Burada yaptığımız sabah yürüyüşleri ortalama bir saatlik bir zamanımızı alırken artık mihmandar olarak kabul ettiğimiz Ahmet Bey efor turunun zaman bakımından biraz daha fazla bir süreyi kapsayacağını önceden belirtti. Evimizin hemen arkasında bulunan zeytin ağaçları arasından yokuşu tırmanmaya başlayınca fazlalığın sadece süre ile ilgili olmayıp vücudumuzun üzerine yüklediği yorgunlukla da ilgili olduğunu hissetmeye başladık. Her bakımdan fazla enerji harcamayı gerektirdiği içinde bu isim uygun görülmüş bu yürüyüş için. Zaten bunun farkına varan kafilenin iki üyesi yokuşu az ve daha az yorucu bir güzergah izlemek üzere bizden izin istediler. Turu tamamlamak da Ahmet bey ile ikimize kaldı.
.
Kaz dağlarının eteklerinden yokuşu tırmandıkça gördüğümüz nefis manzaraların bedenimizin yaşadığı yorgunluğa değdiği kanaatine vardık. Bazen zeytinliklerden, bazen bodur ağaçlıkların arasından ilerlerken kuş sesleri bize yalnızlığımızı ve yorgunluğumuzu unutturuyordu. Tırmandığımız yokuşun her aşamasından aşağılara baktığımızda yeşil zeytinliklerin oluşturduğu ağaç denizi ile körfezin mavisinin uyumu büyüleyici bir görüntü oluşturuyordu. Kendimizce zirve olarak kabul ettiğimiz bir yükseltiye ulaştığımızda aslında orasının bir zirve değil kendisinden sonra gelen zirvenin başlangıcı olduğunu görüyorduk. Bir saatlik bir tırmanıştan sonra kendimizi Doyran köyünün kıyısındaki bir kır kahvesinde buluverdik. Bu noktadan itibaren yokuş aşağı iniş biçiminde dönüş yürüyüşümüz başladı. Dönüş yolu boyunca bu turun kolaydan zora doğru bir kaç parkur haline getirilebileceği konusunda fikir yürüttük. Benim bedenimin bu yürüyüşe ihtiyacı olduğunu hemen itiraf etmeliyim. Fırsat bulanların da denemelerini öneririm.
Bu parkur epey zorlu bir parkura benziyor..