BÜKREŞ’TE ÜÇ GECE / GELİŞME

Topu topu üç gece kaldığımız Bükreş seyahatimiz planlı programlı bir gezi değildi. Akışına göre otelin etrafında bizi adımlarınızın götürdüğü yerlerde dolaştık. Hava da yağmurlu olduğu için başka bir şansımız yoktu. Bir de önemli sayıp ziyaret etmeyi düşündüğümüz birkaç müzenin bizim orada bulunduğumuz pazartesi ve salı günü kapalı olması ister istemez bizi sınırladı. Ayrıca biz iş ziyaretinin parçasıydık ve bulduğumuzla yetinecektik.

Yakındaki dükkanların birinden iki de şemsiye alarak dar alandaki gezintilerimizi sürdürürken Komünizm Müzesi’ni gördük ve içeri girdik. Komünizm rüyası ne çabuk müzelik olmuş diye bir tebessüm ettim içimden. Kraliyet zamanında bir doktorun çalışma ve konaklama mekânı müze haline getirilmiş. Küçük balkonunda da son komünist başkan Nikolay Çavuşesku’nun pek fark edilmeyen mukavvaya tespit edilmiş resmi var.

Romanya 2. Dünya Savaşı’nda sonradan her ne kadar saf değiştirse de Nazi Almanya’sının yanında yer aldı. Savaş sonrası da Yalta Konferansı’nda yapılan anlaşmaya daha doğrusu paylaşmaya göre diğer doğu bloku ülkeleri ile birlikte Sovyetler Birliği gölgesinde komünist rejim elbisesini de giymiş olarak yaşamını sürdürmeye başladı. Oldukça çalkantılı bir kırk yıl geçirdikten sonra 1989 Aralığında halk ve Rumen ordusu tarafından gerçekleştirilen bir devrim ile komünizm defteri kapanmış oldu.

Romanya doğu blokunda sosyalist rejimlerin en kanlı biçimde yıkıldığı bir ülke oldu. O zamanlar Sovyetler Birliğinin eskilerde olduğu gibi müdahaleci olmak yerine “Benim derdim bana yeter herkes başının çaresine baksın, ne haliniz varsa görün” türünden yaklaşımı da bu işi kolaylaştırdı. Büyük bir bedel ödenerek bu maceraya son verilen Romanya’da komünist parti kurulmasını yasaklayarak bu mirasa sahip çıkmayan tek ülke olduğunu söyleyebiliriz.

Romanya’nın bayrağı dikey olarak mavi sarı ve kırmızı üç şeritten oluşuyor. Bu renklerden mavi özgürlük ve refahı, sarı olanı güneşi ve ülkenin sahip olduğu madenleri, kırmızı şerit ise ülke için verilen mücadelelerde dökülen kanı temsil ediyor. Komünist dönemde ortadaki sarı şeridin üzerinde komünizmi sembolize eden yuvarlak bir figür varmış. Devrime öncülük eden isyanlar sırasında bu figür çıkarılarak ortası delik bayraklar adeta isyanın bir sembolü olarak kullanılmış.

Yukarıda kısaca özetlediğimiz bu komünist dönem ile ilgili olarak müzede birçok görsel belge ve kayıt yer almakta. Yine o zaman dilimi içinde insanların kullandıkları objeler de sergileniyor. Ayrıca müzede görevli lisan bilen bir personele ziyaretçiler bu dönem ile ilgili sorular sorma imkanına sahip.

Müzeden çıkıp dar alanda ilerlerken manastır olduğunu öğrendiğimiz bir yapı dikkatimizi çekti. Küçük bir kilise de diyebileceğimiz Stavropoleos Manastırı yaklaşık üç asırlık bir geçmişe sahip. Dışarıdan görünüşü kadar içi ve arka bahçesi de insana huzur veriyor ve hayranlık uyandırıyor. Her ne kadar yüksek binaların arasında kaybolmuş gibi görünse de ziyaretçilerin kolayca ulaşabileceği ve görebileceği bu yapı ziyaret edilebilir.

Adımlarımızı biraz daha hızlandırıp çemberi biraz daha genişleterek ilerlerken kendimizi Bükreş’in meşhur Parlamento Sarayı’nda bulduk. Dünyanın Pentagondan sonra ikinci, Avrupa’nın ise birinci büyük binası olarak kabul edilen yapının Çavuşesku tarafından 1983 yılında inşasına başlanmış, 1989’da yapımı tamamlanmış. Cumhurbaşkanlığı, Millet Meclisi, Hükümet binası ve Yüksek Mahkeme ile birlikte Çavuşesku’nun rezidansı olarak tasarlanan binanın ne yazık ki inşaatına başlayan Çavuşesku mürüvvetini görememiş. Şu anda birçok kamu kurumunun hizmet verdiği bazı bölümlerinin daha tamamlanmadığı bina ziyaretçilerin en önemli uğrak yeri olma özelliğini koruyor.

Tagged: Tags

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *