TERS KÖŞE

Oğlum Dinçer’in yazılarıma getirdiği yorumda da  belirttiği gibi ülkemizin gündemi çok hızlı değişiyor. Türbanlı milletvekilleri ile ilgili gündem sıcaklığını korurken hemen ardından kızlı erkekli olarak evde kalanların durumu ülkemizin gündemine oturuverdi. Bu konuda da  Başbakanımız  etrafındaki çok yakın bir çok çalışma arkadaşını yine ters köşeye yatırdı.

Hatırlanacağı gibi her şey Sayın Başbakanımız partisinin önde gelenleri ile yaptığı bir toplantıda: “ Kız ve erkek öğrenciler aynı evde kalıyor, buna müsaade edemeyiz .Muhafazakar demokrat yapımıza bu ters.Valiye talimat verdim, bir şekilde denetleyeceğiz” mealinde özetlenecek konuşması ile başladı. Arkasından “Benim valim” sıfatını tam hak ettiğini kanıtlarcasına Adana Valisi de işin yasal boyutu ve kapsamını hiç düşünmeye gerek görmeden Başbakanın sözlerinin kendileri için talimat olduğunu ve gereğinin yapılacağını anında yapıştırdı. Ne diyelim herhalde bizler bu ülkenin kişisel talimatlarla değil, yasalar ile yönetileceği günleri daha uzun yıllar beklemek zorunda kalacağız.

Niye ise kız erkek yan yana gelince bazılarının aklı hep başka şekilde çalışıyor galiba. Konu ile ilk açıklamayı yapan Bülent Arınç devletin bu tür işlerle ilgisinin olmadığını hatta başbakana atfedilen açıklamanın bile asparagas bir haber olduğunu ileri sürerken, başbakanın danışmanlarından biri “Aslında devletin kayıt dışı işleyişi kontrol altına almak ve yasal olmayan işleyişi önlemek için bir denetleme yapabileceğini, konunun çarpıtıldığını” ileri  sürerek kazı çevirmeye çalıştı ama, çok geçmeden  Başbakan söylediklerinin arkasında olduğunu söyleyince bir kez daha bir çok kişiyi tabir yerinde  ise tam ters köşeye yatırmış oldu. Başbakanın ucube diyerek yıktırdığı heykel ile ilgili olarak  zamanın Kültür bakanı Ertuğrul Günay’da durumu kurtarmak için ne şiş yansın ne kebap kabilinden açıklamalar yaparken o da ters köşe yatırılmış ve Bülent Arınç da kendisi için “ Allah onun durumuna kimseyi düşürmesin” temennisinde bulunmuştu. Zaman içinde kendisinin daha beter duruma düşeceğini nereden bilebilirdi ki.

Başbakan ile kurmaylarının ters düştüğü bu tür olayların akabinde benim söylenti ve yakıştırma olduğuna inandığım “Başbakan şunu tokatlamış, bunu tokatlamış” fısıldaşmaları dolaşmaya başlıyor ağızlarda. Hoş düşülen durum tokat yemekten de beter oluyor ya kimin umurunda…

Neyse biz asıl konumuza, yani kızlı erkekli kalma konusuna dönelim. Hatırlarım… Yıllar öncenin siyah beyaz filmlerinde sevmediği biri ile evlendirilmek istenen kız buna karşı çıkarak sevdiği gençle kaçar. Bu durumda daha çok kız tarafının yakınları karakola koşar. Mahalleli ve polis eşliğinde oğlan ve kızın kaldığı eve baskın yapılır. Hulisi Kentmen kıvamında komiser genç aşıkları ayak üstü sorgular. Onların “Biz isteyerek kaçtık” beyanlarından sonra nüfus kağıtlarını dikkatlice inceler ve kendisini meraklı gözlerle izleyen kalabalığa: “Maalesef yapacak bir şey yok. Her ikisi de reşit durumda” der ve kalabalık kös kös geriye döner. Bu anekdot dahi yıllar önce en uç ihtimal karşısında bile olanı ve olması gerekeni çok güzel özetlemiyor mu?

Belli yaşa gelmiş, belli sorumluluklar üstlenmiş, seçme ve seçilme olgunluğuna gelerek bu konudaki tercihlerine güvendiğin insanların yaşama biçimleri hangi yasal yetki ile kontrol edilebilir ki? Sayın Başbakan bu gibi konularda soru soran gazetecilere de eğer soru sipariş ve çanak bir soru değilse cevap vermek yerine “Size bu soruyu kim sordurdu, sizin kızınız olsa razı olur musunuz, çok istiyorsanız siz öyle yapın” şeklinde cevaptan çok yargılamaya ve fırçalamaya dönük karşılık verdiği için konunun normal şartlar altında konuşulup, tartışılması da mümkün olmuyor. Kaldı ki bir özgürlüğün yaşanması için illaki herkes tarafından kabul görmesi de gerekmez. Gazeteci ya da bir başkası kendi oğlu veya kızı için uygun görmeyebilir ama başka türlü düşünenlere de -yasa dışı birtakım işler yapılmıyorsa ve başkalarına zarar vermediği sürece- saygı gösterilmesi gerekmez mi? Aksi halde bundan 200 yıl kadar önce her demokratik yaklaşım için ölçüt olarak benimsenmiş Voltaire’in “Senin gibi düşünmüyorum ama senin düşüncelerini açıklaman için canımı bile verebilirim “ şeklindeki sözün çok çok gerisine düşmüş olmaz mıyız?

Aslına bakarsanız Sayın Başbakanımızın bu çıkışlarının ben rastlantı olmadığını düşünmekteyim. Tabanda bu tür söylemlerin getirisi hesap edilerek atılmış bir adıma benziyor daha çok. Geçmişte gerilim ve kutuplaşmaların epey meyvesini de topladı.Uzun yıllar türban üzerinden dindarlık ve karşıtlığı sahnelendi ve bu mağduriyetten yeterince mahsul toplandı. Artık burada ekmek kalmayınca yine muhafazakar toplumun hassas olduğu kız erkek ilişkileri üzerinden ehli namus ve karşıtlığı kutuplaşmasının rant getirebileceği de hesaplanmış olabilir. Bilmem… Olur mu olur…

 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *