AKIŞINA BIRAKMAK (3)

Bundan önceki yazımda altmışlı yılların dar ve sınırlı dünyasından bahsederken umarım bazıları İmam hatiplerin bugünkü popülaritesine bakarak bu seçeneğin niye değerlendirilmediği sorusunu gündeme getirebilir. Lehinde de aleyhinde de çok şey söylenen bu kurumlar bizim hayatımıza çok sonradan girdi. Ama buna rağmen bu kadar mesafe kat etmesinin daha iyi anlaşılması için bu okullar için ayrı bir parantez açma, hatta ayrı bir yazı yazma gereğini duydum.

Osmanlıda imam ve hatiplerin medrese eğitimi dışında bir eğitime tabi tutulmadığını söyleyebiliriz. 1913 yılında ilk defa imam ve hatip yetiştirilmesi ile ilgili bir program hazırlanarak okul açıldığını biliyoruz. Daha sonra 1924 yılında çıkarılan Tevhidi Tedrisat Kanunu ile bütün eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığına bağlanınca bu yasanın 4. maddesine göre 29 tane ilkokula dayalı 4 yıl eğitim veren imam hatip mektepleri açılıyor. Bu okullara gereken ilginin azalması sonucu giderek sayıları azalıyor ve 1930 yılında tamamen kapanıyorlar.  Bu ilginin azalmasında mezunların üst öğretimlere gidememesi ve günümüzde olduğu gibi devlet memuru imam olma yollarının da henüz açılmamış olmasının da önemi var kuşkusuz. Sonuç olarak 1950 yılına kadar bu konuda yapılanlar çok sınırlı kalıyor diyebiliriz.

Devamı için tıklayın “AKIŞINA BIRAKMAK (3)”

SUSSAM GÖNÜL RAZI DEĞİL…

Fuzuli’ye ait olduğunu sandığım “Söylesem tesiri yok. Sussam gönül razı değil. Boş yere canı yanmaz insanın. Ya bir eksiklik vardır geleceğe dair, ya da bir fazlalık vardır geçmişten gelen.” şeklindeki cümleler benim gibi birçok kişinin duygu ve düşüncelerini çok güzel anlatıyor. Nasıl oldu ne zaman oldu bilmiyorum birbiri ile konuşamayan, birbirini hiç dinlemeyen insanlar haline gelmeye başladı sanki toplumumuz. Konuşanın kimliğine bakıp alkışlamaya ya da saldırmaya hazır robotlar olduk neredeyse. Hatırlarsınız Sayın Cumhurbaşkanının mitinglerinde bazen alkış gerektirmeyen cümlelerin alkışlanması karşısında kendisi yanlış yerde alkışlandığı konusunda kalabalığı uyarmak zorunda kalıyordu. Özetle eğer konuşan bizim mahalleden ise ne konuştuğuna bakılmaksızın alkışlanmalı, eğer karşı mahalleden ise “Bugün çok güzelsin” dese bile “Vay hain dün benim çirkin olduğumu söylüyorsun demek” diye karşı çıkılmalı.

Uzun zamandır zihnimi meşgul eden bir konu var. Ta pandemiden önce gittiğim bir cuma namazında hoca hutbenin nihayetinde “4-6 yaş çocukları için açtığımız kuran kursuna çocuklarınızı bekliyoruz” şeklinde bir duyuru yaptı. Biz de dini söylemler sorgulamadan ve tek yönlü ilerlediği için aklımda bir yerlerde asılı kaldı bu duyuru. Serde 40 yıllık bir eğitimcilik geçmişimiz de olduğundan durumu bir süre anlamaya çalıştım. Ama eskilerin “Doluya koyuyorum almıyor, boşa koyuyorum dolmuyor” dediği şekilde bir yere oturtamadım doğrusu.

Daha sonra geçtiğimiz günlerde CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in bu konudaki konuşması ile konu yine gündeme oturdu. Tabii yine alkışlamaya ve saldırmaya hazır taburlar mevzilerinden hedefin durumuna göre kendilerinden bekleneni yaptılar ve hala da yapmaktalar. Ben insanların kim olduklarından nerede olduklarından çok, ne yaptıklarına önem veririm. Onun bu partide ne işi var, bu kanala bunu nasıl çıkarırlar gibi sabit duruşları da çok tutarlı bulmam.

Devamı için tıklayın “SUSSAM GÖNÜL RAZI DEĞİL…”