İsviçre’deki ikinci günümüzü müze ziyaretine ayırdık. Misafir bulunduğumuz Cenevre’nin Nyon kasabasının 18-20 bin nüfuslu bir yer olmasına rağmen üç müzeye sahip olmasına doğrusu çok şaşırdık. Şehir merkezinde birbirine yürüme mesafesi uzaklıktaki bu müzelere ulaşmak çok da zor olmadı. Nerede ise öğleye kadar bir zaman içinde bu ziyaretlerimizi tamamlamış olduk.
Roma Müzesi olarak adlandıran (Bassilique Musée roman) müzenin sloganının “julius Ceaesar’ın ayak izleri” olarak belirlendiğini öğrendik. Büyükçe bir mahzen biçimindeki kalıntının son 2009 yılında restore edilerek M.Ö. 1. YY. ait eserleri barındırdığı bizim ulaştığımız bilgiler arasındaydı. Müzede İmparatorluğun Iulia Equestris kolonisinin Nyon’da bulunduğu döneme ait eserlerin ağırlıklı olarak sergilendiği belirtilmektedir.
1574 ile 1583 yılları arasında edilmiş olan Nyon şatosu (Château Musée historique) 1988 yılından beri müze olarak hizmete açılmış. En son 1999-2006 yıllarında restore edilen yapının içinde o döneme ait eşyalar sergilenmekte, ayrıca da şatoda yaşayanlar ve yaşananlar hakkında çeşitli bilgiler sunulmaktadır. Şatonun ön bahçesinden Leman gölü ile bütünleşen şehrin enfes görüntüsünün de seyrine doyum olmadığını eklemeliyim.
Leman müzesi de adını Nyon şehrinin kıyısına yerleşmiş olduğu Leman gölünden almaktadır. Müze değişik ve eğlenceli bir yaklaşımla gölün kültürel, fenni ve ekonomik yönünü ziyaretçilere sunmaktadır. Bu kapsamda eskiden bu güne gölde sürdürülen balıkçılık teknikleri açıklanmakta ve gölden çıkarılan nesneler müzede sergilenmektedir.
Gerek buradaki müzeleri ve gerekse daha önce Almanya’da bir arkadaşımı ziyaret ettiğim sırada bana gezdirdikleri müzeyi gezerken bazı ülkelerin hiç olmayan ya da çok az bir parçacığına sahip oldukları tarihi eserleri öylesine abartılı biçimde koruyup cilalayıp sergilediklerine tanık oldum ki sonrasında da ülkemizin belki bunun bin katı sahip olduğu tarihi değerlerini ve onlara karşı ilgisizliğimizi ve kayıtsızlığımızı hatırladım…