ALTINOLUK YÜRÜYÜŞLERİMİZ/ Efor turu

Burada yaptığımız sabah yürüyüşleri ortalama bir saatlik bir zamanımızı alırken artık mihmandar olarak kabul ettiğimiz Ahmet Bey efor turunun zaman bakımından biraz daha fazla bir süreyi kapsayacağını önceden belirtti. Evimizin hemen arkasında bulunan zeytin ağaçları arasından yokuşu tırmanmaya başlayınca fazlalığın sadece süre ile ilgili olmayıp vücudumuzun üzerine yüklediği yorgunlukla da ilgili olduğunu hissetmeye başladık. Her bakımdan fazla enerji harcamayı gerektirdiği içinde bu isim uygun görülmüş bu yürüyüş için. Zaten bunun farkına varan kafilenin iki üyesi yokuşu az ve daha az yorucu bir güzergah izlemek üzere bizden izin istediler. Turu tamamlamak da Ahmet bey ile ikimize kaldı.

 

.

Kaz dağlarının eteklerinden yokuşu tırmandıkça gördüğümüz nefis manzaraların bedenimizin yaşadığı yorgunluğa değdiği kanaatine vardık. Bazen zeytinliklerden, bazen bodur ağaçlıkların arasından ilerlerken kuş sesleri bize yalnızlığımızı ve yorgunluğumuzu unutturuyordu. Tırmandığımız yokuşun her aşamasından aşağılara baktığımızda yeşil zeytinliklerin oluşturduğu ağaç denizi ile körfezin mavisinin uyumu büyüleyici bir görüntü oluşturuyordu. Kendimizce zirve olarak kabul ettiğimiz bir yükseltiye ulaştığımızda aslında orasının bir zirve değil kendisinden sonra gelen zirvenin başlangıcı olduğunu görüyorduk. Bir saatlik bir tırmanıştan sonra kendimizi Doyran köyünün kıyısındaki bir kır kahvesinde buluverdik. Bu noktadan itibaren yokuş aşağı iniş biçiminde dönüş yürüyüşümüz başladı. Dönüş yolu boyunca bu turun kolaydan zora doğru bir kaç  parkur haline getirilebileceği konusunda fikir yürüttük. Benim bedenimin bu yürüyüşe ihtiyacı olduğunu hemen itiraf etmeliyim. Fırsat bulanların da denemelerini öneririm.

 

ALTINOLUK YÜRÜYÜŞLERİMİZ/ Dere yürüyüşü

Haziran ayının 13. gününün sabahı Ahmet bey, Necati bey ve ben önde, Ali bey ve İlhan bey biraz arkada olmak üzere yine aynı saatte başladık yürüyüşümüze. Biraz ilerledikten sonra galiba bize ayak uyduramadıklarından olsa gerek Ali ve İlhan beyler olmadan sürdürdük turumuzu. Evimizin hemen arkasındaki zeytinliklerin içine doğru uzanan toprak yol yine yürüyüşümüzün başlangıcı oldu. Bu yoldan içerlere doğru 10-15 dakika ilerledikten sonra yürüyüşümüze adını verdiğimiz dereye ulaştık. Etrafında çeşitli ağaçların yanında zakkum çiçeklerinin de bulunduğu dere yatağının içindeki taşlardan sekerek yürüdük bir süre. Mevsim itibari ile fazla suyu olmasa da kuş seslerine karışan şırıltısı yürüyüşümüze farklı bir keyif katıyordu. Sabah yürüyüşlerini bir saatle sınırladığımız için daha fazla ilerlemeyi bir başka güne bırakıp geliş istikametini takip ederek dönüş yoluna girdik.

 

.

Dönüş yolunda ilerlerken Necati bey beyaz çiçekli ve biraz yayvan görünümlü bir çiçeği “kapari” bitkisi olarak bana tanıttı. Ben de yazımın içeriğinde kullanmak üzere hemen resmini çektim bu bitkinin.Arkadaşlarım bu bitkinin tohumlarının Fransızlar tarafından cinsel gücü arttırma amacı ile kullandığını belirttiler. Ancak ben yazıyı kaleme almadan önce internet üzerinden yaptığım küçük bir araştırmada bu bitkinin belirtilen bu yararından başka  kabızlıktan romatizmaya, ülserden hemoroide yirmiden fazla derde derman bir bitki olduğu ve halk arasında “gebere otu” diye de isimlendirildiği bilgisine ulaştım. Yanlış kullanıldığında zararları olabileceği konusunda da ciddi uyarıların yer aldığını hatırlatmak isterim. Dönüş yolumuzun biraz ilerisinde yol arkadaşlarımız beni hepimizin bildiği kekik bitkisi ile tanıştırınca sadece resmini çekmekle kalmayıp evde kurutup kullanmak üzere bu bitkilerden epeyce toplamayı da ihmal etmedim.

 

ALTINOLUK YÜRÜYÜŞLERİMİZ/ Klasik yürüyüş

Özellikle sabahları yaptığımız yürüyüşleri  Altınoluk’taki vazgeçilmezlerimizden biri olarak sayabilirim. Genelde  evimizin bulunduğu yerden Altınoluk’a kadar olan 3-4 km. lik mesafenin yürünmesi ile başlayan ve Altınoluk’ta belli ihtiyaçların karşılanmasından sonra Edremit-Küçükkuyu minibüslerinden Zeytinevler durağında iniş şeklinde sonuçlanan bu güzergahı iyice ezberlediğimizi söyleyebilirim. Yaklaşık 30-40 yıldır yazları Altınoluk’u mekan tutmuş komşumuz Ahmet Hoca ‘dan (Ahmet Çolak  Bey Sivas Cumhuriyet Üniversitesi öğretim üyeliğinden emekli değerli bir komşumuzdur.) çok daha farklı ve fazla güzergah zenginliği olduğunu duyunca onun mihmandarlığına kendimi teslim ederek yürüyüşlerimizi çeşitlendirmek ve bu çeşitliliği de bloguma aktarmak fikri birden beynimde filizlendi.

 

.

Ahmet hocanın yıllardır sabah saat 7.30 -8.30 arasında  hiç sektirmeden  bu yürüyüşlerini gerçekleştirmesine saygı ve hayranlık duydum. Yürüyüşlerin genelde Çanakkale- İzmir yoluna parelel -ki bu 9 Eylül caddesidir- ya da dikey olarak kaz dağları istikametinde gerçekleşeceğini, bu güzergahlar içinde tali yürüyüş rotalarının olabileceği bilgisini edindikten sonra ilk yürüyüşümüze 10 Haziran tarihinde başladık. Bu yürüyüşü Ahmet bey,Necati bey ve Ali bey ile birlikte dört kişilik bir grupla gerçekleştirdik adını da klasik yürüyüş olarak belirledik.

 

.

Evimizin hemen arkasında zeytinliklerin içinden Kaz dağlarına doğru uzanan  toprak yolu her gördüğümde “Acaba bu yoldan içerilere doğru yürüsem nerelere kadar giderim” diye düşünürdüm. Ne tesadüf ki klasik yürüyüşümüz de tam bu yoldan başladı. Zeytin ağaçlarının arasından bazen patika gibi yollardan ilerlerken Ahmet hoca buradaki canlı türleri üzerinde bizi bilgilendiriyordu. Farklı  ötüşü olan bir kuşun çalı bülbülü olduğu bilgisini de ondan aldım. Ayrıca kürdan otu denen ve kuruduğuna kürdan görevi görebilecek küçük dalcıkları olan bir çiçeğin de resmini çektim. Ali bey ile Necati bey her derde deva olarak bilinen kantaron otu toplamak üzere farklı bir güzergaha yöneldi. Biz de Altınoluk, Ahmet Taner Kışlalı stadının üst kısmından Doğanay market’e çıkarak turumuzu tamamladık.

 

.

Klasik turumuzun ertesi gününde ekibimize kışlarını Amerika’da, yazlarını Altınoluk’ta geçiren bir emekli olan İlhan bey de katıldı.Çıkış ve dönüş noktalarımız bir önceki gezinin aynısı olmakla birlikte daha küçük çaplı bir yürüyüş gerçekleştirdik. Önceki tura göre 15 dakika da kısa süren bu gezimizle ilgili olarak kılavuzumuz Ahmet bey ekibin yaş ve performans durumunun bunda etkili olduğunu söyledi. Bir bakıma “yavru klasik” yürüyüş de diyebiliriz bu geziye. Ayrıca gezi güzergahındaki kurumuş büyükbaş hayvan dışkılarını toplama (Ahmet bey’in bahçesine gübre olarak) işlevi de gezimizin bir parçası oldu. Çiçekleri ve gövdesi kuruyarak kahverengileşmiş bir bitkiyi Ahmet hoca bize “İlyas otu” olarak tanıttı. İlyas adlı bir arkadaşının uzun tıbbi tedaviye rağmen geçmeyen ishalini bu otla geçirdiği için ona bu adı verdiklerini de hemen ekledi. Literatürde mutlaka başka bir adının olabileceğini tahmin ettiğim bu bitkinin de resmini çekmeyi ihmal etmedim.

BİR YOLCUYA

Hasretin sersemliği

tam  vurmuşken başımıza

ve tam da

alışmaya çalışıyorken yokluğuna

bir temmuz sıcağında

çıkıverdin karşımıza

 

Sayısız sabahların karanlığında

kokunu ve sıcaklığını geride bırakan

sessizce gidişler

gecenin karanlığında

ve sabahların aydınlığında

meraklı ve tedirgin bekleyişler

 

Beklenmedik bir anda

eve erken dönüşünde

aydınlanıveren akşamlarımız

hayal mi, rüya mı yoksa masal mı

bütün bu yaşadıklarımız

 

“Belli olmaz” larla dolu geçen

sayısız günler,haftalar ve aylar

ve beklenen gün gelince

yine “hasret”le tanıştık

bir haziran gecesinde

                                                 08.06.2013 / Altınoluk