ŞANGAY GÜNLERİ / YU YUAN GARDEN ZAMANI

Şangay’da eğer  konaklama süreniz uygunsa görmenizi  önerebileceğim yerlerden birisi de YuYuan Garden mekanıdır. Buraya ulaşmak için 10 no’lu metro hattına bir şekide ulaşıp YuYuan Garden istasyonunda indikten sonra çok kısa bir yürümeniz yeterli. Yürümeyi çok seven birisi iseniz –ki biz öyle yaptık- Nanjing Road üzerinden nehre ulaştıktan sonra güney istikametine doğru Bund kıyısınca hem nehri hem de etraftaki muhteşem görüntüleri seyrederek de yürüyüşünüzü biraz daha uzattıktan sonra da buraya ulaşabilirsiniz.. Ama “ben hiç yorulmadan ve en seri biçimde ulaşmalıyım” derseniz bir taksiye atlayıp gideceğiniz yeri –şayet çince söyleyemiyorsanız-haritadan gösterip kestirmeden de gelebilirsiniz.

Önerdiğimiz yere geldiğinizde önce sizi geleneksel Çin mimarisine göre oluşturulmuş iş ve alışveriş mekanlarını göreceksiniz. Giyiminden elektroniğine, fast food’undan bijuterisine herşeyin bulunduğu bu irili ufaklı yerler de size ilginç gelecektir. Ancak  alışverişte daha önce yaptığımız öneri ve tavsiyelerin (pazarlık mevzuu) burada da geçerli olduğunu unutmayın derim.

Asıl görmeniz gereken yer ola YuYuan Gardene, yani müze haline getirilmiş YuYuan Bahçeleri’ne geldiğinizde öncelikle kişi başı 40 RMB ödeyerek giriş biletini almanız gerekiyor. Sonrasında içeriye girdiğinizde adeta kendinizi bir labirentin içinde hissedebilirsiniz. Bu yüzden belki birkaç kez gördüğünüz yerler olduğu gibi görmediğiniz yerler de kalabilir.

Burası Çin bahçe mimarisinin harika örneklerinden biridir. Ming hanedanından Jiajing zamanında  üst düzey bir devlet yöneticisi olan Panyu Duan’ın özel bahçesi olarak yapılmış olan bu alan 20 hektar büyüklüğünde olup devlet koruması altında tutulmaktadır. Burada birçok önemli mimari yapı ile birlikte değeli taş ve madenden oluşturulan eserleri beğenerek seyredeceksiniz. Bahçe içinde  değerli kültürel eser ve kalıntılar vardır. Bunlar Çin sanat geleneğinin en güzel örneklerini temsil etmektedir.

ŞANGAY GÜNLERİ / PEOPLE’S SQUARE ZAMANI

Dünyanın birçok kentinde bazı yerlerin farklı bir anlamı ve popülaritesi vardır. O yerlerin isimleri söylendiğinde hemen hemen herkes için bir anlam içerir. Bazen buluşma yeri, bazen kaynaşma yeri, bazen elveda mekanı, bazen de şuraya giden  yada dönüşte uğrayalım denilecek yer. Çoğu zaman da  yön ve adres tarifinde merkez noktasını oluşturur böyle yerler. People’s Square de Şangay’da öyle bir yer işte. Bir park da diyebilirsiniz bir meydan da diyebilirsiniz. Yani bizler için Taksim meydanı ne demekse burası içinde onun gibi birşey yani. Tabi kendine özgü farklılıklarını da eklemeliyim. Şangay’a bir şekilde yolu düşenlerin buraya uğrayarak ağaçların arasında yürümelerini, içlerinde balıkların ve çiçeklerin buluştuğu havuz kenarındaki banklarda oturup, gezilecek görülecek yerlerin planlamasını yapmak üzere biraz soluklanmalarını tavsiye ederim.

Tabi buraya kadar gelmişken, biraz dinlenip kendinize geldikten sonra eğer sanatı özellikle resim sanatını seviyorsanız  People’s Square’ın hemen yanıbaşındaki Şangay Sanat Müzesine (Shanghai Art Museum) gitmenizi de öneririm. Orada değişik resamların yaratıcılığa sınır tanımayan eserlerine zaman ayırmak umarım sizi bu mekana geldiğinize pişman etmeyecektir.

Müzelerden yola çıkmışken yine People’s Square’e yürüme mesafesi uzaklıktaki Şangay Müzesini de (Shanghai Museum) ihmal etmemelisiniz. İçinde çeşitli salonlarda başta geçmiş dönemlere ait madeni ve kağıt paralar, geleneksel giyim tarzından örnekler, resim ve yazma sanatının gelişimindeki evrelere ait örnekler, değerli maden ve taş işlemeciliği ile ilgili eserler, çinicilikle ilgili tarihi eserler olmak üzere birçok güzelliği görme imkanı yakalamaktan da son derece mutlu olacaksınız.

