Geçtiğimiz Şubat ayında yurt dışındaydım. Bir ay kadar ülke gündeminden kopuk bir hayat yaşadım. Doğrusunu söylemek gerekirse bu bana biraz da iyi geldi. Derya içinde olup da deryayı bilmeyen balıklar gibi olduğumuzu bir kez daha fark ettim. Başka dünyaları, başka iklimleri ve oralarda yaşayan insanları gördükçe dönüşte insan ülkesinin gerçeklerini daha iyi görebiliyor.
Evet söylendiği gibi sayılı günler çabuk geçti ve iyice seçim sathı mailine girmiş ülkeme döndüm. Oldum olası bu sürecin son derece abartılı ve gerçek çizgisinden kopuk bir şekilde yürütüldüğünü hepimiz biliriz. Nihayetinde belli zamanlarda köyünün, mahallesinin muhtarını, beldesinin belediye başkanını, ilaveten bazı yerlerde de büyükşehir belediye başkanları seçilecek. Bu seçilenler de oylarını aldıkları insanların yaşam ortamlarını daha mutlu bir şekilde yaşanabilir hale getirecekler. Gündemi bu kadar basit olan bu süreç çoktan unutulmuş gibi geldi bana.
Neler görüyor ve neler duyuyoruz bu hengamede. Yıllardır aday gösterilip bu seçimde gösterilmeyince hemen istifa edip bağımsız ya da bir başka partinin adaylığına soyunan ve kanal kanal gezip televizyonlarda düne kadar methiyeler düzdüğü partisini yerden yere vuranlar mı dersiniz, Gazze’nin geleceğini, Ayasofya’daki ibadeti bu seçimlere bağlayanları mı dersiniz, sanki babasının evi imiş gibi belediyelerin kapısını bazı partilere kapatacağını söyleyenleri mi dersiniz? Ve daha niceleri… Yani hasbelkader başkan seçildiğinde bazı insanlara hizmet vermeyecek mi ya da emlak vergilerini almayacak mı diye düşünmez mi insanlar.
Bir de boş ve bol keseden verilen vaatler var ki akıl alır gibi değil. Biri beş verirse diğeri on vereceğini söylüyor. Bu da kesmiyor olacak ki ulaşımın bedava olacağını üstüne bir de yine bedava çorba verileceğini de duydu bu kulaklar. Ön tekeri nereden geçerse arka tekeri de oradan gidiyor demek ki. Geçen seçimde olmayan doğalgazdan bedava ikramdan sonra bunlara şaşmamalı diyorum.
Ben oldum olası bu bedavacılığa karşı olmuşumdur. Biliyorum ki bedava olan şey maliyeti en pahalı şeydir. Bir hizmet veya mal ihtiyaç duyulduğu için mi, yoksa bedava olduğu için mi talep ediliyor bunun açığa kavuşması gerekli. Yani bedava yediğimiz hurmalar gün gelir… Bu yüzden bayramlarda ve özel günlerde otoyolların köprülerin, toplu taşıma araçlarının bedava olması beni hiç sevindirmez. Hatta kendim de yararlandığım halde toplu taşıma araçlarında 65 yaş üstü yaşlıların bedava seyahatini de onaylamam.
Biliyorsunuz İstanbul’da toplu taşıma aracına binip yaşlı kartını bastığınızda ayrı bir bip sesi geliyor. Bizim burada (Tekirdağ) ise kartı bastığımda şoförün ve diğer yolcuların yüz ifadesine yansıyan oldukça gür bir “Ücretsiiiiz” sesi geliyor. Bu durumda yaşlı da kendini pek iyi hissetmiyor tabii. Elbette belli kesime pozitif ayrımcılık yapılması iyi bir şey. Ama bunu indirimli tarifelerle ve gerektiğinde ücretlerine ulaşım gideri zammı yaparak gerçekleştirmek en güzeli.
Seçimlerde beklenen odur ki adaylar sadece kendisi yarışsın. Projelerini anlatsın. Hatta en önemlisi televizyonlara çıkıp karşılıklı programlar yapsınlar. 12 Eylül gibi bir dönemde yapılmasına rağmen bunu artık çoktan unuttuk. Hani bazan iki çocuk sokakta kavga eder tartışır ve bunlardan biri durumu riskli görünce gidip sülalesine haber verir ve artık kabileden yediden yetmişe kim varsa eline ne geçerse sebebini sonucunu düşünmeden koşturur ya, iktidar partisinin başta cumhurbaşkanı ve bakanları olmak üzere işlerini güçlerini bırakarak adaylarının arkasında mücadeleye girmelerini ben kavga eden bu çocukların durumuna benzetiyorum.
Aslında desteklenen aday içinde bu çok sindirilecek bir durum değil. Elin ağzı torba değil ki “Madem kendine güvenemiyorsun niye yola çıktın” derler. “Yardım almaya alışanlar buyruk almaya da alışır” derler. Yani derler de derler. Aslında cumhurbaşkanının son seçimim falan diyerek bu işi fazla ciddiye aldığını düşünüyorum.
Bu seçimlerde en çok konuşulan ve hatta eleştirilen bir konu da Cumhurbaşkanının bazı konuşmalarında “Oy yoksa hizmet yok, bizden yana değilseniz hizmet alamazsınız” anlamına gelecek konuşmaları. Doğrusu ben buna hiç şaşırmadım. Yıllardır böyle değildi de şimdi ve bundan sonra mı böyle olacak? Buna sadece malumun ilanı denebilir.
Kamuda işe alımlarda uygulanan bu konunun en önemli aparatının mülakat sisteminin olduğunu artık cümle alem biliyor. Bir önceki seçimde kaldırılacağını söylemelerine rağmen kaldırmadıklarına göre böyle sihirli değneği elden çıkarmak istemediler demek ki. İşin daha garibi bu durumu bir vatandaş kendine dert edinmiş ve diyanete; “Torpille işe girildiğinde kazandığın helal midir?” diye sormuş. Diyanette yukarısı bıyık aşağısı sakal ya da ne şiş yansın ne kebap kabilinden “Torpil iyi bir şey değil ama madem olmuş bir kere bundan sonrası için çalışarak kazandığı haram sayılmaz” şeklinde bir fetva vermiş. İçtihat kapısı böyle aralandıktan sonra yarın öbür gün hırsızlık, gasp ve tecavüzler için de “Yapılan kötü bir şey ama…” ile başlayan yorumlar duyarsak da şaşırmayalım. Oysa yanlışın sonuçları ile değerlendirilmesi gerekmez mi?
Bu seçimde adayların çok arzulu, heyecanlı ve ihtiraslı olmalarına rağmen ne yazık ki seçmende aynı şeyi görmedim ben. Herkes Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez‘in “Kırmızı Pazartesi” romanındaki gibi yeri ve zamanı herkes tarafından bilinen ve değiştirmek için hiçbir şey yapılamayan kötü akıbetin çaresiz ve umutsuz bekleyişi içinde sanki.
Ya da Leonard Cohen’in “Herkes biliyor, geminin su aldığını / Herkes biliyor, kaptanın yalan söylediğini / Ve herkes biliyor, zarların hileli olduğunu” dizelerinin boşuna söylenmemiş olduğunu düşünüyordur belki de seçmen.
Aslında bundan daha kötü günler görmüştü seçmen, çok şeyler çalınmıştı ondan ve çok şeyler de kaybetmişti. Ama bu kadar umutsuz ve çaresiz olduğu bir dönem olmamıştı. Dağlara taşlara “Umudumuz Ecevit” ya da “Kurtar bizi Baba” yazarken bile bu kadar umutsuz ve çaresiz değildi. En azından sandıkta bir katakulli olmaz, YSK mühürsüz oy pusulasını geçerli saymak gibi, aynı zarftan çıkan oy pusulalarının bir kısmını geçerli bir kısmını geçersiz saymak gibi tuhaflıklara imza atmaz ve işini iyi yapar diye düşünülürdü.
Sözün özü şudur ki seçimlerde kimin kazanacağını şimdiden kestirmek zor. Ama her halükârda kimin kaybedeceğini herkes biliyor. Daha fazla pahalılık, daha fazla fakirleşmek, daha fazla fedakârlık yapmak gibi bir gelecek bekliyor büyük bir kesimi. Ne yazık ki bunu herkes biliyor ve herkes farkında. Yani yukarıdaki şiirde olduğu gibi geminin su aldığını, kaptanın yalan söylediğini, zarların hileli olduğunu bildikleri gibi.
Ancak okudum arkadaşım, gözlemlerin, değerlendirmelerin doğru, ama bu defa insanlar gerçeğin farkına vararak, daha fazla yanmaktan kaçtılar, açlığa giden yolu terkedip oylarını ona göre verdiler, umarız arkası gelir.
Değerlendirmelerin ve katkıların için çok teşekkür ederim Leman arkadaş. Doğrusu bu farkındalığın olacağını ben de tahmin edememiştim. Umarız arkası gelir. Çok selam…..
Yağmur, rüzgar, sis, gürültü bedava…
65 yaş üstü için otobüs vapur da bedava!
Bedava yaşıyoruz bedava…