Arapça bir deyim olan yazının başlığının tam tercümesi “Basra harap olduktan sonra” şeklindedir. Bu deyimin Moğolların Basra’yı yakıp yıktıktan sonra kendisine akıl danışılması üzerine bir alim tarafından söylendiği rivayet edilmektedir. Bu deyimin ortaya çıkışı ile ilgili başka hikayeler de mevcuttur. Yazımı uzun tutmamak için bunlardan bahsetmeyeceğim. Meraklı olanlar Google amcayı ziyaret ederek öğrenebilirler. Halk arasında daha çok “İş işten geçtikten sonra” anlamında kullanıldığını biliyoruz. Ülkemizde de hem dış politikada hem iç politikada bize bu deyimi hatırlatacak ilginç olaylara tanık olmaktayız.
En son Sayın Cumhurbaşkanımızın yıllardır her ortamda ve zeminde kendisi ile ilgili -tabii olumsuz anlamda- söylenmedik söz bırakmadığı, bu şahısla asla aynı masaya oturmayacağını cümle aleme ilan ettiği Mısır Devlet Başkanı Sisi ile el sıkışarak samimi bir poz vermesi, ayrıca nerdeyse kanlı bıçaklı olduğumuz Suriye başkanı Esad ile görüşmeye yeşil ışık yakması, bana yukarıdaki paragrafta açıklamasını yaptığım deyimi hatırlattı. Cumhuriyetin yurtta barış, dünyada barış, komşuların iç işlerine karışmama, milli çıkarları önceleme gibi geleneksel anlayışlarından monşer politikası diyerek uzaklaşmanın bir faturası belki yaşananlar.
Bazılarının yanlışları bazıları için de fırsat kapısı oldu. Mısır ve İsrail ile papaz olmamız Doğu Akdeniz’de Mısır, İsrail, Yunanistan, İtalya için iş birliği ve hakimiyet alanları açtı. Din kardeşliği ile övündüğümüz bazı Arap ülkeleri bile bu ittifak içinde yer aldı. Biz de yıllarımızı iç politikaya dönük hamaset nutukları ve değerli yalnızlık güzellemeleri ile geçirdik durduk.
Suriye, yani Dostum Esat’tan Katil Eset’e geçiş hikayesi ise tam bir fiyasko. Bir taraftan bu ülkenin toprak bütünlüğüne saygılıyız derken, o ülkenin -sevsen de sevmesen de- mevcut lideri ile yıllarca diyalogdan kaçınma tam bir çelişki örneği. Gerçek dışı hayaller, öngörüsüz politikaların bedelinin ne olacağı hala anlaşılmış bile değil. Sayısını bile net olarak bilmediğimiz milyonlarca sığınmacının şimdiki ve gelecekte doğuracağı ekonomik, sosyal, kültürel, güvenlik ve demografik maliyeti ise kimse tam olarak kestiremiyor.
Bütün bunlara rağmen -duran saatin bile günde iki kere doğruyu göstermesi gibi- geç de olsa yapılanların doğru olduğunu belirtmeliyim. Keşke bu noktaya Basra harap olmadan gelinse idi. Akılcı politikalar uygun zamanlarda uygulandığında kazandırır. İş işten geçtikten sonra aklınız başınıza gelip doğru olanı yapsanız bile o çok bildiğimiz “Atı alan Üsküdar’ı geçmiş” sözü karşınıza çıkıverir. Zamanında yapılan yanlışların nasıl bir bedeli oluyorsa zamanında yapılmayan doğruların -sonradan yapılsa da- bir bedeli olması kaçınılmaz. Yanlışların meydana getirdiği enkazların kaldırılmasının da kuşkusuz bir bedeli olacaktır. Umarım en az hasarla bu gemi doğru rotasında yoluna devam eder.
