BEN MİLLETVEKİLİ İKEN

Rahmetli dedem hem anlatır hem gülerdi. Adamın biri kendini “Ben Hacı Molla Memiş Efendiyim” diyerek tanıtır ya da takdim edermiş. Yakın çevresi bu adamı çok iyi tanıdığı için aynı şeyi onlara da yaptığında birisi dayanamamış ve: “Yahu arkadaş senin Hicaz’a falan gitmişliğin yok bir kere bu hacılığı geç. Mektep medrese görmüşlüğün ise hiç yok Molla da olamazsın. Efendilik ise senden fersah fersah uzak. Sen sadece kupkuru bir Memişsin” der. Toplumda insanların kendini olduğundan farklı gösterme çabaları ile ilgili ilginç bir anlatım bence.

Türk toplumunu bazıları tarif ederken “mesleksiz” nitelendirmesini yapar. “Ne iş olursa yaparız abi” birçok kişinin kullandığı ama aslında tarif edilebilir bir iş ve beceri sahibi olmadığının da bir itirafıdır. Meslek ve zanaat kavramı belli konuda eğitim görmüş ya da usta çırak ilişkisi içinde yeterli donanım sahibi olarak bu hünerlerini hem yerel hem de evrensel anlamda bir değer olarak sunulmasını anlıyoruz. Doktor, öğretmen, mühendis, terzi, tesisatçı gibi değerli uğraşları buna örnek gösterebiliriz.

Devamı için tıklayın “BEN MİLLETVEKİLİ İKEN”

HER ŞEYİN BİR ANLAMI, ANISI VE HAFIZASI VAR (4)

Küçük bir yerleşim yeri olan kasabamızda hafızamda yer eden üç yapı vardı. Bunlar hükümet konağı, tren istasyonu binası ve postane binası idi. İnanlı çeşmesini de bunlara ilave edebiliriz. Her biri Cumhuriyet ile yaşıt hatta ondan da eskilere dayanan geçmişe sahip bu yapıların kendine özgü mimarisi ve insanı etkileyen, büyüleyen bir yönü vardı. Tren istasyonunu farklı kılan bir durum ise Türkiye’de içinden demiryolu geçerek yerleşim yerini tam ortadan ikiye bölen üç ilçeden birinde olmasıdır. Bunlardan biri de benim İlçem Muratlı’dır. Diğer yerleşim yerlerinin de Ankara’nın Polatlı ilçesi ve Mardin’in Nusaybin İlçesi olduğu söylenir.

Fransızlar tarafından yapılan Postane binasının geçmişi de 1800lü yıllara dayanıyor. Bu yapının kendisi kadar bizlerin hayatına dokunan ve orada yaşayan herkesin “Postacı Ahmet” olarak bildiği kişi de yer etti hep zihnimizde. Kasabadaki eşraftan ve bürokratlardan daha fazla tanınırlığı vardı kendisinin. Sırtına çapraz bağlanmış deri çantası olduğu halde bisikleti ile bir yandan görevini sürdürürken diğer yandan da kasabanın tüm insanlarının dış dünya ile bağlantısını gerçekleştiriyordu. Çantasındaki postayı zihnine de yerleştiriyordu bizim postacımız. Mektup sahibine yolda rastlarsa hemen duruyor çantasından çıkardığı zarfı kendisine veriyordu. Bazen bizler “Ahmet abi bize bir şey yok mu?” diye sorduğumuzda olumsuz cevap yerine “Bugün size selam var” diye esprisini patlatıyordu.

Devamı için tıklayın “HER ŞEYİN BİR ANLAMI, ANISI VE HAFIZASI VAR (4)”