BAD-EL HARAB-ÜL BASRA

Arapça bir deyim olan yazının başlığının tam tercümesi “Basra harap olduktan sonra” şeklindedir. Bu deyimin Moğolların Basra’yı yakıp yıktıktan sonra kendisine akıl danışılması üzerine bir alim tarafından söylendiği rivayet edilmektedir. Bu deyimin ortaya çıkışı ile ilgili başka hikayeler de mevcuttur. Yazımı uzun tutmamak için bunlardan bahsetmeyeceğim. Meraklı olanlar Google amcayı ziyaret ederek öğrenebilirler. Halk arasında daha çok “İş işten geçtikten sonra” anlamında kullanıldığını biliyoruz. Ülkemizde de hem dış politikada hem iç politikada bize bu deyimi hatırlatacak ilginç olaylara tanık olmaktayız.

En son Sayın Cumhurbaşkanımızın yıllardır her ortamda ve zeminde kendisi ile ilgili -tabii olumsuz anlamda- söylenmedik söz bırakmadığı, bu şahısla asla aynı masaya oturmayacağını cümle aleme ilan ettiği Mısır Devlet Başkanı Sisi ile el sıkışarak samimi bir poz vermesi, ayrıca nerdeyse kanlı bıçaklı olduğumuz Suriye başkanı Esad ile görüşmeye yeşil ışık yakması, bana yukarıdaki paragrafta açıklamasını yaptığım deyimi hatırlattı. Cumhuriyetin yurtta barış, dünyada barış, komşuların iç işlerine karışmama, milli çıkarları önceleme gibi geleneksel anlayışlarından monşer politikası diyerek uzaklaşmanın bir faturası belki yaşananlar.

Devamı için tıklayın “BAD-EL HARAB-ÜL BASRA”

DEZENFORMASYON / 2

Geçtiğimiz ay cumhuriyetin ilanının 99. yılını kutladık. Seneye inşallah bir asırlık bir geçmişi olacak genç cumhuriyetin. Bu yıl kutlamalardan çok zihinleri AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın “Cumhuriyet; bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir…” şeklindeki sözleri meşgul etti. Tabii bunlar öylesine kahvehane muhabbeti içinde söylenmiş şeyler değil. Cumhuriyet öncesi okur yazarlık oranı, okullaşma oranı, basılı yayın sayısı ile ilgili istatistiklere bile bakılsa Mahir Ünal’ın bu değerlendirmesi biraz insafsız gibi geldi bana. Gerçi bu konuda Sayın Cumhurbaşkanının da “Son derece zengin, bilim yapmaya, üretmeye son derece müsait bir dilimiz varken, bir gece yattık sabah kalktık, baktık ki o dil yok” sözlerini hatırlayacak olursak bu konuda Mahir Ünal’ın yalnız olmadığını anlayabiliriz. Devlet Bahçeli’nin çıkışı ile şimdilik bu konu yeri ve zamanı geldiğinde yeniden servis edilmek üzere buzdolabına kondu. Olan Mahir Ünal’ın Grup Başkanvekilliğine oldu.

Benim asıl merak ettiğim, acaba bu söylemlerin sahibi olanlar bu konuda gelmiş ile, geçmiş ile derinliğine bir inceleme araştırma yapmış ve inanarak mı bunları söylüyorlar, yoksa konjonktürel olarak alıcısı olacağını düşünerek bir söylem mi geliştiriyorlar. Herkes bilir ki bu devirde -hatta her devirde- aydın olmak, demokrat olmak çağdaş olmak ve toplumu da bu hedeflere doğru sürüklemek kolay iş değil. Emek ister, yürek ister, sabır ister. Velhasıl çok şey ister. Ama onun yerine bütün olumsuzlukların sebebini duruma göre bazen cumhuriyete ve onun kazanımlarına, o tutmazsa dış güçlere, o da tutmazsa kadere ve naslara bağlamanın kolaycılığı varken meşakkatli yollara girmenin bir gereği yok diye düşünülüyor olmalı.

