“İNSANIN ANLAM ARAYIŞI” adlı kitap Victor E. Frankl tarafından yazılmış. Otuzdan fazla dile çevrilmiş, on beş milyonun üzerinde satışı olan, 155 sayfalık bir hacmi olmasına rağmen özgül ağırlığı bunun katbekat üstünde olan bu kitabı sizlerle paylaşmadan edemedim.
Avusturyalı bir psikiyatr olan Victor E.Frankl 1905-1997 yılları arasında yaşamış olup Freud ve Adler’den sonra en çok dikkat çeken ve aynı zamanda varoluşçu terapinin de önde gelen isimlerinden biridir.
Üç bölümden oluşan kitabın ilk bölümü yazarın toplama kampı deneyimlerinden oluşuyor. İkinci Dünya Savaşı yıllarında kendisinin de burada tutsak kaldığı zamanları bizzat yaşayarak bu izlenimleri bazen otobiyografi, bazen günlük, bazen de roman havası içinde okuyucularına sunuyor. “Sahip olduklarını kaybetmiş, bütün değerleri yok edilmiş, başta açlık olmak üzere her türlü yoksunluğu, zulmü yaşamış ve her saat öldürülme korkusu ile yaşayan bu kalabalıklar hayatta nasıl kalabiliyor?” sorusunu cevabını aramaktadır yazar satırlarında.
Birçok tutukluyu gözlemleyen yazar mahpusların kamp yaşamına karşı tepkilerini üç evrede inceliyor. Bunun ilk evresi olan şok, toplama kampına yolculukla ve daha sonra gaz odası, fırınlar, katliamlar karşısında yaşanır. Kamp deneyimlerin ikinci evresinde de tepkisizlik, umarsızlık yani duyguların körleşmesi ile ilgili durumlar yaşanıyor ve analiz ediliyor.
Halen hayatta kalabildi ise tutsaklığın üçüncü evresi serbest bırakıldıktan sonraki evre oluyor. İlk bakışta özgürlüğe kavuşmak büyük bir ödül ve her türlü acının son bulması olarak tahmin edilse de durumun pek öyle olmadığını anlamak uzun sürmüyor. Özgürlüklerine kavuşmanın hemen akabinde yanmış yıkılmış ve yok olmuş evleri, geride bıraktıklarının birçoğunun hayatta olmaması bu evreyi de acı ve ıstırap dolu bir hale getiriyor.
Toplama kampı deneyimi, psikiyatr olması sebebi ile Victor E. Frankl için adeta bir laboratuvar haline geliyor. Tüm bu yaşadıklarının sonunda yazar insan yapısı ile ilgili düşüncelerini “Dünyada iki insan ırkının var olduğu sonucuna varılabilir. Düzgün insanların oluşturduğu ırk ve ahlaksızların ırkı. Bunlar her yerde ve bütün gruplara sızmıştır. Hiçbir grup tamamen düzgün ve tamamen ahlaksız insanlardan oluşmaz.” şeklinde özetlemiştir. Kendileri de birer tutsak olan ve Kapo adı verilen gardiyanların diğer SS subay veya görevlilerinden daha gaddar, sadist ve acımasız olduklarının görülmesi gibi.

Kitabın ikinci bölümü yazarın terapi dünyasına armağan ettiği “LOGOTERAPİ” kavramının açıklanmasına ayrılmış. Oldukça kapsamlı, ciltlerce yayında açıklanan bu teknik yaklaşık 40 sayfalık bir metin içerisinde özetlenmiş. Logoterapi psikanaliz ile karşılaştırıldığında daha az geçmişe yönelik, biraz daha içgörüye dayanan ve daha ziyade geleceğe odaklanan bir terapi türü olarak açıklanıyor. İnsanlar için önemli olan şeyin hayatlarında bir anlam ve amaç kabulü üzerine yapılandırıldığı söylenebilir.
Yine bu bölümde logoterapi açıklanırken anlam istenci, varoluşsal engellenme, varoluşsal boşluk, varoluşun özü, hayatın anlamı, sevginin anlamı, ıstırabın anlamı, üst anlam, hayatın geçiciliği, kollektif nevroz, psikiyatrinin insanileştirilmesi gibi alt başlıklarla tekniğin inceliklerine yer verilmiş.
Yaklaşık on sayfalık üçüncü bölümde “TRAJİK İYİMSERLİK LEHİNE” başlıklı bir sunum yazısı eklenmiş. Burada trajik iyimserlik yani Logoterapideki ifadeyle trajik üçlüye rağmen nasıl ayakta kalabileceği ve iyimser olabileceği konularına açıklık getirilmiş. Bu trajik üçlünün de acı, suçluluk ve ölüm olduğunu hemen ekleyelim. Kitabın son satırları yazarın bir uyarı niteliğinde olan şu cümleleri ile sona eriyor. “Dünya kötü bir durumdadır ve her birimiz elimizden geleni yapmazsak daha da kötüsü olacaktır. Bu yüzden uyanık olalım. İki şekilde uyanık olalım. Auschwitz’den (toplama kampları) beridir insanın neler yapabileceğini biliyoruz, Hiroşima’dan bu yana da neyin tehlikede olduğunu…”
Gelelim kitaptaki ilginç bulduğum cümlelere;
• Başarıyı amaçlamayın; bunu ne kadar amaçlayıp hedef haline getirirseniz, elinizden o kadar kolay kaçırırsınız… Mutluluk kendiliğinden ortaya çıkmalıdır ve aynısı başarı için de geçerlidir.
• Istırap; kader ve ölüm gibi yaşamın alaşağı edilmez bir parçasıdır. Istırap ve ölüm olmadan insan yaşamı tam olmaz.
• İnsan kaderinin acı çekmek olduğunu fark ederse, ıstırabı kabul etmeyi de bir görev olarak benimseyecektir.
• Gözyaşları insanın cesaretlerden en büyüğü olan acı çekme cesaretine sahip olduğunun kanıtıdır.
• İddia ediyorum ki dünyada en kötü koşullarda bile hayatta kalabilmek için hayatın bir anlamı olduğu bilgisinden daha etkili olabilecek bir şey yoktur.
• Yaşamak için bir nedeni olan her türlü nasıl’a katlanır. (Nietzsche)
• İnsanın gerçekte ihtiyacı olan, gerilimin olmadığı bir durum değil, kayda değer bir hedef, özgürce seçilmiş bir görev uğruna uğraş ve mücadeledir.
• Herkes hayat tarafından bir sorguya çekilir ve hayatı sadece kendi hayatıyla, kendi sorumluluğu ile cevaplayabilir.
• Kimse başka bir insanın derinliklerini onu sevmediği sürece kavrayamaz.
• Gereksiz yere acı çekmek kahramanlık değil, mazoşizmdir.
• Cesaretle ıstırap çekmeyi göze almak, son anına kadar hayatın anlamlı olmasını ve bu anlamın sonuna kadar korunmasını sağlar.
• Gördüğümüz gibi insan mutluluk peşinde değil, daha ziyade verili bir durumun barındırdığı potansiyeli gerçekleştirerek mutlu olacak bir nedenin peşindedir.
• Halihazırda ikinci kez yaşıyormuşsunuz ve ilk seferinde şimdi olduğu gibi yanlış hareket etmek üzere imişsiniz gibi yaşayın.