane mevcut. Bir başka hikâyeye göre 1852’de İkoma’da yaşayan yaşlı bir kadın fakirlik yüzünden bakamadığı kedisini bırakmak zorunda kalıyor, ancak rüyasına giren kedi “Benim suretimde oyuncaklar yaparsan sana şans getiririm” diyor. Kadın bu sözü dinleyerek kedi şeklinde heykelcikler yapıp satıyor ve fakirlikten kurtuluyor. Bu ve benzeri efsaneleri daha da sıralamak mümkün.
Gerek Çin ve gerekse artık onun bir parçası olan Hong Kong bilim, teknoloji, ekonomi, alt yapı gibi konularda dünyanın önde gelenlerinden olmalarına rağmen geleneksel yanlarının da ağır bastığını söyleyebilirim. Hatta dahası, bazı alanlarda bizlerin hurafe ya da batıl itikat diyebileceğimiz uygulamalara bile rastlanıyor. Bunlardan biri de bizdeki 13 sayısına benzer biçimde 4 rakamının uğursuzluğuna inanmak. Öyle ki bazı durumlarda bu rakam ve içinde bulunduğu sayılar yok hükmünde oluyor. Mesela kaldığımız apartmanda daireye çıkmak için kullandığımız asansörün düğmesinde sayılar arasında 4’ü göremedim, ışıklı ekranda katlara çıkışı izlerken üçten beşe atlayıverdi. Bir de burada daire numaraları bizde olduğu gibi bir sıralaması yok, daireler katlara göre detaylandırılmış. Diyelim 8. Katta 4 daire var ise, daireler 8A, 8B, 8C, 8D şeklinde adlandırılmış.
Burada dikkatimi çeken bir başka bir şey de bazı yerlerde- sanıyorum Kennedy Town ve Repulse Bay idi- yükselen devasa gökdelenlerin orta yerlerinde oldukça büyük delikler vardı. Yapıdaki daire sayısını da epey azaltan bu duruma bir anlam verememiştim. Araştırdığımda öğrendim ki bu Çin’de beş bin yıllık bir geçmişi olan Feng Şui öğretisine dayanıyormuş. Feng Şui bir din ya da tarikattan ziyade içinde coğrafya, matematik, felsefe, estetik gibi unsurları barındıran bir öğreti diyebileceğimiz bu anlayış ve nihayetinde insanların daha mutlu, daha sağlıklı ve dengeli hayat sürmesini hedefliyor. İşte kısaca açıklamasını yaptığımız bu inanca göre, gökdelenlerdeki ejderha kapıları dediğimiz bu devasa deliklerden ejderhaların dağlardan okyanusa doğru her gün uçarak pozitif enerjinin binaya akmasını sağlıyor. Bize tuhaf gelse de saygı duymak lazım.
Çocukluğumuzda senenin belli günlerinde kasabamızda kurulan panayırlarda gördüm onu ilk kez. Daha sonra şehirlerdeki Lunaparklarda daha büyük ve gelişmiş olanlarına rastladım. Bahsettiğim şey çocukluğumuzun vazgeçilmez eğlence araçlarından olan dönme dolap. Harçlıklarımızdan verdiğimiz çok az para ile bu keyfi çok kısa süreliğine de olsa doyasıya yaşardık. Daha sonraki yıllarda dünyanın ve ülkemizin bazı şehirlerinde bu oyuncağın devasa olanlarını gördüm. Yükselen binaların arasındaki kentleri kuşbakışı olarak görme ve burada çekilen fotoğraflarla yaşanmışlıklar kalıcı hale getirmek imkanını vermesi bakımından bulunmaz bir fırsat sağlıyor bu araçlar. Gördüklerim arasında birinci sırayı Londra’daki London Eye (140 metre), ikinci sırayı Antalya’daki Heart of Antalya (90 metre), üçüncü sırayı da Hong Kong’taki Gözlem Çarkı’na (Hong Kong Observation Wheel – HKOW) veriyorum.
Hong Kong Gözlem Çarkı 60 metre yükseklikte olup 2014 yılında yapılan bu aygıt şehrin Central denilen bölgesinde yer alıyor. Üzerinde ziyaretçilerin gözlem yapacağı 42 adet gondol/kabin bulunan bu araca binenler iki tur karşılığı 20HKD ödemektedir. Bu büyük tekerlek Hong Kong’un iklimine ve hava koşullarına uygun olarak inşa edildiğini hemen eklemeliyim. Central’da 9 no’lu iskele ile 10 no’lu iskele arasında tesisin yer aldığı alanda yıl boyunca değişik eğlence ve etkinlikler de düzenlenmektedir. Büyüklüğü itibariyle gördüklerimin gerisinde, bir de Hong Kong’taki olağanüstü yüksek yapıların gölgesinde kalmasını biraz yadırgadığımı söyleyebilirim.
