Malum Hanefi Avcı bir kitap yazdı neredeyse gündem değişti. Tabi bunu sıradan, hayal gücüne güvenen bir yazar yazmış olsaydı “Adam oturmuş masa başına uydurmuş yazmış” deyip geçilirdi. Ama yıllarını bu alanda geçirmiş bir emniyet görevlisinin hem de herkesin bilmem nesinden korktuğu bu dönemde bazı riskleri de alarak buna soyunması durumun vahameti üzerinde düşünmeyi gerekli kılıyor.
Aslına bakarsanız düşünme ve sorgulama zaman belli sebepler ve durumlar ortaya çıkınca değil yaşamın her aşamasında yapmamız gereken şey olmalı bence. Beklide insanı diğer insanlardan ayırarak birey yapan, yurttaş yapan en önemli kriter de bu olsa gerek. Hanefi Avcı kendince bu eserinde sade bir vatandaşın da sorması gereken sorulara kendince veya yaşantısı süresince gözlemlerinden çıkardığı sonuçları da katarak belli açıklamalar getirmeye çalışmış. Ama gelin görün ki arı kovanına çomak sokulmuşçasına bir garip, bir anlaşılmaz tepki dalgası ile karşılaştı.
Cemaat denince artık ne anlaşıldığını artık herkes biliyor. Biliyor da anlaşılan bu şeyin içeriği hakkında bilinen fazla bir şey yok. Hanefi Avcı’ya tepki gösterenler bu konuda ne kadar bilgili veya biliyorlarsa da bunları açıklamaya ne kadar yetkililer orası meçhul. Fetullah Gülen cemaati, Hocaefendi, okullar, marketler, yayın organları… Her şey hem çok somut hem de çok soyut. Soluduğunuz nefes gibi, hissediyorsunuz ama fark edemiyorsunuz.
Zaman içersindeki gelişim çizgisi gözlendiğinde gerçekten son derece insani ve masum bir hareket olarak gibi algılandı birçoklarınca. “İnsanların inançlı, ilkeli, doğru, çalışkan bir yürek taşımasının ne sakıncası olabilir ki?”,”Okullarında İstiklal Marşımız çalınıyor, bayrağımız dünyanın bilinmedik yörelerinde dalgalanıyor kötü mü?” dendi. Ayrıca Hoca efendinin geçmiş siyasilerden Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Turgut Özal vb. İle aynı yakınlık ve uzaklığı korumaya özen göstermesi de kendinin partiler üstü bir konumdaymış gibi bir algılama yaratıyordu.
Ama artık şu an gelinen noktada gerek Hocaefendi’nin beyanlarından ve gerekse AKP hükümetinin resmi yayın organı durumunda olan Zaman gazetesindeki histeri krizine girmişçesine yürüttüğü yayın politikasından daha önce yapılanların sanki bir taktik ve takiyye
olduğu, artık vaktin geldiği, kutsal savaşın kazanılması için bütün yol ve yöntemlerin mubah olduğu bir evrenin yaşandığı kanaati uyanıyor bir çok kişide. Yoksa daha önce olsaydı eminim ki hoca efendi “Mümkün olsa mezardakileri kaldırarak evet oyu verdirin” yerine “Mümin ve inanmış insanımız istişare ve murakabe usullerini kullanarak en doğru kararı verir.” diyerek diyeceğini yine en azından tarafsızlık görüntüsü içinde ve üstü kapalı olarak ifade ederdi.
Benim aslında merak ettiğim şey bireysel anlamda kaldığı sürece kimin ne dediği ile ilgili değil. Daha çok cemaat denen şeyin ne olduğunu açık ve net olarak öğrenmek isterdim. Belirsizliğin, illegalitenin olduğu yerler her türlü kötü senaryoyu birlikte barındırır. Madem bu konuda Hanefi Avcı doğruyu söylemiyor o halde doğruyu söyleyecek birini bulabilsek keşke. Basında adlarından hemen sonra “Cemaatin önde gelen isimlerinden” ibaresi bulunan ne bileyim Hüseyin Gülerce mi olur, Ekrem Dumanlı mı olur, her kim ise benim bu cemaat ile tamamen merak ve öğrenmeye yönelik soruları cevaplasa ne hoş olurdu.
Cemaatin lideri zaten belli bunu kim seçiyor veya nasıl seçiliyor gibi bir soru absürt olurdu herhalde. Ama cemaat içinde –sivil toplum örgütleri gibi- belli organlar veya kurullar var mı? Varsa bunlar nasıl oluşuyor? Seçim ve demokrasi var mı? Yoksa orada da atama ve buyruk yöntemi mi geçerli. Cemaat liderinin görüşüne muhalefet etme şansı olabiliyor mu sade bir cemaat mensubunun.
Cemaatin kesin bir üye sayısı belli mi? Önde gelenler, ortada olanlar, arkadan gelenler tamamı kaç kişi? Bunların üye kayıt defteri var mı? Üye olmanın bir usulü, bir prosedürü var mı?
Başvuru nereye yapılıyor? Bunu kim değerlendiriyor? Cemaat içinde belli bir süre kaldıktan sonra vazgeçme veya ayrılma şansı oluyor mu? Bunun bir bedeli ve yaptırımı var mı?
Cemaat içinde iletişim nasıl sağlanıyor? Söz gelimi hoca efendinin gazetede yer alan bir açıklaması oraya nasıl ulaşıyor. Hoca efendi bizzat mı arıyor, yoksa bu bilgilendirmeyi basın danışmanları aracılığı ile mi yapıyor?
Bir de en önemlisi gelelim “ Bu değirmenin suyu nereden geliyor” meselesine. Mali durum ne kadar saydam? Cemaat üyelerinin belli bir aidatı, ödemesi oluyor mu? Bunların kaydı tutuluyor mu? Yani cemaatin finans kaynakları neler? Cemaatin ve hükümetin yayın organı durumunda olan zaman gazetesi kendi kendine ayakta durabiliyor mu? Bunu şunun için soruyorum. Bizim apartmanın iki girişi var ve her sabah oraya iki zaman gazetesi bırakılıyor. Ben de okumaktan zarar çıkmaz diyerek okuyorum. Yani açıkçası bayide para ödenerek satın alınan gazetenin birkaç katını bedava dağıtılıyor? Bedavaya dağıtılan bu gazeteleri kim sübvanse ediyor?. Böyle olunca da ister istemez İktidarı kayıtsız şartsız desteklemenin ardında bir şeyler mi var diye düşünmeden edemiyor insan.
Tabi belirsizlik ne kadar fazla ise sorular da o kadar çok oluyor. Bu soruları daha da çoğaltmak mümkün. Ancak bunların gerçek karşılığını almak her halde çok zor. Belki de en doğrusu ve kolayı hiç sorgulamadan size verilen buyruğu sorgusuz sualsiz yerine getirmek.
Şiirlerden sonra yazılara da başladık demek ha.. Hadi bakalım, kolay gelsin..