BENİM OKULLARIM / YÜKSEK OKUL

Yurdun çeşitli yerlerinde yaklaşık beş yıl kadar ilkokul öğretmenliği yaptıktan sonra bir üst öğrenim görmek için şansımı denemek istedim. O zamanlar öğretmen okulunu bitirenler sadece kendi kulvarlarında yüksek öğretim yapma hakkına sahipti.Yani genel liselerin girdiği merkezi üniversite sınavlarına giremiyor, öğretmen yetiştiren yüksek okulların ayrıca açtığı sınavlarla bu okullara kabul ediliyorlardı.Lise mezunları ise hem merkezi sınavlara girerek çeşitli üniversitelerin çeşitli bölümlerini tercih edebiliyor hem de öğretmen yetiştiren yüksek okulların sınavlarına da girebiliyorlardı.Öğretmen okullarında olduğu gibi bu okulların girişinde de önce test tekniği ile bir yazılı sınav, akabinde de mülakat sınavı yapılıyordu.

enst

O sıralarda görev yaptığım Beykoz’un Bozhane köyüne gelen postacı bana daha önce imtihanlarına girdiğim İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsün Eğitim(Pedagoji) bölümünün yazılı sınavlarını kazandığımı ve belirtilen tarihlerde yapılacak mülakat sınavlarına gelmem gerektiğini bildiren yazısını getirmişti. Bu sınavları da kazandığımda bu okulda yatılı veya burslu okuma imkanına kavuşacaktım. Bu okulu bitirince de mezun olduğum öğretmen okullarında öğretmenlik veya İlköğretim Müfettişi olma şansım olacaktı.

Bölüme 36 öğrenci alınacaktı .Tabi çağrılan öğrenci sayısı bunun birkaç katı idi. Sınavlar sonuçlanıp listeler açıklandığında dikkat ve heyecanla izlediğim listede ilk 36 ya giremediğimi görünce üzülmediğimi söylesem yalan olur. “Ne yapalım kısmet değilmiş diyerek” Beykoz’daki görevime devam etmeye başladım. Şunu da hemen belirteyim ki okula girmeye hak kazanan 36 öğrenci içinde yoktum ama listenin sonundaki ilave edilen birkaç kişilik yedek isim arasında adım vardı.(Sanırım 2 veya 3.yedekteydim) Bunu görünce çok  az da olsa bir umut pırıltısı içimde tekrar belirdi.

kimlik

Birkaç gün umutla bekledim. Pek ses seda çıkmayınca tam ümidimin tükendiği sırada moda deyimi ile postacı kapımı ikinci kez çaldı. Getirdiği yazıda yasal birtakım gerekçelerden ötürü kesin kaydını yaptıramayan öğrencilerden boşalan kontenjan için belli tarihe kadar başvurmam halinde kesin kaydımın yapılacağı açıklanıyordu. Ben kaydımı yaptırmak için okula gittiğimde 1973 kasımının sonlarıydı. Ekim ortalarında başlayan eğitim üzerinden nerdeyse 5-6 hafta geçmişti. Eğitim göreceğim dersliğe gittiğimde teneffüs saati idi.36 kişilik sınıfta 12 masa vardı ve her masada 3 er kişi oturuyordu. Yani herkes yerini kapmış, tanışıklıklar gelişmiş benim ise oturmak için yer seçmekten çok ve her neredeyse boş kalan o son sandalyeye oturmam gerekiyordu.Ben kapıda rastladığım ilk öğrenciye kendimi tanıtıp boş yerin nerede olduğunu sordum. O da en ön sırayı işaret ederek oturmakta olan iki kız öğrencinin arasındaki boş sandalyeyi işaret etti. Tabi içimden “Körün istediği bir göz ve Allah verdi iki göz” demek geçti.

bizim sınıf

Neyse yedekten kayıt olmanın bir cilvesi ile de olsa sağ ve sol yanımdaki kız arkadaşlarla bu okuldaki öğrenciliğim başlamış oldu. Sıra arkadaşlığı şeklinde bile olsa doğrusunu söylemek gerekirse sağlı ve sollu olarak nerdeyse omuz omuza, dirsek dirseğe öğrencilik hayatımın hiçbir döneminde karşıt cinse bu kadar yakın olamamıştım. Özellikle sol yanımda yani kalbimin bulunduğu taraftaki kız – yani şu andaki eşim Nuray-  sonunda benim hayat arkadaşım ve çok sevdiğim çocuklarımın babası olma mutluluğunu bana yaşatınca galiba okula yedekten girmeyi dahi doğru zamanda ve doğru yerde olmayı sağlayan ilahi bir mucize olarak değerlendirdim.