Hong Kong’ta geçirdiğimiz günlerin birinde buranın adeta kalbi olarak bilinen Central’da İtalyan mutfağı ile ünlü bir mekân olan Cantina adlı bir restoranda nefis bir öğle yemeği yedik. Bizde böylesi durumlar için söylenen “Yediğin içtiğin senin olsun gezdiğin gördüğün yerleri anlat” şeklinde bir söz vardır. Ben de buna uygun olarak yemekler ile ilgili gurmeliği bir yana bırakarak burasının başka bir yönünü anlatmaya çalışacağım.
Yemek yediğimiz mekânı da içine alan yerleşke devasa gökdelenlerin yükseldiği şehrin göbeğinde eski Hong Kong’tan kalan çok az sayıda yapılardan biri. TAI KWUN adı verilen yerleşkede 1841 yılında inşasına başlanan ve daha sonraki yıllarda ilavelerle birbiriyle entegre bir yapı bütünlüğü içinde İngiliz sömürge yönetiminin çeşitli seviyedeki mahkemeleri, Polis karakolu, emniyet müdürlüğü ile büyük bir cezaevi yer alıyor. Kanun ve düzeni koruma amaçlı olarak uzun yıllar bu işlevleri yürütüldüğü yerleşkede İngiliz hakimiyeti sona erince fonksiyonunu yitiriyor ve 2000’li yılların başında hizmet dışı kalıyor.
Hong Kong’taki fiyatlar ve ücretler ile ilgili daha önce yani 2018 yılındaki ziyaretimde bir yazı yazmıştım. Bu defa bu konuya daha çok zaman içindeki değişmeler ve karşılaştırmalar ekseninde yaklaşacağım. Aynı marka ve nitelikteki ürünlerin önceki ve 5-6 yıl sonraki fiyatlarının mukayesesi de ülkedeki ekonomi ile ilgili bir fikir verebileceğini düşündüm. Bu amaçla da aşağıdaki tabloyu oluşturdum.
Yanlış hatırlamıyorsam bu Hong Kong’a dördüncü gelişim. Bu defa yollar mı kısaldı yoksa uçağımız daha mı hızlı geldi bilmiyorum daha önce 10 saatten fazla süren yolculuğumuz bu defa 9 saatte tamamladık. Daha önceki ziyaretlerimde gözlemlerimi ve izlenimlerimi bloğumun önceki bölümlerinde HONG KONG GÜNLERİ ve HONG KONG GÜNLERİ 2 başlıkları altında yazmıştım. Bu coğrafya ile ilgili daha derinliğine bilgi sahibi olmak isteyenler o yazılarıma da bir göz atabilir.
Asıl konuya girmeden önce bir hususa da açıklık getirmek isterim. Gezi yazılarımı okuyan birçok kişi öğretmen emeklisi olan iki kişinin Çin’e, Hong Kong’a, İsviçre’ye, Fransa’ya, Hollanda’ya, İngiltere’ye -hem de bazılarına üçer beşer kez -gitmesine şaşırmış ve yadırgamış olabilir, ki bunda haklıdırlar da. Böylesi durumlarda herkes hep değirmenin suyunu merak eder. Böyle bir şey için ya anadan babadan zengin olmak ya da bir gömü bulmak gerekirdi. “Benim memurum işini bilir” taifesinden olmadığım da bilindiğinden iş piyango ikramiyesine kalıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse ben 40 yıla yakın süren çalışma hayatımın hiçbir döneminde yurtdışına çıkacağıma ihtimal vermediğim gibi hayalini de kurmadım. Hatta ve hatta hak ettiğim yeşil pasaportu bile almakta kararsızdım. Ama zaman içinde çok şaibeli olan piyangodan değil ama yüce yaradan tarafından bana ikramiyelerin en büyüğü olarak verilen ve yurt dışında çalışan çocuklarımın sayesinde bu fırsat bize adeta altın tepside sunuldu. Bu yüzden onlarla her daim gurur duyduğumu söylemeliyim. Gerekli transferler sağlandıktan, uçuş biletleri alındıktan ve konaklama problemi de olmadığından bize sadece davete icabet etmek kalıyordu. Hayal bile edemediklerime ulaşmış olduğum için kendimi çok şanslı hissettiğimi söyleyebilirim. Neyse bu kısa açıklamadan sonra asıl konumuza dönelim.