VAKİT GELDİ

“Haydi Abbas, vakit tamam / Akşam diyordun işte oldu akşam.” dizeleri ile başlayan Cahit Sıtkı Tarancı’nın “ABBAS” adlı şiiri ve bu şiir arkasındaki yaşanmışlığı birçoğumuz bilir. Geçenlerde Sayın Cumhurbaşkanımızın otoyol ve köprüler, uydu fırlatma çalışmaları, tamamlanan toplu konutlar, ihracatta kırılan rekorlar, yapılacak reformlar, derken yapılan anayasaların darbe anayasası olduğundan bahisle birden “Belki de şimdi Türkiye’nin yeni bir anayasayı tartışma vakti gelmiştir” deyince aklıma büyük şairin yukarıdaki satırları içeren şiiri geldi. Anayasa dediğimiz şeyin demek ki indirimli satışlar, av sezonu gibi bir zamanı varmış diye düşündüm.

Ne kadar ciddiyeti olduğunu bilmem ama böyle bir çalışma mevsimi geldiği için değil, belli kesimlerce duyulan ihtiyaç ve talep olması halinde hayata geçmesi gerekir bence. Bugünlerde işsizlikten bunalan, iş bulamayan, işyerini kapatan, malına ve mülküne haciz gelen insanların feryatlarının arasında yeni anayasa taleplerini hiç duymadık. Yönetenler açısından baktığımızda da “Ülkemizin karşı karşıya olduğu işsizlik, hayat pahalılığı, enflasyon, dış politika sorunlarını çözmek için mevcut anayasa elimizi kolumuzu bağlıyor. Hatta Covid-19 ile ilgili birçok ülke aşılamada epey yol almışken, İsrail bile yarıya yakın nüfusuna aşı yapmışken, aşı tedariki konusunda yeni anayasaya olmadığı için adım atamıyoruz” şeklinde bir yakınmaya da rastlamadık. Üzerinden epey geçmesine rağmen bu çıkışın altını dolduracak “Şu maddelerin çıkmasına, şu maddelerin eklenmesine ihtiyaç var” biçiminde somut birkaç cümle bile duymadık.

Devamı için tıklayın “VAKİT GELDİ”

BİRAZ DA KİTAP / EĞİTİM: BİR KİTLE İMHA SİLAHI & APTALLAŞTIRAN EĞİTİM

Bu defa sizlerle John Taylor Gatto tarafından yazılmış “Eğitim: Bir Kitle İmha Silahı” ve “Aptallaştıran Eğitim” kitapları ile ilgili paylaşımda bulunmak istiyorum. Gatto ABD’de çeşitli seviyelerdeki okullarda 30 yıl kadar çalıştıktan sonra emekli olmuş ve neredeyse hayatını örgün/zorunlu eğitim karşıtlığına adamış birisi. İflah olmaz bir okul düşmanı neredeyse. Her iki kitabında da eğitimin bir kısmının bile olsa zorunlu olmasının haksızlık olduğunu belirterek adeta okulları yerden yere vuruyor.

Yazarın kastettiği eğitimin kendisi değil, okullar vasıtası ile yürütülen günde altı saat, haftada beş gün, yılda sekiz ay sürdürülen bezdirici ve rutin eziyet karşı çıktığı. Ülkesinde devlet tarafından tasarlanıp uygulanan bu organizasyonunun Prusya Eğitim Sisteminden esinlenerek gerçekleştirildiğini, nihai amacının da köle ruhlu bir işgücü, zararsız bir seçmen kitlesi, başkaldırı ve özgünlüğü öldürülmüş, zihinleri iğdiş edilmiş bir tüketici sürüsü yetiştirmeye yönelik olduğunu ileri sürmektedir. Ayrıca eğer okulda eğitim adına bir şey gerçekleştiriliyor olsa bile bunun okul sayesinde değil okula rağmen meydana geldiğine dikkat çekmektedir. Devasa binalarda ve yerleşkelerde sürdürülen eğitim sisteminin müteahhitler, ders kitabı yayınlayanlar, servisçiler ve diğer tedarikçilerle birlikte ekonomik bir kuşatma olduğunu iddia etmektedir.

Devamı için tıklayın “BİRAZ DA KİTAP / EĞİTİM: BİR KİTLE İMHA SİLAHI & APTALLAŞTIRAN EĞİTİM”

İNCE İNCE MUHARREM İNCE (2)

Ve beklenen oldu. Bundan altı ay kadar önce “Bin Günde Memleket Hareketi”ni başlatan Muharrem İnce kameraların karşısına çıkarak istifasını açıkladı. Medya, özellikle de iktidar kanadını destekleyen medya buna çok ilgi gösterdi.

Geride bıraktığı partisinin birçok konuda eleştirilecek yönü olduğuna ben de katılıyorum. Kendisinin Cumhurbaşkanı adaylığı da dahil olmak üzere seçim sonuçlarındaki başarısızlığın doğru dürüst bir özeleştirisinin yapılmaması, ardından Muharrem İnce’nin daha önce söylediklerinin tam tersi bir tutumla saman altından su yürütme çabaları zincirleme olarak bu günlere getiren hatalar zinciri oldu. Parti yönetiminin bu oluşumu Saray Projesi diye adlandırma kolaycılığı da başka bir tartışma konusu.

Devamı için tıklayın “İNCE İNCE MUHARREM İNCE (2)”

BİRAZ DA KİTAP / PATATESLİ YUMURTA (Işık Evinden Araf’a)

Şöyle gerilere bir baktığımda “Bu gözler neler gördü” diyecek yılları devirmişim galiba. Bir kere cumhuriyetten bu yana görev yapan 12 Cumhurbaşkanından -Atatürk ve İsmet Paşa hariç- 10 tanesi yaşamıma girmiş. Başbakanları saymıyorum bile. Demokrasiyi sekteye uğratan iki darbeyi (27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980), iki post modern darbeyi (12 Mart 1971 ve 28 Şubat 1997) ve sonuçlandırılamayan iki darbe girişimini (20 Mayıs 1963 ve 15 Temmuz 2016) de gördü bu gözler. “En kötü işleyen demokrasi bile -iyisi de olmaz ama- en iyi darbeden daha iyidir” sözü her zaman geçerliliğini koruyor.

Hala televizyonlarda zaman zaman “Fetö terör örgütü üyesi şu kadar muvazzaf şu kadar emekli kişi gözaltına alındı” şeklindeki haberleri izliyoruz. Üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen bu girişimin hala artçılarının devam ettiğinin göstergesi bütün bunlar. Bu arada darbeyi gerçekleştirenlerin cezalandırılması gerektiği kadar testiyi kıranla götürenin aynı tutulmaması, kurunun yanında yaşların yanmaması da önemli. Girişim başarılı olmasa da toplumsal barışın sağlanması ve yaraların sarılması bakımından işin bu yönünün dikkatlerden uzak tutulmaması gerektiğine inanıyorum. Ömrünü Fetö ile mücadeleye adamış, bu yapı ile ilişkisi olmayan muhaliflerin de fırsat bu fırsat diyerek cadı avının bir parçası haline getirilmesi anlaşılır bir şey değil. 20 Mayıs 1963’te Albay Talat Aydemir’in darbe girişiminin bastırılmasının ardından darbenin lideri durumundaki 2 kişinin idamı birkaç müebbet cezası verildi. Harekete katılan 1500 kadar öğrenci harp okulundan atıldı, ama üniversitelere girme fırsatı verilerek toplumun bu travmayı en az hasarla atlatılması sağlanmış oldu

Devamı için tıklayın “BİRAZ DA KİTAP / PATATESLİ YUMURTA (Işık Evinden Araf’a)”