aile

Bu okulda geçen 3 yılın son altı ayını saymazsak diyebilirim ki öğrencilik hayatımın en özgür, en rahat, öğretmenler dahil herkesle en eşit diyebileceğim dönemini yaşadım. Sınıfımızdaki herkesin en az 3-5 yıllık sınıf öğretmenliği deneyimi vardı. Zaten kayıt olmanın ön şartı da buydu.Bu birikimle gelen olgunlaşma,ev arkadaşlığı ilişkileri,eğitim ortamının son derece demokratik olan işleyişi öğrenciliği son derece keyifli yapıyordu.

Son altı ayın ayrı tutulması konusunda oluşan soru işaretlerine de açıklık getirmek isterim. O tarihlerde tüm ülkede olan öğrenci hareketleri,boykotlar,işgaller nihayet bizim okula da gelmişti.Başlamış veya başlatılmış olan boykotun ne tam olarak içindeydik ne de tam olarak dışındaydık.Bir yığın psikolojisi içinde bazılarınca adeta tatil anlayışı içinde boykotun üzerinden günler ve haftalar geçmeye başlamıştı.Zaman da bir yandan akıp gidiyordu.Sanki günün birinde gaipten bir ses boykotun bittiğini birilerine haber verecek sonra onlar da bir kısmı memleketlerine gitmiş olan öğrencilere bu haberi uçuracaktı.Gruplar arasında hararetli tartışmalar sürüyordu. Öğrencilerin birtakım talepleri vardı. Bu talepler okul yönetimince yerine getirilmeliydi. Tabi bu sorunlar ve talepler ülke sorunlarından soyutlanamazdı. Birlikte düşünülmeliydi. Ancak ülke sorunları da dünya sorunlarından bağımsız olamazdı .O halde dünya üzerindeki faşizm ve sosyal faşizm sona ermeden ülkemizin dolayısı ile bizim sorunlarımızın çözümü de mümkün görünmüyordu.Böylesine uçuk-kaçık değerlendirmelere kadar uzanıyordu nerdeyse işin ucu. Evde patlayan ampulü, atmış olan sigortayı değiştiremiyorduk, bursumuz-ki o da sonradan kesildi-ve babamızın gönderdiği para olmasa hayatta ve ayakta kalmamız bile zorken insanlar bırakın ülkeyi dünyayı değiştirme peşindeydik. O çağlarda sağduyu insan bedeninden ayrılarak seyahate çıkmıştı sanki. Sağduyulu değerlendirmeler de küçük hesaplılıkla eşdeğer tutuluyordu.

fakülte

Sonuçta boykot bitti. Bitti ama nasıl bitti ne oldu da bitti orasını hiç hatırlamıyorum. Hatırladığım tek şey herkesin çok şey kaybettiği idi. Burslarımız zaten kesilmişti. Bunun dışında en az hemen  herkesin en az altı ayı kaybolmuştu. Diğer öğrenciler Haziran ayında okulu bitirirken bizler boykot nedeni ile stajımızı yapamadığımız için mezuniyetimiz ve göreve başlamamız nerede ise beş, altı ay gecikmişti. Kaybolan keşke zamandan ibaret olsa ne akıllar ne canlar kayboldu ne yuvalar yıkıldı ve ne ateşler düştü birçok yüreklere. Sonuçta bir dönem okula sokulmayanlar okula sokmaz olmuşlardı. Sanki Dünya tersine dönmüştü.

belge

2000 li yıllarda lisans tamamlama programı için tekrar buluştum yüksek okulla. Marmara Üniversitesinde(Atatürk Eğitim Fakültesi) bir dönem büyük oğlum Dinçer’le birlikte gitme mutluluğunu da yaşadım. O Bilgisayar Mühendisliğine devam ederken bende rehberlik ve psikolojik hizmetler dalında lisansını tamamladım.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *