“Bir gün Temel veya İdris” diyerek başlayan birçok fıkrada karadeniz insanının hazırcevaplılığına, yaratıcılığına, zekasına ve mizah anlayışına tanık olmaktayız. Bazen o yöreye ve o kişilere ait olmasa bile oraya maledilmiştir bu mizh küpü hikayecikler. Ben de yine yazıma çok önceleri duyduğum bir karadeniz fıkrası ile başlamak istiyorum.
Temel’in yolu bir gün Amerika’ya düşer. Amerika’da o zamanlar ırk ayrımının en yoğun yaşandığı, herkesin eşit olduğu ama beyazların çok daha fazla eşit olduğu günler yani. İşte böyle bir ortamda bir otobüse seyahat etmek üzere binen Temel siyahlarla beyazları önde ve arkada oturmak üzerine kavgaya varan derecede tartışmakta olduğunu görür. Gördüğü bu ayırımcı tavır karşısında Temel önce “Durun beni dinleyin” diye yüksek sesle bağırdıktan sonra: “Ne demek önde oturmak, arkada oturmak, ne demek siyah beyaz ayırımı, hepimiz insanız, hepimiz eşitiz, illaki renkli olunacaksa burada ve bundan böyle hepimiz yeşiliz” biçiminde bir çıkış yapar.. Bu çıkış bütün yolcular tarafından alkışlanır. Sükuneti sağladıktan sonra Temel söylevini “Hepimiz yeşiliz anlaşıldı değil mi?”diye tamamladıktan sonra da “Şimdi de koyu yeşiller arkada, açık yeşiller önde otursun bakayım.” diyerek aslında hiçbir şeyin değişmediğini veciz olarak da anlatmış olur
Bu girişin ya da fıkranın bana hatırlattığı şey zihniyetinizi değiştirmedikçe kuralları kanunları değiştirmenin pek işe yaramayacağı algılamasıdır. Bir çok insan mevcut sıkıntıların ardında yetersiz ve ihtiyaca cevap vermeyen yasaları görmektedir. Bunda mutlaka bir gerçek payı olsa bile bana fazla inandırıcı gelmiyor. Yıllardır birçok kişi ülkemizin ve hatta kendilerinin başına gelen bütün musibetlerin kaynağı olarak 1982 anayasasını görmekte, bu anayasanın üçte ikisi değiştiği halde hala çekilen sıkıntıları bununla açıklayıp yeni anayasanın vazgeçilmez bir çözüm olduğu konusuna herkesi inandırmaya çalışmaktadır. Ne yazık ki yeni anayasa hazırlıkları bu kadar gündemde tutulmasına karşın bununla ilgili yapılan hazırlıklar toplumun birçok kesiminde yeterli karşılık bulamamaktadır. Hele sade vatandaşın hiç umurunda bile değildir. Bir ülkeye en iyi anayasayı getirseniz dahi zihniyetler değişmediğinde, hiç anayası olmayan ülkeler kadar özgürlük ortamı sağlanamayabilir..
Bütün sorumluluğu kanunlara ve kurumlara bağladığınızda kuralların değişmesi halinde anlayışlar değişmediği sürece sonuç ülkemiz insanı için çok büyük bir hüsran olacaktır. Söz gelimi şu sıralarda özgürlüklerin kısıtlanması ve infaza dönüşen tutuklulukların yaşanması konusunda devlet güvenlik mahkemesi benzeri olan özel yetkili mahkemeler sorumlu gösterilmekte ve bunların lağvedilmesi dahi istenmektedir. Bence önemli olan mahkemenin şu veya bu ad altında olmasından çok bağlı bulundukları sağlam hukuki zemin ile birlikte yargıç ve savcıların kafalarındaki oluşan –ya da oluşamayan- evrensel hukuk anlayışıdır. Yoksa ,aynı kişiler aynı kanun ve kurallarla Özel yetkili mahkemenin değil de, bilmem kaçıncı ağır ceza mahkememesinin görevlisi olsa yine hiç bir şey değişmeyecektir. Ben bunu bilir bunu söylerim o kadar.