Eğer vaktiniz varsa, müze gezmekten de hala yorulmadıysanız size son olarak Şangay Kent Planlama Müzesini de (Shanghai Urban Planning Museum) gezmeyi öneririz. Bu arada ziyaret fikrinizi etkiler mi bilmeyiz ama yukarıda bahsettiğimiz iki müzenin ziyaretinin ücretsiz olduğunu ve Planlama müzesinin ise ücretli olduğunu belirtmekte yarar var (Kişi başı 35 RMB) People’s Square’e yakın olan bu müzede Şangay’ın kentleşme süreci ile ilgili ilginç çalışmaları yakından tanıma imkanına tanık olacaksınız. Benim bu müzede en çok hoşuma giden adeta hayran kaldığım maket çalışmasıydı. Müzenin en üst katında en az 500 metrekarelik bir alana Şangayın tüm yapısını tün ayrıntıları ile ve arada bir gece ve gündüz görüntüsünü de vererecek biçimde yapılan çalışma tam bir sanat ve sabır işi gibi geldi bana.

Bu kadar yeri gezerken muhakkak karnınız da acıkmıştır.  Çin mutfağının bizlerin damak zevkine uygun olmadığını bilenler bilir.  Şangay’da son yıllarda açılan Türk lokantalarından  olan Kervan Türk Lokantası’nın People’s Square’e çok yakın bir yerde olduğunu hemen müjdeleyelim. Salatasından çorbasına, kebabından tatlısına, pidesinden dönerine, balığından rakısına ülkenizin tüm lezzetlerini yaşayacağınızdan emin olabilirsiniz.

ŞANGAY GÜNLERİ / ULAŞIM VE TRAFİK

İstanbul’un yaklaşık iki katı kadar sayıda insanın yaşadığı ve hergün nerdeyse milyonlarca insanın bir yerden bir yere taşındığı Şangay kentinde ulaşım ve trafik konusunda bir kaç cümle kurmadan geçersek haksızlık etmiş oluruz diye düşünüyorum. Bu kentte hiç trafik sorunu yaşanmıyor desek yanlış söylemiş oluruz. Gerçekten belli zamanlarda ve bölgelerde trafiğin ağırlaştığına bizzat şahit olduğumu söyleyebilirim. Ancak istisnai olarak yaşanan bu durumlar insanların zamanında işine gitmesine ve evine dönmesine engel teşkil edecek boyuta ulaşmış değil.

Bu kadar kalabalık insanın yaşadığı bu kentte trafiğin nispeten de olsa rahat olmasının temelinde yer altında ve yer üstünde işleyen toplu taşıma sisteminin yattığını hemen belirtmeliyim. Özellikle yer altındaki metro sistemi konusunda yapılan düzenlemeler her türlü takdire değer diye düşünüyorum. Şu anda Şangay’da birbiri ile bağlantılı herbiri kilometrelerce uzunluğunda 11 metro hattının bulunduğunu, toplam 434 km uzuluğundaki bu hattın her yıl daha da geliştirildiğini,  2020 yılına kadar 22ye çıkacak hatlarla birlikte hattın toplam uzunluğunun 877 km’yi bulacağı düşünüldüğünde Çinlilerin bu işi ne kadar ciddiye aldığını herhalde anlamak çok zor olmayacaktır.

ŞANGAY GÜNLERİ / ULAŞIM VE TRAFİK

Bir fikir verilmesi yada karşılaştırma yapılması bakımından “Acaba bu adamlar yer altındaki bu ulaşım ağına ne zaman başladılar, ya da ne kadar zamanda ne kadarını yaptılar” gibi sorular akla gelirse edindiğim bilgiye göre Şangay metrosu ile İstanbul metrosunun inşaatlarının hemen hemen aynı tarihlerde başladığını belirtirsem toplu taşıma konusunda yapılan tercihlerde ne kadar ısrarlı ve kararlı oldukları daha açık olarak ortaya çıkar sanırım. Metroda taşıma ücretleri elektronik kartlar ile ödeniyor. Binişte ve inişte okutulan kart seyahat edeceğiniz hattın uzunluğuna göre 3 RBMden başlayan(Bizdeki metrobüse getirilmek istenen sistem) miktarda parayı karttan tahsil ediyor

Çin’in bir çok kentinde olduğu gibi Şangay’da da bisiklet ve motorsikletin yediden yetmişe ulaşımda en çok tercih edilen araçlar arasında olduğunu söyleyebilirim. Trafik akışında diğer araçlar ile kıyaslandığında bu araçların sayıca daha fazla olduğunu tahmin ediyorum. Burada Amsterdamda olduğu gibi bütün yol güzergahlarında ayrı bisiklet yolu ya da park yerleri düzenlenmemiş olduğunu fark ettim.Bu araçlar da diğer araçlarla birlikte adeta kardeşçe ve sarmaş dolaş trafiğin içinde akıp gidiyor.

ŞANGAY GÜNLERİ / ULAŞIM VE TRAFİK

Kentteki trafik akışı içinde ticari taksilerin de önemli bir payı var kuşkusuz. İstanbulda sadece sarı renkte olan bu araçları burada beyaz, kırmızı, mavi, yeşil gibi renklerde görmeniz mümkün. Bu farklılığın sebebinin de araçların ayrı şirketlere ait olması olduğunu öğrendim. Bu araçlarda marka olarak da Volkswagen’in dışında bir markaya hiç rastlamadım. Fiyat olarak da geçen yıl 12 RMB ye açılan taksimetrenin bu yıl 14 RBM ye çıktığını, daha sonra da km başına 2.4RMB arttığını söyleyebilirim. Ancak açılış ücreti aynı zamanda 3 km’lik yolun karşılığı olduğu düşünüldüğünde bizim İstanbudakinden daha ucuza geldiğini tahmin edebilirsiniz. Bu arada taksiden inerken şoförün size vermek zorunda olduğu fişi de almanın yararlı olduğunu eklemeliyim. Bu hem bazı hukiki işer için hem de kaybolan, unutulan eşyanızın takibi için çok önemli. Aksi halde unuttuğunuz değerli eşyaların üzerine bir bardak soğuk su içmek zorunda kalabilirsiniz.

Tabi bu arada “Taksici her yerde taksicidir” değerlendirmesini doğrulayan tecrübeler de yaşanmıyor değil. Burada da zaman zaman taksiler belli zamanlarda belli güzergahlara trafik sıkışıklığı ya da başka nedenlerden dolayı gitmekte nazlandıklarını burada yaşayan oğlumdan öğrendim. Plakasını alıp şikayet etmesinin işe yarayıp yaramadığından tam da emin olmadığını da ekledi.

ŞANGAY GÜNLERİ / ULAŞIM VE TRAFİK

Bütün dünyada geçerli olan evrensel trafik kural ve işaretleri burada geçerli olmakla birlikte Çinlilerin bunlar ile ilgili bazı revizyonlar yaptığını da son söz olarak eklemekte yarar görüyorum. Geçtiğimiz yıl kırmızı, yeşil ve sarı olan tafik ışıklarının herbirinin altında kolunda kırmızı bir bant ve elinde bir bayrakla yetki ve pozisyonlarını bilemediğim her yaştan görevli kişileri gördüğümde çok şaşırmış ve bunun kuralların yerleşmesi için geçici bir uygulama olduğunu tahmin etmiştim.

Bir de yeşil ışıkta ve gerekse diğer durumlarda yayalara öncelik kuralına burada her zaman uyulduğunu söyleyeyemeyeceğim. Özellikle yayalar için yeşil ışık yandığında bu sırada araçlar için yanan kırmızı ışığın sadece direk giden veya sola dönmek isteyen araçları bağladığını gözlemledim. Sağa dönüşlerde yayaya yeşil ışık yanıyor olsa dahi önceliğin araçlarda olduğunu bilmenizde yarar var. Yoksa “Tamam bize yeşil yandı” diye düşünerek kontrolsuz olarak kendinizi yaya geçidine attığınızda dönüş yapan araçlarla kıucaklaşmanız her zanan için mümkün.

ŞANGAY GÜNLERİ / BAYRAM NAMAZI

Şangay’a geldiğimizin üçüncü günü oğlum ile birlikte mevzuat gereği kayıtlarımızı yaptırmak üzere en yakın karakola gittik. İşimiz bitince oğlum işine giderken biz de eşimle ertesi günün Ramazan bayramı olduğunu da düşünerek elimizdeki harita yardımı ile en yakın camiye uğrayıp bayram namazının saatini öğrenmek istedik.

ŞANGAY GÜNLERİ / BAYRAM NAMAZI

Gökdelenler arasında sıkışıp  kalmış camiyi bulmak pek de kolay olmadı. Caminin girişinde danışma gibi kullanılan odada oturmakta olan iki kişiye yönelerek “Selamün aleyküm” dedim. Her ikisi de ayağa kalkarak “Aleykümselam” dediler ve samimi olarak elimi sıktılar. Kurup kurabildiğimiz ilişki bundan ibaret oldu. Bundan sonra iyice hatlar koptu diyebilirim. “Yarınki bayram namazı saat kaçta kılınacak” sorusunun cevabını almak için namaza durur gibi, secdeye yatar gibi, ezan okur gibi tüm canlandırmaları yapmama ve her türlü işaret dilini kullanmama rağmen derdimi bir türlü anlatamadım. Bu arada odanın hemen karşı duvarında, 12 ayın tamamının günlerinin bulunduğu bir takvime ilişti gözüm. Oradan 30 Ağustos’u yani bayram gününü göstererek bir deneme daha yaptım yine olmadı. Fakat takvimde 30 Ağustosun değil 31 Ağustosun farklı renkte basıldığını görünce “Acaba burada yarın bayram değil ?”mi diye bir tereddüt yaşamaya başladım bu defa.

ŞANGAY GÜNLERİ / BAYRAM NAMAZI

Netice olarak bir belirsizliği netleştirmek için gittiğim camiden iki belirsizliği taşıyarak ayrıldım. Akşam durumu oğluma anlattığımda o da  geçtiğimiz yıl Türkiyedeki bayram gününe göre bayram namazına gittiğinde camide hiç kimseye rastlamadığını,  ve ertesi gün bayram namazı kıldıklarını  söyledi. Bu defa kafam daha da karıştı. Çin diyaneti ya da Şangay Müftüsü yok ki soralım. Eşe dosta sorduk cevap alamadık. Ama biz ülkemizdeki yakınlarımızla 30 Ağustosta bayramlaştık.

ŞANGAY GÜNLERİ / BAYRAM NAMAZI

Ertesi gün Tekstil Fuarına gittiğimde orada Şangayda yaşayan Azeri Türkleri ve Uygur Türklerine rastladım. Onlara sorduğumuzda onlar Çinde –ya da Şangayda- bayramın 31 Ağustos tarihinde olduğunu ve bayram namazı vaktinin de saat 8.30-9.00 arası olarak belirttiler. Belirtilen tarihte ve saatte oğlumla birlikte camiye gittik. Zaten küçük olan caminin hemen her bölümü dolmuş, yanda trafiğe kapatılan caddeye doğru da genişleme başlamıştı. Biz de cadde üzerinde konuşlanacak yer ararken önceki gün gelip sözlerle anlaşamadığımız kişi ile karşılaştık ve galiba beni tanıdı  ve el işareti ile kendisini takip etmemizi söyledi. Bizi caminin kapalı alanında uygun bir yere yerleştirdi. Yani sözler değilse de gözlerle anlaşabilmiştik.

ŞANGAY GÜNLERİ / BAYRAM NAMAZI

Bayram namazı ritüelleri evrensel olduğu için pek yabancılık çekmedik. Sadece hutbe ve vaaz Çince olduğundan içinde geçen Allah ve Muhammet kelimeleri dışında hiçbirini anlamadık tabi. Burada farklı olarak kadınların da kendilerine ayrılan yerde bayram namazına geldiklerini ayrıca kollarına taktıkları kırmızı bantla yardım toplama faaliyetlerine de iştirak ettiklerini gördük. Namaz sonrası büyük kalabalık birbiri ile bayramlaşıp yolun hemen karşısında kurulan seyyar satıcılardan gerekli gördüğü alışverişleri de yaptıktan sonra dağıldı.

ŞANGAY GÜNLERİ / TEKSTİL FUARI

Şangayda 29-31 Ağustos tarihlerinde tekstil fuarı açılacağını öğrenince oğlumun da önerisi ile görmek istedik. Fuar alanına ulaşmak yavaş yavaş Şangay metrosu ile seyahat etmeyi de öğrendiğiniz için çok zor olmadı. Gerçekten son derece geniş bir alanda akıllara zarar diyebileceğimiz boyutta hazırlanan fuar alanının sadece bir kısmında kurulmuştu tekstil fuarı. Dünyanın birçok ülkesinin yüzlerce firmasının tekstil ürünlerini tanıtmak, olabildiğince dünya pazarından pay kapmak adına en kaliteliyi, en guzeli, en uygunu üretme ve pazarlama yarışı içinde olduklarını görünce dünyanın küçük bir kasaba olduğuna kanaat getirdim.

Bu fuara Türkiyeden de katılım olacağını öğrenince daha bir istek ve merakla görmeyi istemiştik. Ülkemizden de 50ye yakın firma fuar salonlarında kendilerine ayrılan bölümde ürünlerini dünyaya tanıtıyorlar, hatta dünya ile yarışıyorlardı. Binlerce kilometre uzakta insanın kendi ülkesinin ismini görmesi ve kendi dilinin konuşulmasına tanık olması yüreğini bir hoş yapıyor. Türk İhracatçılar Birliği’nin organizasyonu ile gerçekleştirildiğini öğrendiğimiz etkinliği izlerken gerçekten gururlandım. Fuarın ülkemiz firmalarına ayrılan kısmının bir bölümünde Türk misafirperliğinin örneklerinin yaşatıldığına tanık olmak da sevindirici idi. Gerek orada rasladığımız Merve hanım, gerekse daha sonra dönüşte rasladığımız Yasemin hanım ile yaptığımız kısa sohbetlerde ortak dostlar, dostluklar konuşuldu. Bütün bu sıcak sohbetin ister istemez kısa sürmesi içimizde burukluk yaratırken diğer yandan dünyanın ne kadar küçük olduğuna şaşırmaya devam ettik.

Fuar dönüşü eve dönmek için metro istasyonu yolundaki üst geçitten geçerken bir Çinli çoçuğun  değişik ve minikçe bir uçurtma uçurduğunu gördüm. Benim oldum olası böyle şeyler hep ilgimi çekmiştir. Laf olsun diye –tabi işaretle- fiyatını sordum. Hemen cep telefonuna 30 sayısını yazdı. Ben oralı olmadım ama peşime takıldı va iki tanesini 30 a vereceğini işaret etti. Ben biraz da ondan kurtulmak için yine el ve parmaklarımı kullanarak 2 tanesine 10 vereceğimi söyledim. Tabi tahmin edileceği gibi üzerimde kaldı. Bu arada yazılan bu sayıların RMB (Yuan) olduğunu hatırlatmalıyım.

ŞANGAY GÜNLERİ / BUND’DA BİR GECE VAKTİ

Bir çok kentte olduğu gibi Şangay’ında gece hayatının ve görüntüsünün çok farklı olduğunu duymuştuk. Çocuklarımız bize bu görüntüyü yaşatmak için Bund denilen yöreyi seçtiler. Hakikaten “Gece bir başka güzel oluyor Şangay’ın hali” dedirtecek türden görüntü ziyafeti yaşadık.

Renk ve ışıltı buluşmasını bu kadar ahenk içinde gerçekleştirmek son derece profesyonel bir tasarımcılık ve teknik altyapı gerektiriyor sanırım. Şangayı ortadan ikiye bölen Huangpu nehrinden bir kuğu gibi süzülen rengarenk ışıklarla süslenmiş vapurlar ortama ayrı bir güzellik kazandırıyor.

Nehrin her iki yakasında sıralanmış her birinin ayrı bir güzelliği ve hikayesi olan muhteşem yapılarda ışıl ışıl bu güzelliğin bir parçası olma keyfini bize doya doya yaşattı. Belki de burada Şangay’ın en uzun, en yüksek, en büyük gibi “en”lerinin yarışına tanık oluyorsunuz bir yerde.

Nehir boyunca yine yürüyüşümüzü The Cool Docks’a kaar sürdürdükten sonra Şangay’ın bu müstesna mekanını da tanıma şnsını yakaladık. Sonuç olarak bu güzellikler anlatılmaz yaşanır diyerek yazımı sonlandırıyorum.

ŞANGAY GÜNLERİ / AYAK MASAJI

Şangay’a yolu düşenler bu büyük kentte oldukça fazla sayıda masaj salonu olduğunu farkedeceklerdir. Geldiğimiz günün akşamı çocuklarımızın da önerisiyle hem de yol yorgunluğunu atmak üzere bunlardan birisine gittik. Gerek eve yakın olmasından ve gerekse verdiği hizmet açısından geçen yıldan da hatırladığımız bu mekanda kendimizi bu işle görevli kişilere teslim ettik.

ŞANGAY GÜNLERİ / AYAK MASAJI

Genelde akşamları daha fazla rağbet gören bu kurumlarda loş bir aydınlatma ile birlikte duruma uygun dekorasyon ile mistik bir havanın olduğunu hemen seziyorsunuz. Bizi götürdükleri odada sıralanmış dört koltuğa oturarak ilgili kişileri beklemeye koyulduk. Çok geçmeden 20-25 yaşlarında dört genç (Üçü erkek,biri bayan) ellerinde bizim bildiğimiz tahta fıçıların yarısı görünümünde kova gibi kapların içinde çay renginde sıcak bir sıvı olduğu halde içeriye girdiler. Getirdikleri su dolu bu kapları herbirimizin önüne koydular.Biz de daha önceden de bildiğimiz için ayaklarımızı bu sıcak suyun içine soktuk. Benimkini  fazla sıcak bulduğum için  biraz soğuk su ilavesi ile ılıştırdılar.

ŞANGAY GÜNLERİ / AYAK MASAJI

Daha sonra ayaklarımız sıcak suyun içinde ve kendimiz de koltukların karşısında ayaklarımızı koymak üzere konan puf benzeri gerece oturtulduk ve ardından gençler masajı fiilen uygulamaya başladılar. Sırtımızdan başlayarak omuzlarımız,boynumuz, ve kürek kemiklerimizin olduğu bölgeleri bazen parmakları ile mıncıklayarak,bazen avuçlarının içi ile bazen de dirseklerinin sivrisi ile iyice bir yoğudular.Bu işlemden sonra tekrar bizi koltuklarımıza oturttular.  15-20 dakikadır sıcak suda bekleyen ayaklarımızı önümüzdeki oturma aparatının üzerine koyarak masaja asıl adını veren işlemi yapamaya koyuldular. Vücudumuzun diz kapağından alt kısmının adeta her santimetrekarelik bölümünü arada bir getirdikleri minik şişeciklerden döktükleri özel sıvılarla itina ile ovmaya başladılar

ŞANGAY GÜNLERİ / AYAK MASAJI

Çocuklarımızın öğrenebildikleri çince ile bize aktardıklarından masajı yapan kişiler zaman zaman vücudumuzdaki bulgulardan “uykusuzluk çekiyor musun? Mide ağrıların var mı?” gibi tanılama tahminlerinde bulunduklarına da tanık olduk. Bu arada mevsim özelliklerine göre elma, portakal, karpuz gibi ikramlarının yanında çeşitli bitki çaylarını da yudumlama keyfini bize tattırdılar.

Bir saat kadar süren çalışmalarından sonra genç masajcılarımız saygı ile selamlarını da vererek odamızdan ayrıldılar. Masaj salonlarının fiyat ve hizmet kalitesi bakımından farklı olmalarına rağmen mütevazi bir ayak masajı için 100-150RMB ödemeniz gerekiyor. Tabi yapılan iş ve yaşadığınız rahatlığı düşündüğünüzde buna değer diye düşünüyorum.

ŞANGAY GÜNLERİ / AYAK MASAJI

Bu arada bizim yayın organlarından Çin yuanı olarak bildiğimiz para biriminin RMB olarak ifade edildiğini, 100 RMBnin de yaklaşık 25 TL, 10 Euro ve 15 Amerikan dolarının karşılığı olduğunu  birtakım karşılaştırmaların daha iyi yapılması açısından belirtmekte yarar olduğunu düşünüyorum.

ŞANGAY GÜNLERİ / YOLCULUK

İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan THY’nin  23.40 tarifeli Şangay uçağına bindiğimizde takvimler 25 Ağustos 2011 tarihini gösteriyordu. Nerede ise bir saat gecikmeli olarak kalkan uçağımız havalandığında bizi yaklaşık on saatlik bir yolculuk bekliyordu. Şöyle gerilere doğru bir  düşünce iklimine girdiğimde bu yolculuğun son dört yıl içinde uçakla yaptığımız beşinci yolculuk olduğunu hatırladım. Eşimle birlikte bu yolculukların üçünü Amsterdama,ikisini de Şangaya gerçekleştirmiş oluyorduk. Oysa çok değil beş yıl öne bütün bunları belki hayal bile edemiyorduk. Bu diyarlarda çocuklarımızın çalışıyor olmalarının sağladığı avantaj ve katkı bizim dünyamıza bu görsel zenginliğin eklenmesine vesile oldu diyebiliriz. Bu yüzden onlarla ne kadar gurur duysak azdır. İki emekli memurun böylesi yolculukları gerçekleştirmesinin hiç de kolay olmadığını herkes tahmin edebilir. Yoksa biz de başkalarının yaptığı yolculukları dinleyip “yok yahu, vay be, fen ne kadar ilerlemiş” gibi hayret dolu sözler ile yetinmek zorunda kalacaktık.

