BİRAZ DA KİTAP / YÜZLEŞME

“YÜZLEŞME” kitabı ile yurt dışında bulunan küçük oğlumuza yaptığımız ziyaret sırasında tanıştım. Onun kitaplığını karıştırırken elime geçen bu kitabı orada okumaya başladım ama araya başka kitaplar ve meşgaleler girdiği için bitiremedim. Hatta yolda falan okurum diyerek yanıma aldığım bu kitabi okumak ve sizlerle paylaşmak demek ki bu günlere nasipmiş.

Kitabın yazarı Adnan Dalgakıran. Lise yıllarından itibaren babasının Perşembe Pazarındaki torna atölyesinde çalışma hayatına başlıyor. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesini bitirdikten sonra da kendi isimleri ile marka olacak kompresör firmasını kurup geliştiriyor. Halen bu sektörün önde gelen isimlerinden olan Adnan Dalgakıran, alanında faaliyet gösteren sektörlerin dünya ölçeğinde söz sahibi olması için örgütlenme çalışmalarında da aktif rol alıyor.

Bu durumuna baktığımızda yazarın hem alaylı ve hem mektepli diyeceğimiz bir özelliği var. Ben sadece kazancını düşünüp kenarda suya sabuna karışmadan eyyamcılık yapmak yerine sahanın hem teorisini hem de pratiğini yaşayan insanların fikirlerini ve ortaya koyduğu eserleri çok kıymetli bulmaktayım.

Dalgakıran kitabında ülkemizin yıllardır, hatta yüzyıllardır vasat olarak tarif ettiği bir zeminde patinaj yapmasını mercek altına alıyor ve görüşlerini dört ana bölüm halinde ayrıntılı olarak irdeliyor, bununla yetinmeyip çözüm tekliflerini de açıklamaktan geri durmuyor.

Kitabın birinci bölümü iş dünyasına ayrılmış. Gelişmiş ülkelerin olmazsa olmazı yaratıcı sınıfın oluşmaması, girişimciliğin yetersizliği, sermaye birikimi konusunda çoraklık, iş dünyasının örgütlenmesi ile ilgili çarpık yapılaşma çok güzel detaylandırılmış.

İkinci bölümde patinajın başka ayağı sivil toplum üzerine tespitler var. Bu bölümde özellikle Türkiye’nin demokrasi açığı, örgütlenmenin niteliksel ve niceliksel yetersizliği üzerinde can alıcı tespitler var.

Üçüncü bölümde devlet-kurumlar ve yargı sarmalına değiniliyor. Bu başlıklardan hareketle de devlet-toplum sinerjisini kurmak, derde derman olmayan teşvikler, hukukun üstünlüğü, eğitim sisteminin çağın ve ülkenin ihtiyaçlarına cevap veremediği, bankacılık ve finans sisteminin önemi derinliğine analiz ediliyor.

“Yüzleşmeye Hazır mısınız?” başlığı ile de dördüncü bölümde, patinajın nedeni olan şeytan üçgeni olarak etiketlediği iş dünyası, devlet ve sivil toplum endeksler üzerinden ve ülke gerçekleri penceresinden özetlenmiş.

Bu tür konuları ihtiva eden kitaplar birçokları tarafından sıkıcı bulunur ve bu nedenle de pek okunmaz. Ama Dalgakıran gerek kullandığı üslup, konuları günlük hayatla bağlantılandırma becerisi ve gerekse araya grafik, çizelge ve değişik görsellerle zenginleştirmesi kitabını sıkılmadan okunur hale getirmiş.

Aslına bakarsanız yazarın tespitleri birçok insana göre malumun ilanı olarak anlaşılabilir. Yani birçok kişinin özellikle siyaset erbabının bu gerçekleri bilmemesi de mümkün değildir. Ama neden ülkeyi kurtarmak varken günü kurtarmak tercih edilir. Ve neden bir nesil birkaç nesil sonrası değil de bir sonraki seçim düşünülerek hesaplar yapılır? Belki de zurnanın zırt dediği yer de burası.

Adnan Dalgakıran’ın kitabından ona ait birkaç cümleyi sıralayarak yazımı sonlandırıyorum.

• Hayat söz konusu hedeflere ulaşmak için çıktığınız ve en başta kendinizi, sonra yol arkadaşlarınızı ve yolculuk ettiğiniz her şeyi eleştirebileceğiniz bir seyir halidir.
• En iyi akıl, başkalarının aklından ve tecrübelerinden faydalanabilen akıldır. Ego, kibir ve cehalet buna engeldir. Hele her şeyi bildiğini zanneden cahilin kibri dehşettir.
• Türkiye’de liderler eğitim politikalarını kendi seçmeninin istekleri doğrultusunda oluşturur. Ancak bu yanlış bir çizgidir ve bireyin inşa edilmesine katkı sağlamamaktadır.
• Yani vasatlık ne üstte ne altta olmak demektir. Ortada öyle bir yerdir. Ölmemek ama aynı zamanda hayatı da tam anlamıyla yaşayamamak. Olduğu yerde durmamak ama aynı zamanda özgürce koşamamak da…
• Sözün özü; üç yüz yıllık patinajımızın iş dünyasına dair ilk nedeni bir yaratıcı sınıf oluşturamamamızdır.
• Demek ki girişimciler demokrasinin geliştiği, toplumsal baskının hemen hemen olmadığı, hukuk sisteminin herkes için doğru işlediği ve insanların adalete güvendiği, kimsenin başkasının yaşam tarzına müdahale etmediği ve yaratıcı fikirlerin de kaynak bulabildiği yerlerde yetişir.
• Bizdeki büyük sermaye, kendi özgün stratejisini oluşturamadığı, kısa vadeli ranta odaklandığı için, devletin gelir dağılımını düzeltici ve kendisine rakip çıkaracak altyapı yatırımlarını yapmasını hiç istememiştir.
• Önce kendini eleştirmeyenin başkasını eleştirme hakkı yoktur.
• Türkiye’de sivil toplumculuk denince diğerlerini dinleyip anlamaya çalışmaktan ziyade kendi doğrularını diğerlerine dayatan baskı grubu olmak akla gelir.
• Biz çocuklarımızın zihinlerine farkında olmasak dahi parmaklıklar yerleştirmekle meşgulüz. Toplum bunu yapıyor, aile bunu yapıyor, çevre bunu yapıyor.
• Ben dünyadaki tüm ülkelerde rastgele herhangi birilerine “Nerede yaşamak istersiniz?” diye sorulduğunda akıllarına ilk gelen ülkenin Türkiye olmasını hayal ediyorum.

Tagged: Tags

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *