Turumuzun ikinci gününü de Girne İlçesine ve güzelliklerini görmeye ayırdık. İlk durağımız yerleştiği konum itibarı ile çok güzel bir manzaraya sahip olan Bella Pais denilen yerdi. Yeni adı Beylerbeyi olduğunu öğrendiğimiz coğrafya parçası gerçekten nefis bir yerdi. İnsanlarda bazı yerleri tarif etmek için benzetmeleri çok kullanırlar. Burasını da biraz Bozcaada’ya benzettik . Doğudan batıya sahile paralel uzanmış beşparmak dağlarının eteklerine yerleşmiş olan bu köye hayatından umut kesilen hastaların gönderildiği, fakat burasının havası ile mucizevi olarak hayata döndüğü söylentisi de var. Köyde yapılışının 1200 lü yıllara dayandığı kilise ve manastırı da görülmeye değer güzellikleri arasında sayabiliriz.
Bella Paisten sonraki durağımız adını burada yaşamış bir azizden alan St Hilarion kalesi oldu. Bu kalenin 7. ve 10. yüzyıllar arasındaki arap akınlarına karşı adayı korumak ve düşmanı gözetleme amaçlı inşa edildiği sanılmaktadır. 732 metre kadar yükseklikteki sarp kayalıklara kurulmuş ve müthiş bir manzaraya sahip olan ve içinde çağlar boyu büyük trajedilerin yaşandığı bu kalenin belli bir noktasına kadar araçla ve daha sonra da yürüyerek ulaşılmaktadır. Birkaç bölümden oluşan kale bütünlüğü içinde sarnıç,ahır, mutfak, fırın, kilise, gibi birimler gezilebilir. İngiliz hakimiyeti sırasında Walt Disney’in buraya geldiği “Pamuk prenses ve yedi cüceler” çizgi filmindeki kalelerin çiziminde buradan esinlendiği de söylenmektedir. Kale gezisinin yorgunluğumuzu gidermek için verilen öğle molasından yararlanarak Kıbrısın geleneksel yemeği olan şeftali kebabını tatma fırsatı bulduk.
Turumuzun öğleden sonraki bölümünün ilk durağı çıkarma plajı ve şehitlik oldu. 1974 barış harekatı sırasında şehit düşen alay komutanı İbrahim Karaoğlanoğlu’nun adını taşıyan şehitlikte çıkarma sırasında şehit olan 71 subay,astsubay ve erin kabri bulunmaktadır. Ayrıca buradaki şehitlerin listelendiği levhalardan öteden beri kıbrıs mücadelesinde 2000 kadar kıbrıslı türk mücahit ve son barış harekatında 500 e yakın türk askerinin şehit olduğu bilgisini ediniyoruz. Şehitliğin yanındaki açık hava müzesini de gezdikten sonra şehitlerimizi dualarımızla baş başa bırakarak ayrılıyoruz.
Günlük gezimizin son durağı şu anda askeri bölge içinde olan mavi köşk oluyor. 1957 yılında İtalyan asıllı rum Paulo Pavlidis tarafından yaptırılan köşkün kendine özgü iç ve diş mimarisi hemen göze çarpıyor. Çok özel bir konuma sahip olarak yüksek bir tepede ağaçların içine konumlanmış olan köşkün önemli özelliği dışarıdan hiç görünmemesi ancak köşkten her tarafın gözlenebiliyor olması olarak açıklanıyor. Köşkün sahibi Paula Pavlidis aynı zamanda Kıbrısın eski Cumhurbaşkanı Makarios’un da avukatı olarak biliniyor.
Diğer yandan silah kaçakçılığı başta olmak üzere birçok karanlık iş ve ilişkilerden çok büyük servetler edindiği bize verilen bilgiler arasında. Mavi köşkü ve esrarlı dünyasını geride bırakarak turumuzu tamamlıyoruz.