ŞANGAY GÜNLERİ / YOLCULUK

Uçak yolculuklarında farklı sınıfların olduğunu biliyordum ama son yolculuğumuza değin ekonomi sınıfında yolculuk yaptığımız için diğer sınıfların durumu ile ilgili hemen hiç bilgimiz de yoktu. Bu yolculuğumuzda bizim için ayrılan yerin “comfort class” olduğunu öğrenince bu farkı bizzat yaşayarak öğrendik. Bir kere oturma mekanının son derece ferah ve rahat olması benim için en önemli ayıcalıktı. Ayrıca diğer teknik artıları ve hizmetin kalitesindeki avantajı da eklersek uçak yolculuğunun insanları bir yerden bir başka yere götürülmesinden çok daha fazla farklı bir şey olduğunun da ayrıdına varıyor insan. Bu arada THY de sağladığı bu hizmet kalitesinden ötürü samimi bir teşekkürü hakediyor sanırım.

ŞANGAY GÜNLERİ / YOLCULUK

Bu yolculukla birlikte totalde 50-60 saat kadar gökyüzünde kaldığımızı hesapladım. Her ne kadar teknik ve bilimsel açıklaması olduğuna inansam da her bindiğimde içine eşyaları ile birlikte yüzlerce kişinin doldurulduğu, ayrıca bir çok ikram ve hizmetlerin yürütüldüğü bu devasa metal yığınının nasıl da saatlerce gökyüzünde durabildiğine hep şaşmışımdır. Gökyüzünde dokuzbuçuk saatlik bir yolculuktan sonra uçağımız Şangay’ın Pudong Havaalanına indi. Bazı formların doldurulması, formalitelerin yerine getirilmesi, pasaport kontrollarının yapılması da bir saat südü. Bütün bunların sonunda çıkışta bizi bekleyen büyük oğlumuz Dinçer ile buluştuk.

ŞANGAY GÜNLERİ / YOLCULUK

Daha önceki gelişimizde eve taksi ile gitmişken oğlumuz bize bir değişiklik olması açısından başka tecrübeyi  yaşattı. Hava alanından şehir merkezine normal metronun yanında ayrıca adına maglev denen hızlı tren seferi ile gelmeyi denemek istedik. Bizim İstanbuldaki Havaalanı-Aksaray metro hattının yanında Yeşilköy-Sirkeci gibi bir hat diye tahmin ettim önce. Fakat araç hareket edip vagonlardaki hız göstergesinden saatte 400 kilometrenin üzerindeki sürati gösterir sayıları görünce bunun bildiğimiz trenlere hiç benzemediğinin fark etmemiz uzun sürmedi. Şehir merkezine olan 40-50 kilometrelik uzaklığı 7 dakikada alınca bizim gibi hayretini gizleyemeyen birçok yolcu habire hız göstergesinin görüntüsünü almakta adeta birbiri ile yarışıyordu.

ŞANGAY GÜNLERİ / YOLCULUK

Maglevin durağında inip, sonrasında taksiye binerek kısa bir süre sonra -daha önceki yıldan hiç yabancısı olmadığımız- Jingan ilçesindeki oğlumuz ve gelinimizin evlerine gelmiş olduk.

BENİ KÜÇÜK ŞEYLER MUTLU –YA DA MUTSUZ- EDİYOR

Son 3-5 yıldır yılın büyük bir bölümünü geçirdiğimiz Altınoluk hala bizim gözümüzde çekiciliğini koruyor. Biz özellikle ilkbahar ve sonbahar mevsiminin Altınoluk’a daha fazla yakıştığını düşünüyoruz. Bu mevsimlerde biraz daha sakin, biraz daha  fazla bize aitmiş gibi geliyor. 2011 baharında Altınoluk’a geldiğimizde bu güzellikleri doyasıya yaşadık diyebilirim.  Blogtaki “Altınolukta bahar” yazısını o günlerde yazmıştım.

Bu yıl Altınolukta dikkatimi çeken bir başka görüntü de beldenin merkezi yerindeki bilborda asılmış bir tanıtım reklamı idi. Geniş çerçeve içinde ön planda beldenin şu anki belediye başkanı, arka planda da beldeye ait bazı bölgelerde yapılan çalışmaların resimleri yer alıyordu.Alt kısımda da bu görüntüyü özetleyecek “Söz verdik yapıyoruz” ibaresi vardı. Gerçekten hem resimlerdeki görüntüden hem de bizzat yapılan çalışmaların yerinde gözlenmesinden iddialı ve oldukça büyük kaynakların harcandığı bir proje izlenimi veriyordu. Kendimizi sonradan olma Altınoluk’lu saysak da böylesine bir çaba karşısında sevinmemek, heyecanlanmamak olası değil. Çünkü bana göre Altınoluk her şeye layık ve oraya yapılan her şey eminim ki çok yakışır.

mutlu1

Fakat benim asıl söylemek istediğim ise beni Altınoluk’ta böylesi büyük işler yanında küçük şeylerin de mutlu ya da mutsuz ettiği gerçeğidir.

Özellikle ilkbahar ve sonbahar mevsiminde en çok keyif aldığımız şey evimizin bulunduğu yerden sahile inerek sahil boyunca denizle çakıl taşlarının birleştiği bantta oluşan sahil şeridinde yaklaşık yarım saatlik yürüme egzersizleridir. Bu yürüyüşler sırasında körfezin maviliğini,kaz dağlarının yeşilliğini içinize doyasıya sindirebiliyorsunuz. Bu arada denize sıfır olarak yapılmış muhteşem villalar da bu güzelliğin hem parçası hem de  şanslı birer paylaşıcısı olarak yanı başımızda yer alıyor. Fiyatları tahmin edemeyeceğimiz kadar bol sıfırlı olup, her birinin bekçisi ve bahçıvanı olan bu villaların her bahar yaptıkları temizlik,bakım, onarım sonucu çıkan artıklarını hemen sahile yığıvermelerini bir türlü anlayabilmiş değilim. Körfez  ve villalar arasında bu iki güzelliğin bir parçası olan bu bölüme bu taş,ağaç, ot,tuğla ,fayans v.b tamirat temizlik maddesinin atma irade ve zevksizliğini açıklamakta gerçekten zorlanıyorum.

mutlu2

Bütün bunların yapılışı sırasında yapan kişiye bunun nedenini  sorduğumda  “Merak etmeyin kurusunlar yakacağız” gibi çok da saçma bir cevabı almak insanı daha fazla şaşırtıyor. Gerçekten yaktıklarını görüyoruz ama gerek yakma sırasında ve gerekse yaktıktan sonraki görüntü bu güzelliğe yakışan bir görüntü olmaktan çok uzak kalıyor. İşte beni bu küçük şeyler mutsuz ediyor demekte haksız mıyım?

mutlu3

Altınoluk’un ve sahillerin olmazsa olmazları arasında bölgeye ve insanlara hizmet veren çay bahçeleri ve  şimdiki adıyla cafeler yer alıyor.Gerçekten bir çoğu kaliteli hizmet açısından gereken özeni göstermekle birlikte bazılarının belki de her yıl isim ve işletmeci değişiminden kaynaklanan kurumsallaşamama sonucu bu ortak güzelliği zedeleyici görüntülerine de tanık olmaktayız. İnsan ister istemez bu tesislerin belli bir standardı yok mudur? ,boş şezlongları ile sahilin denizin başladığı kısmına kadar yayılabilirler mi? Estetik ,fiyat,hijyen ve benzeri konularda bunların uymaları gereken bazı kurallar yok mudur? diye düşünmekten kendini alamıyor.

mutlu4

Altınoluk sahilinin –belki bizim kısma özgüdür- bir diğer bir garip görüntüsü de şemsiye sabitleme alışkanlığıdır. Bahar ile birlikte tek tük başlayan yaz sezonunda adeta doruk noktasına ulaşan bu furya başlı başına bir görüntü kirliği oluşturmaktadır. Bu işin iyice abartılarak özel hazırlanmış demir kazıkların balyozlarla çakılmasından tutun dibine beton dökülerek sağlamlaştırma ve adeta yıllarca kalıcı hale getirtme çabalarına da rastlayabilirsiniz. Bir saatlerce,günlerce öylece sahipsiz bekleyen bu bezli kazıkların etrafına sıkı sıkıya sarılan iple birlikte sandalye, şezlong,hasır,sehpa aksesuarlarının da olduğunu belirtirsem manzaranın alaturkalığını biraz daha tahmin edebilirsiniz. Görüntünün garipliği bir yana sabahın erken saatlerinde ya da akşam serinliğinde yürüyüş yapmak ya da denize girmek istediğinizde onlarca insansız şemsiye ormanında adeta adım atmakta bile zorlanabilirsiniz. Çoğu tanıdığımız, komşumuz olan bu kişilere sorduğumuzda “Herkes yapmış ben de yaptım ya da senin elini tutan mı var sen de yap” bir cevabın yalın doğruyu yansıttığını ancak hiçbir  işe yaramadığını kabullenmek durumunda kalıyorsunuz.

mutlu5

Galiba güzeli görmek ya da güzelin parçası olmak durduğunuz veya bulunduğunuz yer ile ilgili bir mesele. Ben sahile indiğimde hep manzaranın bütününe bakmak isterim. Nasıl ki bir yağlı boya tablosunu seyrederken ya da bir film izlerken görüntünün uzağında olmak gerekiyorsa sahilde de hep deniz ile arama durum elverdiği ölçüde mesafe koymak isterim.Bu bakımdan hemen denizin dibine adeta ayaklarını suya sokarcasına hasırını,sandalyesini, şemsiyesini hazırlayıp konuşlanıverenleri de doğrusu anlamakta zorlanıyorum. Oysa arkada kalan boşluğa çekilmeleri  halinde hem ilahi ressamın elinde çıkmış olan o kusursuz manzara bütün ihtişamı ile herkesin gözünde ve gönlünde yer alacak hem de arkadan denize girmek üzere gelenler ya da sahil şeridinde yürüyenler kendilerine sürtünerek bu çabalarını gerçekleştirmek zorunda kalmayacaktır diye düşünmekteyim

Alışılmış ifade ile acaba ”Eğitim şart” diye mi bitirmek lazım bu yazıyı bilemiyorum. Evet bunlar hepsi belki küçük şeyler. Evet küçük şeyler de insanı mutlu ya da mutsuz etmeye yetiyor. Ayrıca bunların sağlanması için de öyle çok büyük kaynak falan da gerek miyor. Kararlı bir irade, etkin bir denetim ve gerektiğinde ödünsüz bir yaptırım mutsuzlukların sonunu, mutlulukların başlangıcını getirecektir umarım.

Yazımızın girişindeki “Söz verdik yapıyoruz” ifadesine bir gönderme yapıp “Biz de oy verdik bekliyoruz hem de küçük şeyler de olsa” diyerek noktayı koyalım.

YAKIN GÜZELLİKLERİMİZ / MIHLI ÇAYI ve ŞELALESİ

Küçük oğlumuz Gençer’in birkaç gündür yanımızda olması ve biraz da onun şoförlüğünün sağladığı imkanı da değerlendirmek adına yakın çevreleri tanıma fikrini yavaş yavaş hayata geçirelim istedik. Daha önce konu komşunun ve giden tanıdıkların da önerisi ile rotamızı Mıhlı çayı istikametine çevirdik.

mıhlı1

Hedefimize ulaşmak için Altınoluk’tan Çanakkale istikametine giderken Küçük kuyu beldesinin girişine geldiğimizde “Mıhlı şelalesi” yazan yol levhasından sağa bir giriş yaptık.  3-4 km kadar bu yolda ilerledikten sonra  üzerinde  “şelale” yazan bir başka yol levhasının işaretine uyarak bir sağ daha yaptık. Yaklaşık bir kilometrelik toz-toprak zeminli bu yolu da kat ettiğimizde  amaçladığımız yere gelmiş olduk.

 

YAKIN GÜZELLİKLERİMİZ / MIHLI ÇAYI ve ŞELALESİ

“Mıhlı şelalesi” olarak adı geçen yer için  “Doğanın insanlara armağan ettiği sayısız güzelliklerden bir tanesi” tabirini kullanabiliriz. Ziyaretçilerin buradan yeterince yararlanması için gerekli çevre düzenlemelerinin yapılmış olduğunu ayrıca  bir de otelin de yapılmakta olduğunu ekleyebilirim.

mıhlı3

Çayın akışı istikametinde oluşan şelaleyi görebilmek için öncelikle bir dolu merdivenden inmemiz gerekti. Şelalenin bulunduğu yere geldiğimizde öncelikle şelalenin altında ve ilerisinde oluşan göle Gençer ile kendimizi attık. Alıştığımız deniz suyuna göre çok soğuk suda ben fazla kalamadım ama Gençer daha genç ve dayanıklı olduğu için benden daha fazla kaldığı gibi bizzat şelalenin oluştuğu yere kadar da gitmeyi başardı.

mıhlı4

Şelalenin soğuk sularında yeterince serinledikten sonra mekanın hazırlanış masalarından birine oturarak kahvaltımızı yaptık. Kahvaltı menüsünde domates,peynir,siyah ve yeşil zeytin,bal,reçel,yumurta, yöreye özel güveçte fırınlanmış domatesli peynir, baharatlanmış zeytin yağı vardı. Tereyağın olmaması dikkatimizi çekip bunu ilgiliye sorduğumuzda “Zeytin yağının olduğu diyarda tereyağını tercih etmiyoruz” gibisinden pek anlam veremediğimiz bir cevap aldık. Nuray ise kahvaltıda peynirli pide yemeyi tercih etti.

mıhlı5

Ziyaretçilere herhangi bir sürpriz olmaması açısından yemeklerin veya yörenin mali portesini de açıklamakta yarar var. Girişte araçlar için 10 liralık bir giriş ücreti alınıyor. Eğer kendi yiyeceklerinizi yanınızda getirmiş olup piknik yapmak istiyorsanız bu iş için ayrılan bölümde 20 lira karşılığında bir masa kiralıyorsunuz. Yukarı kısımda işletmenin yemeklerini yemeyi tercih ettiğinizde kahvaltının kişi başı 15 lira, pidelerin  çeşidine göre 10-15 lira, alabalık 15 lira olduğu hatırlayabildiğim rakamlar arasında.

mıhlı7

Mıhlı çayının üzerindeki bu şelalenin 500 metre kadar ilersinde tarihi değirmen ve köprünün bulunduğu ikinci bir mesire yerinin olduğunu da öğrenince gelmişken oraya da görelim dedik. Tabi mesafe bu kadar kısa olmasına rağmen biz araba ile biraz dolambaçlı yollardan yolu biraz daha uzatarak bu ortama ulaşabildik.Terk edilmiş eski bir su değirmeni ve ilginç bir köprünün yanındaki bu mekanın da farklı bir güzelliği olduğunu söyleyebilirim. Ancak bakım ve temizliği konusunda ne yazı ki aynı iyimserliğe sahip değilim. Gelişi güzel yakılan mangalların dumanından bir ara adeta göz gözü   görmüyordu desem abartmış sayılmam. Gençer burada da soğuk su ile bir kez daha kucaklaştı ama ben cesaret edemedim.

mıhlı6

Ancak sonuçta ülkemin güzel bir köşesini görmüş olma şansını daha yakalamış olarak gezimizi noktaladık.