Devamı için tıklayın “DEZENFORMASYON / 2”

DEZENFORMASYON / 1

Sevgili okurlarım yazının başlığına bakıp geçtiğimiz günlerde kabul edilen ve muhalefetin adına “Sansür yasası” dediği düzenlemeden bahsedeceğimi sanmasın. O yasanın hangi amaç ile çıkarıldığı, nasıl ve kimlere uygulanacağı konusu herkesçe malum. Ben yine de bu konuya yakın, karşılaştığımda beni çileden çıkaran, adeta saçımı başımı yolacak duruma getiren konulardan bahsedeceğim.

Şu meşhur Lozan’ın gizli maddeleri masalını hepiniz duymuş olmalısınız. Geçenlerde sosyal medyada gezinirken bir sokak röportajında yine bu konuya rastladım. Malum soruya muhatap olan kişi kılık ve kıyafeti oldukça düzgün orta yaşlı hatta mürekkep yalamış birine benziyordu. Elindeki akıllı telefonu ile de tam bir özgüven patlaması yaşıyordu. 2023 yılında Lozan anlaşmasının gizli maddelerinin süresi dolacağını, bizi elimizi kolumuzu bağlayan bu gizli maddeler yüzünden kendi pamuğumuzu üretip işleyemediğimizi, madenlerimizi ve petrolümüzü çıkaramadığımızı ballandıra ballandıra anlatıyordu. Röportaj yapan kadın bir ara söze girerek kendisine “Siz Lozan anlaşmasını okudunuz mu?” sorusuna “Ben bizzat okumadım ama bu problem değil, girersin internete okursun” cevabını verdikten sonra kendi hayal dünyasındaki yolculuğunu sürdürmeye devam etti.

Devamı için tıklayın “DEZENFORMASYON / 1”

GİDİŞAT / 3

Ülkesi için, toplumu için endişe duyan seçmenlerin umut bağladığı muhalefet, namı diğer altılı masa giderek “Yok arkadaş, bunlardan ne köy olur ne kasaba” kulvarına girecek diye endişe etmeye başladım. Muhalefetin itici gücü, lokomotifi durumunda olan CHP ve onun lideri Kılıçdaroğlu’nun da bekleneni tam olarak vermediğini düşünenler çoğalmaya başladı. Tamam, Kılıçdaroğlu ahlaklıdır, dürüsttür, iyi niyetlidir, sözünün eridir gibi sayacağımız bir dizi meziyetlere sahip olduğundan da kuşkum yok. Ama bütün bunların işe yarayıp yaramayacağı konusunda kuşkuluyum. Öncelikle Kılıçdaroğlu’nun ben dili ile konuşmasını iletişim açısından hatalı buluyorum. Belli ki Sayın Cumhurbaşkanın “Benim bakanım, benim valim” söylemlerinden etkilenmiş olacak ki ben ile başlayan cümleler sadece altılı masa ile ilgili değil kendi partisi açısından da arızalı sanki. Parti başkanının sadece kendisinden ibaret olmadığını, yetkili organları, örgütü ve hatta ittifak içinde olduğu ortakları olduğunu hatırlayarak “Biz” ile başlayan cümlelere daha çok yer vermesi gerektiğine inanıyorum.

Bir de söylediği her sözün, sergilediği her davranışın birkaç hamle sonrasındaki muhtemel sonuçlarını tahmin etmesi gerekir. Örneğin toplumsal düzeyde zaten hallolmuş olan başörtüsü ile ilgili yasal düzenleme teklifinden amaçlarının ne olduğunu hala anlayabilmiş değilim. Özellikle ekonomik sorunlar ile iyice bunalmış olan iktidar için adeta can simidi gibi geldi Kılıçdaroğlu’nun bu teklifi. Bir yandan başörtüsü sorununu biz çözdük öyle bir sorun yok derken diğer yandan anayasa değişikliği ve referanduma kadar uzayan ve seçime kadar tepe tepe kullanacakları bir malzemeye kavuşmanın sevincini yaşıyorlardır. Her halükârda ve her aşamada karşı olanlar, bizden olanlar kamplaşmasını diri tutmaya hizmet edeceği muhakkak bu gidişatın.

Devamı için tıklayın “GİDİŞAT / 3”