Bir varmış bir yokmuş Memleketin birinde yapılan darbelerden de yapılamayan darbelerden de hep yarar gören ve hepsinden de yüzünün akı ile çıkanlar da varmış, Bütün bu yaşananlara bakıp bunun başka bir yolunun olabileceğini de düşünmekteymişler. Eğer amaç ele geçirmek, hakim olmak ve hükmetmekse öyle davulla zurnayla türkü ile marşla değil de çok daha derinden ve uzun soluklu bir yöntemin geliştirilebileceğinden de eminmiş hareketin başındaki kişi. Ayrıca anayasaların yapılması veya yasaların değişmesinin pek önemli olmadığını sonunda da birtakım riskleri olabileceğini de da fark edince çok ince bir taktik ve stratejilerin devreye sokulmasının gereğine inanmış. Aynı yasanın, başında bulunan kişiye göre farklı uygulandığına da çok tanık olmuş. Onun için davullu zurnalı darbe yapmak veya yasalarla uğraşmak yerine onların uygulayıcılarının arasında olmayı sağlayacak projelere öncelik vermiş hep. Bunun için de ;
“Adliye’de, Mülkiye’de mevcut olanlar mevcudiyetlerini korumazlarsa, arkadan gelenlerin mevcudiyetini koruyamayız. Bir taraftan o kanun ve kuralları, diğer taraftan da kanun ve kural adamı olma imajını kullanmalıyız. Yani sizi gören, ‘Bunlar kurallara harfiyen riayet ediyorlar’ demeli.”
“Taa ilerilere gitmeli, can damarları içinde dolaşmalıyız. Cepheleri öğrenmeleri lazım
arkadaşlarımızın. Hukuk sistemini didik didik etmeliler. Sistemin püf noktalarını bilmeleri lazım. Biz de çalışıp onları istifade edecekleri mevkilere getirmeliyiz.”
“Dikkatli olmalıyız. Erken harekete geçersek, tepemize binerler. Durmadan hazırlanmalıyız. Zamanı gelince, uygun boşluk bulunca maratona geçeriz. Devlet memuru arkadaşlarımız kahramanlık yapamazlar. Erken vuruş yaparlarsa dünya başlarını ezer. Bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephenize çekeceğiniz ana kadar her adım erken sayılır.” şeklinde açıklamış manifestosunu.
Bu talimata bağlı saymış bütün müritler kendilerini. Her yerde hem var hem de yok gibilermiş. Adım adım değil amma, adeta santim santim yol alıyorlarmış. Hiç aceleci de değillermiş. Kilitlendikleri hedefe ilerlerken sabırları sınırsız ve sonsuzmuş .
İçinde bir kurbağanın bulunduğu bir kabın ısısını uzunca aralıklarla birer derece arttırıldığında su 100 dereceye geldiğinde kurbağanın hiç fark etmeden ve tepki vermeden haşlanması durumunu yansıtmaya başlamış toplum. Yada son derece berrak su ile dolu bir havuzu düşünün . O suya her gün birer damla mürekkep damlatılması gibi havuzdakiler hiç bir şeyin farkında değilmiş. Arada bir dışardan gelen ziyaretçiler “sizin havuzun rengi değişiyor galiba” dedikçe, havuzdakiler son derece iddialı bir biçimde: ” Kesinlikle olamaz. Biz her gün giriyoruz. Dün de böyleydi, bu gün de böyle” diye tepkide bulunuyorlarmış. Derya içinde olup deryayı bilmeyen balıklar gibi yani. Günün birinde aynaya bakmak gereğini duyunca masmavi olduklarını fark etmişler ama herkesin de kendileri ile aynı renkte olduğunu görünce bunda da bir anormallik görmemişler.
Ülkenin tüm insanları da ; “ Çok şükür ki artık yapılan ve yapılamayan darbelerden kurtuluyoruz. Vesayet rejimleri sona eriyor” diye düğün bayram eder olmuş.
Tabi böyle bir masal ülkesinin var olup olmadığını yine bilmiyoruz.Bahsedilen olay ve kişilerin yine gerçekle ilgisi olmayıp tamamen kurgusal olduğunu hemen belirtelim.