DOSTLARLA / DOSTLARA KISA BİR ZEMHERİ GEZİSİ

Kadim dostlarımız Salih bey ve değerli eşi Filiz Hanımlarla hemen oluşturduğumuz bir  organizasyon sonucu  8 Şubat Cuma günü akşamı saat 17.30 da kendimizi Yenikapı – Mudanya seferini yapan feribotta buluverdik. İki saatten daha kısa bir sürede Mudanya’ya ulaştık. Oradan da yarım saat kadar sonra Bursa’ya ulaştık. Gece yolculuğunun yorucu olacağı düşüncesi ile önceden  Bursa DSİ tesislerinde gecelemek üzere yerimizi ayırtmıştık.  Konaklayacağımız tesise gelmeden önce bu rezervasyonu gerçekleştiren Filiz Hanımın kız kardeşi Dilek Hanım ve Mustafa beylere uğradık. Evlerine vardığımızda özenle hazırlanmış bir sofrayı bizi bekler halde bulduk. Biraz mahcubiyet biraz da iştahla yemeklerimizi yedik. Yemek sonrası da devam eden ikramların eşliğinde çaylarımızı içtikten sonra Mustafa beyin rehberliğinde gecemizi geçireceğimiz DSİ tesislerine ulaştık. Burada da rahat bir gece geçirdiğimizi söyleyebilirim. Sabah kahvaltımızı da konakladığımız tesiste yaptıktan sonra “Yolcu yolunda gerek” düşüncesi ile 9 Şubat sabahı saat 9.00 sıralarında yola çıktık.Yolculuğumuz komşularımız ve yol arkadaşımız olan Salih beylerin beyaz mercedesi ile son derece keyifli gidiyordu. Yol güzergahı boyunca önce bir yerde kahve molası verdik. Daha sonra dağların yamacında güzel bir tabiat köşesinde beraberimizde getirdiğimiz börek ve içeceklerle ara öğün gerçekleştirdik. Öğleden sonrasına rastlayan saatlerde hedefimiz olan Kuşadasına varmıştık.

 

Kuşadasında Salih beylerin yazlığında iki gün misafir edildik. “Şubat ayında ve yazlıkta,bu ne iş”diye akla gelebilir. Ama verilen talimatla önceden çalıştırılan kalorifer sayesinde kış kışlığını bize pek yapamadı. Fakat iki gün boyunca  havanın yağmurlu olması  Selçuk ve Efes’te düşündüğümüz bazı ziyaretlerimizi ertelememize neden oldu. Kuşadasındaki ilk akşam yemeğimizi öğretmen evinde yedik. Daha sonra ev sahiplerimizin özenli ikramlarına kendimizi teslim ettik. Özellikle Salih Bey’in sabah çeşitli meyveleri  sıkarak oluşturduğu terkip her türlü takdirin üstünde olduğunu söyleyebilirim.

Hava ne kadar yağmurlu da olsa Selçuk ilçesine yakın olan Şirince beldesine gitmemize engel olamadı. Şirince’yi önceden duymuştum ama görmek kısmet olmamıştı. Gerçekten atmosferi ve mimarisi ile nevi şahsına münhasır bir yer diyebiliriz. 19. yüzyıla kadar 1800 hanelik bir Rum köyü olduğu daha sonra mübadele Yunanistan’dan gelen türklerin yerleşimine açıldığı,turizm ve şarapçılığın geçim kaynaklarının başında geldiği bilgisine ulaştım. Yağmurdan korunmak için uğradığımız köy kahvesinde birde okey nostaljisi yaşadıktan sonra  Şirince’yi terk ederek konakladığımız kuşadasına döndük.

 

Salih beylerin daha fazla kalmamız konusunda samimi ısrarlarına rağmen“Ziyaretin makbul olanı kısa olanıdır” ilkesinden hareketle yine o coğrafyada bir başka dostumuzu ziyaret etmek üzere  önce İzmir’e daha sonra da Salihli’ye gitmek üzere Kuşadasından ayrıldık. Toplam 2-3 saatlik bir yolculuktan sonra Salihlide Nursel hanım ve Vedat Beylerin evindeydik. Salihli’nin gerçekten planlı ve yaşanılabilir bir şehir görüntüsü vardı.30-35 yıl öncelere yani Tekirdağ’da çalıştığımız yıllara dayanan dostluğumuz bulunan bu arkadaşlarımızla birlikte çok mutlu zamanlar geçirdik. Salihli’nin meşhur “Odun köfte”sini de bize tanıttılar. Buradan kendilerine tekrar teşekkürlerimi iletiyorum.

 

Salihli’de bir gece geçirdikten sonra artık ikinci ikametgahımız olan Alınoluk’a vardık. Oradaki karşı komşumuz Hasan bey ve Hafize hanımı da kurulu bir sofra ile bizi bekler bulduk. Onlardan da yazlık evimizin klimasını önceden açmalarını rica ettiğimiz için geleceğimizden haberli idiler. Sıcak bir ev, hazır bir sofra böyle seyahatleri kim sevmez ki? Altınolukta kaldığımız 3-4 gün içinde daha önceden de gittiğimiz Güre kaplıcalarına bir kaç kez gittik.Daha sonra diğer yazlık komşumuz Hüseyin bey ile Dicle hanım da geldiler.14 Şubat sevgililer gününü de Hasan beyin bahçelerden topladığı çiçekler eşliğinde üç aile birlikte bizim evde geçirdik.

Hepiniz sağ olun var olun sevgili dostlar…. Soğuk Şubat günleri sizlerin sayesinde ısınıverdi…..

 

ARADA BİR İSTANBUL / ASKERİ MÜZE

Uzun zamandır ara verdiğim “ARADA BİR İSTANBUL”  zincirine bir yazı ekleme fırsatını ancak 2013 Şubatının başında bulabildim. Askeri müzede askerliğini yapmakta olan kayınbiraderimin oğlunu ziyaret ederken müzeyi de gezmiş olduk.. Gerçi 15 yıl kadar önce küçük oğlumla birlikte  bir sınav ertesi bir gezimiz olmuştu bu müzeye. Yıllar sonra bir kitabı yeniden okumak ya da bir dostla yeniden karşılaşmak gibi bir şey oldu bu da.

Sanırım Askeri Müzenin Taksim’e yürüme mesafesinde ve Harbiye Orduevinin yanı başında olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Bu ziyaret sırasında 1899-1905 yılları arasında Büyük Atatürk’ün de eğitim gördüğü Müze  binasının 1841 yılında Harp okulu olarak inşa edildiği ve okulun Ankara’ya taşındığı 1936 senesinde kadar hizmetini burada sürdürdüğü bilgisine ulaştım. Bu tarihten sonra askeri hizmet binası olarak kullanılan bina yapılan restorasyonun arkasından 1985 yılından itibaren askeri müze olarak hizmete sunulmuştur.

 

Müzede düzenlenmiş olan bölümler ziyaret edilirken Tarihteki çeşitli Türk devletlerinin kuruluş öyküleri, yapılan savaşlarla ilgili resimleme çalışmaları, o dönemlerde kullanılan taarruz ve savunma araçları,Türk silahlı kuvvetlerinin dünden bu güne geçirdiği gelişim çizgisi değişik biçimde aktarılmaktadır. Ayrıca tarihsel olaylara ait eşya ve belgelerle de ziyaretçilerin belleklerinde yeni ufukların açılması sağlanmaktadır. Pazartesi ve Salı günü dışında haftanın her günü açık olan müzedeki ziyaret saatinizi 15.00-16.00 arasına denk getirebilirseniz Mehteran bölüğünün konserini de izleme olanağı bulursunuz.

Bu arada müze kantininde neredeyse sembolik denecek fiyatlarla açlığınızı geçiştirme  fırsatınızın olduğunu da hatırlatmalıyım. Biz eşimle birlikte ülkemin hiçbir köşesinde çay/su 15 kuruş, neskafe 25 kuruş,ayran 40 kuruş, ayvalık tostu 190 kuruş şeklindeki tarifeye hiç rastlamadığımız için bu bilgi ile yazımı sonlandıralım istedim.