“Siyasette, politikada küslük olmaz” dedi sayın cumhurbaşkanımız. İç politikada birbirine en ağır sözleri söyleyenlerin daha sonra hiçbir şey olmamış gibi bir araya gelmelerine alıştık. Eski tweet’leri sildik mi iş tamam. Hafıza-i beşer nisyan ile malul ne de olsa. Ama dış politika bu kadar zigzagları, U dönüşlerini, hamaseti ne yazık ki kaldırmıyor. Daha sonra uzattığınız elin havada kalma ihtimali olduğu gibi -hele elinizin zayıf olduğu da fark edilirse- başka kayıplar bile söz konusu olabilir. Son yıllarda bizde iç ve dış politika o kadar çok karman çorman edildi ki iş iyice şirazesinden çıktı denebilir. Seçim kampanyaları sırasında Kudüs giderse İstanbul gider, İstanbul giderse Türkiye gider, Sisi mi Binali mi söylemleri belleklerde hala canlılığını koruyor. Seçmen İmamoğlu deyince Sisi’yi mi seçmiş oldu şimdi. Bu hatırlatmadan hareketle ben diyorum ki Sayın Cumhurbaşkanımız önce bir prova mahiyetinde yerli ve milli Sisi olarak Ekrem İmamoğlu’nun elini sıkmakla küslükleri kaldırma kampanyasını pekâlâ başlatabilir. Böylelikle Bad-el Harab-ül İstanbul (İstanbul harap olduktan sonra)demek zorunda kalmamış oluruz.
Siyasetçilerin git gellerinden, zigzaglarından, ya da U dönüşlerinden en çok onların amansız savunucuları durumundaki gazeteciler ve akademisyenlerin durumu beni çok üzüyor. Düştükleri ters köşe pozisyonunu izah etmek için adeta bin dereden su getiriyorlar. Bu durum bana şu meşhur Padişah ile Soytarı fıkrasını hatırlatıyor. Hani padişahın biri yemek sırasında patlıcan yemeğinden çok memnun kalınca soytarısı hemen doğru yanlış demeden patlıcanın ne kadar faydalı besleyici, bağışıklığı güçlendirici olduğuna ilişkin özellikler saymış. Daha sonraki bir gün padişah patlıcan yemeğinden memnun kalmayınca soytarı bu defa patlıcanın ne kadar zararlı olduğu konusunda söylemler sıralamış. Bu çelişki padişahın gözünden kaçmamış ve “Sen nasıl soytarısın ki patlıcanı bir gün göklere çıkarıyor, bir başka bir gün de yerin dibine batırıyorsun” demiş. Soytarı gayet sakin ve pişkin “Hünkarım ben patlıcanın soytarısı değilim, Padişahımın soytarısıyım” demiş. Doğruların, ilkelerin, prensiplerin insanı olmak yerine kişilerin ve çıkarların insanı olma halinde varılacak hazin son herkese örnek olmalı diyor ve Allah hiç kimseyi bu durumlara düşürmesin diye ekliyorum.
Eğitimde birçok öğrenme modellerinden söz edilir. Bunlardan biri de sınama ve yanılma yolu ile öğrenmedir. En verimsiz, ilkel ve maliyetli olan bu öğrenme yolunun uzun yıllar dış politika dahil birçok alanda uygulandığına tanık olduk. Cumhurbaşkanımızın siyasal alanda kendi gelişim çizgisini çıraklık, kalfalık ve ustalık devirleri olarak açıkladığını biliyoruz. 20 yıllık iktidarın son yılları herhalde ustalık dönemine tekabül ediyor olmalı. Bu aşamaların her alanda aynı sürede ve süreçte yaşandığı söylenemez. Bazı durumlarda çıraklık uzun, bazılarında kalfalık ondan daha uzun sürebilir. Dış politikada son günlerdeki tek tük de olsa verilen isabetli kararlar 20 yıllık acemilik döneminin yeni yeni bittiğinin göstergesi olmalı.
Dileğim odur ki bundan böyle Basra harap olmadan doğru kararlar verilmiş olsun.
Güzel bir yazı olmuş kaleminize sağlık Necmi bey.
Biz izleyici ve etkisiz eleman olduğumuz için bir şeyleri tesbit etmekten öteye gidemiyoruz.
Üzgünüm ve kızgınım.
Sağlıklı günler diliyorum.
Sevgili arkadaşım, çok güzel bir özet çıkarmışsın. Bir çırpıda okudum.
Eline diline sağlık.
Sultan Öğretmenim. Yazımı okuduğunuz ve değerli katkılarınız için teşekkür ederim. Bizler dilimiz döndüğünce içimizden geçenleri yazmaya çalışıyoruz. İşe yaramasa da yolumuzun aydınlık,niyetimizin halis olduğu anlaşılmış olur. Selam ve sevgiler cümleten.
Değerli Emin arkadaşım. Yazımı okuyup değerlendirdiğin için çok teşekkür ederim. Farkındaysan bu yaz değişik kulvarlara yelken açtım. Bundan öncekileri de okuduysan farketmiş olmalısın. Senin yazıların da aynı güzellikte devam ediyor. Ellerine sağlık. Hepsine değerlendirme yazısı yazamadım ama ilgiyle okuyorum. Selam ve sevgiler