Son 3-5 yıldır yılın büyük bir bölümünü geçirdiğimiz Altınoluk hala bizim gözümüzde çekiciliğini koruyor. Biz özellikle ilkbahar ve sonbahar mevsiminin Altınoluk’a daha fazla yakıştığını düşünüyoruz. Bu mevsimlerde biraz daha sakin, biraz daha fazla bize aitmiş gibi geliyor. 2011 baharında Altınoluk’a geldiğimizde bu güzellikleri doyasıya yaşadık diyebilirim. Blogtaki “Altınolukta bahar” yazısını o günlerde yazmıştım.
Bu yıl Altınolukta dikkatimi çeken bir başka görüntü de beldenin merkezi yerindeki bilborda asılmış bir tanıtım reklamı idi. Geniş çerçeve içinde ön planda beldenin şu anki belediye başkanı, arka planda da beldeye ait bazı bölgelerde yapılan çalışmaların resimleri yer alıyordu.Alt kısımda da bu görüntüyü özetleyecek “Söz verdik yapıyoruz” ibaresi vardı. Gerçekten hem resimlerdeki görüntüden hem de bizzat yapılan çalışmaların yerinde gözlenmesinden iddialı ve oldukça büyük kaynakların harcandığı bir proje izlenimi veriyordu. Kendimizi sonradan olma Altınoluk’lu saysak da böylesine bir çaba karşısında sevinmemek, heyecanlanmamak olası değil. Çünkü bana göre Altınoluk her şeye layık ve oraya yapılan her şey eminim ki çok yakışır.
Fakat benim asıl söylemek istediğim ise beni Altınoluk’ta böylesi büyük işler yanında küçük şeylerin de mutlu ya da mutsuz ettiği gerçeğidir.
Özellikle ilkbahar ve sonbahar mevsiminde en çok keyif aldığımız şey evimizin bulunduğu yerden sahile inerek sahil boyunca denizle çakıl taşlarının birleştiği bantta oluşan sahil şeridinde yaklaşık yarım saatlik yürüme egzersizleridir. Bu yürüyüşler sırasında körfezin maviliğini,kaz dağlarının yeşilliğini içinize doyasıya sindirebiliyorsunuz. Bu arada denize sıfır olarak yapılmış muhteşem villalar da bu güzelliğin hem parçası hem de şanslı birer paylaşıcısı olarak yanı başımızda yer alıyor. Fiyatları tahmin edemeyeceğimiz kadar bol sıfırlı olup, her birinin bekçisi ve bahçıvanı olan bu villaların her bahar yaptıkları temizlik,bakım, onarım sonucu çıkan artıklarını hemen sahile yığıvermelerini bir türlü anlayabilmiş değilim. Körfez ve villalar arasında bu iki güzelliğin bir parçası olan bu bölüme bu taş,ağaç, ot,tuğla ,fayans v.b tamirat temizlik maddesinin atma irade ve zevksizliğini açıklamakta gerçekten zorlanıyorum.
Bütün bunların yapılışı sırasında yapan kişiye bunun nedenini sorduğumda “Merak etmeyin kurusunlar yakacağız” gibi çok da saçma bir cevabı almak insanı daha fazla şaşırtıyor. Gerçekten yaktıklarını görüyoruz ama gerek yakma sırasında ve gerekse yaktıktan sonraki görüntü bu güzelliğe yakışan bir görüntü olmaktan çok uzak kalıyor. İşte beni bu küçük şeyler mutsuz ediyor demekte haksız mıyım?
Altınoluk’un ve sahillerin olmazsa olmazları arasında bölgeye ve insanlara hizmet veren çay bahçeleri ve şimdiki adıyla cafeler yer alıyor.Gerçekten bir çoğu kaliteli hizmet açısından gereken özeni göstermekle birlikte bazılarının belki de her yıl isim ve işletmeci değişiminden kaynaklanan kurumsallaşamama sonucu bu ortak güzelliği zedeleyici görüntülerine de tanık olmaktayız. İnsan ister istemez bu tesislerin belli bir standardı yok mudur? ,boş şezlongları ile sahilin denizin başladığı kısmına kadar yayılabilirler mi? Estetik ,fiyat,hijyen ve benzeri konularda bunların uymaları gereken bazı kurallar yok mudur? diye düşünmekten kendini alamıyor.
Altınoluk sahilinin –belki bizim kısma özgüdür- bir diğer bir garip görüntüsü de şemsiye sabitleme alışkanlığıdır. Bahar ile birlikte tek tük başlayan yaz sezonunda adeta doruk noktasına ulaşan bu furya başlı başına bir görüntü kirliği oluşturmaktadır. Bu işin iyice abartılarak özel hazırlanmış demir kazıkların balyozlarla çakılmasından tutun dibine beton dökülerek sağlamlaştırma ve adeta yıllarca kalıcı hale getirtme çabalarına da rastlayabilirsiniz. Bir saatlerce,günlerce öylece sahipsiz bekleyen bu bezli kazıkların etrafına sıkı sıkıya sarılan iple birlikte sandalye, şezlong,hasır,sehpa aksesuarlarının da olduğunu belirtirsem manzaranın alaturkalığını biraz daha tahmin edebilirsiniz. Görüntünün garipliği bir yana sabahın erken saatlerinde ya da akşam serinliğinde yürüyüş yapmak ya da denize girmek istediğinizde onlarca insansız şemsiye ormanında adeta adım atmakta bile zorlanabilirsiniz. Çoğu tanıdığımız, komşumuz olan bu kişilere sorduğumuzda “Herkes yapmış ben de yaptım ya da senin elini tutan mı var sen de yap” bir cevabın yalın doğruyu yansıttığını ancak hiçbir işe yaramadığını kabullenmek durumunda kalıyorsunuz.
Galiba güzeli görmek ya da güzelin parçası olmak durduğunuz veya bulunduğunuz yer ile ilgili bir mesele. Ben sahile indiğimde hep manzaranın bütününe bakmak isterim. Nasıl ki bir yağlı boya tablosunu seyrederken ya da bir film izlerken görüntünün uzağında olmak gerekiyorsa sahilde de hep deniz ile arama durum elverdiği ölçüde mesafe koymak isterim.Bu bakımdan hemen denizin dibine adeta ayaklarını suya sokarcasına hasırını,sandalyesini, şemsiyesini hazırlayıp konuşlanıverenleri de doğrusu anlamakta zorlanıyorum. Oysa arkada kalan boşluğa çekilmeleri halinde hem ilahi ressamın elinde çıkmış olan o kusursuz manzara bütün ihtişamı ile herkesin gözünde ve gönlünde yer alacak hem de arkadan denize girmek üzere gelenler ya da sahil şeridinde yürüyenler kendilerine sürtünerek bu çabalarını gerçekleştirmek zorunda kalmayacaktır diye düşünmekteyim
Alışılmış ifade ile acaba ”Eğitim şart” diye mi bitirmek lazım bu yazıyı bilemiyorum. Evet bunlar hepsi belki küçük şeyler. Evet küçük şeyler de insanı mutlu ya da mutsuz etmeye yetiyor. Ayrıca bunların sağlanması için de öyle çok büyük kaynak falan da gerek miyor. Kararlı bir irade, etkin bir denetim ve gerektiğinde ödünsüz bir yaptırım mutsuzlukların sonunu, mutlulukların başlangıcını getirecektir umarım.
Yazımızın girişindeki “Söz verdik yapıyoruz” ifadesine bir gönderme yapıp “Biz de oy verdik bekliyoruz hem de küçük şeyler de olsa” diyerek noktayı koyalım.