LONDRA GÜNLERİ / ULAŞIM

Londra’da ulaşım daha çok toplu taşıma araçları ile gerçekleştirilmektedir. Toplu taşıma deyince de ilk akla gelen metrodur. 150 yıllık geçmişi olan Londra metrosu her biri ayrı renkler ile ifade edilen, birbiri ile bağlantılı 12 hat halinde ve yer altına döşenmiş yaklaşık 400 kilometrelik yeraltı ağı ile dünyanın ünlü metro sistemlerindendir. Geçmişinin çok eskiye dayanması nedeni ile vagonların bizdekilere göre daha dar olması, ayrıca istasyonların bazılarında yürüyen merdiven, asansör olmaması bu taşımacılığın dezavantajı olarak görülebilir. Biz metro ve diğer toplu taşıma seyahatlerımızı Oyster kart denen ülkemizde olduğu gibi içine yeterince para yüklenen kartlar ile yaptık. Metroda gideceğiniz mesafeye göre 2.20 ile 5,50 paunt ödeniyor. Metro hattının birbiri ile bağlantılı çalışma sistemi öğrenildiğinde şehrin her yanına  bu araçla ulaşılabiliyor.

Şehir merkezinde metrodan sonra ve belki bazı hatlarda ondan daha çok tercih edilen meşhur kırmızı iki katlı otobüsleridir. Bu otobüslerde gidecekleri hatlara göre numaralandırılmıştır. Zaten duraklarda da hangi otobüsün hangi hatta gideceğine ilişkin çok açık kroki ve şemalar bulunmaktadır. Bu otobüslere genelde ön kapıdan binerek kartınızı okutup, aynı katta ya da üst kata çıkıp  daha geniş bir seyir keyfi yaşayabilir, ineceğiniz durağa gelince en yakın düğmeye basıp bindiğiniz kapının hemen yanındaki orta kapıdan otobüsü terkedebilirsiniz. Otobüsle metroya göre çok daha az ücret ödeniyor. Kartınızdan her yer için sanırım 1.45 paunt çekiliyor.

Şehirler arası ulaşımda Uçak dışında tercih edilen seçenekleri tren ve otobüsler olarak sıralayabiliriz. Türkiye’de tren ulaşımı daha ucuz ve daha yavaş olarak bilinir. İngiltere de ise tam tersi olduğu söyleniyor. Yani burada tren çok daha pahalı ve hızlı. Yolculuklarımızda treni kullanmadığımız için daha ayrıntılı bilgi veremiyorum. Ama Bournemouth’a kadar otobüs yolculuğu yaptığımız için bu konudaki gözlemlerimi aktarabilirim. Öncelikle otobüslerde numara, bayan yanı, pencere kenarı gibi durumların olmadığını söylemeliyim. Otobüsün kalkışına 15 dakika kala şoför ön kapının yanından yolcuların biletlerini,internet çıktılarını, telefon mesajlarını elindeki liste ile kontrol ederek içeri alıyor. Şayet varsa valizlerini bagajlarını da alt kısma koyuyor. Yolcular da boş buldukları yere oturuyorlar. Saati gelince de otobüs sadece ve sadece  şoförden ibaret olan tek kişilik dev kadrosu ile hareket ediyor. Bizde olduğu gibi muavin falan da yok. Otobüste içme suyunu dahi herkes yanında taşıyor. Otobüste ne genel ne de bizde olduğu gibi koltukların arkasında televizyon ya da müzik aleti yok. Yani otobüste sadece yolculuk yapılıyor. Yolculuk nihayete erince yolcular bindikleri kapıdan aracı terk ediyor. Bindikleri kapıdan diyorum çünkü orta kapı ya da arka kapı da yok. Ücretler de gideceğin yere, aldığın zamana ve tarifeye göre değiştiğinden bu konuda bir şey söylemek istemiyorum.

Bu bölüm biraz uzadı ama yine de Londranın taksilerinden söz etmesek olmaz diye düşünüyorum. Londra şehir merkezinde tipi ve yapısı itibarı ile özel bir görünüşü olan çoğunluğu siyah renkli  taksiler hizmet vermekte. Biraz eski model Wolsvogenleri andırıyor. Bazılarında marka olarak TAXİ yazısını okudum ama doğru mudur yanlış mıdır bilemem. Ön sağda oturan şoför ile arkada 4-5 müşterinin karşılıklı oturabileceği kısım bir cam bölme ile ayrılmış.Bagaj kısmı ya hiç yok ya da yok denecek kadar küçük. Bu taksiler burada olduğu gibi taksimetre ile çalışıyor. Bunların dışında bir de minicab dedikleri telefonla çağrılan taksi türleri var. Bunlarda yine bir merkeze bağlı ve legal olarak çalışıyorlar. Hava alanına gidiş gelişte biz bunları kullandık. Diğer taksilere göre biraz daha ucuz oluyorlar. Tabi bunların aradan, sokaktan yolcu alması yasak.

Tagged: Tags

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *