HONG KONG GÜNLERİ 3 / FİYATLAR VE ÜCRETLER

Hong Kong’taki fiyatlar ve ücretler ile ilgili daha önce yani 2018 yılındaki ziyaretimde bir yazı yazmıştım. Bu defa bu konuya daha çok zaman içindeki değişmeler ve karşılaştırmalar ekseninde yaklaşacağım. Aynı marka ve nitelikteki ürünlerin önceki ve 5-6 yıl sonraki fiyatlarının mukayesesi de ülkedeki ekonomi ile ilgili bir fikir verebileceğini düşündüm. Bu amaçla da aşağıdaki tabloyu oluşturdum.

Devamı için tıklayın “HONG KONG GÜNLERİ 3 / FİYATLAR VE ÜCRETLER”

CAMBAZA BAK

Eskiden televizyon sinema gibi eğlence araçlarının olmadığı zamanlarda iki direk arasında gerilmiş bir telde yürüyen cambazlar vardı. Çocukluğumuzda bizim kasabamıza gelmiş ve benim de izlemişliğim vardır. İşte bu gibi durumlarda yankesiciler izleyicilerin arasına girerek dikkatlerinin başka noktada olduğu sırada bundan istifade ederek izleyenlerin ceplerini boşaltırlar. Bu yöntem günlük dilimize ardından da siyaset diline bir deyim olarak girmiştir. Gündemi saptırma, yapay gündem oluşturma, bundan hareketle de araya başka şeyler sokuşturma ya da bazı şeyleri unutturma ve gözden kaçırma durumları için kullanılır. Allah var hakkını vermek lazım, bu iktidar da bunu yıllardır çok iyi kullanıyor.

Son günlerde gündeme gelen ve gündemde tutulmaya çalışılan yeni sivil anayasa konusu da bunun en tipik örneği kanımca. İlk bakışta askeri yönetimler tarafından yapılmış baskıcı ve vesayetin gölgesini taşıyan anayasa yerine sivil karakterli özgürlükçü bir anayasa arayışı kulağa da hoş geliyor. Ama bu parlak sözlerin üstündeki cilayı kazıyınca yukarıda da belirttiğim gibi bunun bir cambaza bak oyunu olduğu hemen fark ediliyor. Ayrıca anayasanın üniformalılar veya üniformasızlar tarafından yapılmış olmasından çok içeriği ve uygulanabilir olması önemli. Yakın geçmişimizde en özgürlükçü anayasanın (1962) da en baskıcı anayasanın da (1982) askeri yönetimler tarafından gerçekleştirildiğini görmekteyiz.

Devamı için tıklayın “CAMBAZA BAK”

ARANAN KAN BULUNDU

Çok şükür ülkemiz korona belasından kurtuldu. Yurttaşlarımızın tamamına aşı da yapınca bütün illerimiz masmavi oluverdi. Kaç haftadır sıfır vakayı gösteren turkuaz tabloyu da artık yayınlamaktan vaz geçtik. İşsizlik yok denecek kadar az. Faizler neredeyse sıfıra yaklaşmış, enflasyon da eksilerde dolaşıyor. Dolar ve TL eşitlenmiş durumda. Merkez bankasının döviz rezervi 500 milyar doları aştı. Cari açık sıfırlanmış, dış ticaret rakamları da fazla vermeye devam ediyor. Dış borç ise neredeyse yok gibi. Adalette, insan haklarında, eğitimde ve birçok alanda dünyada ilk 10 içinde yer almaya başlamış ülkemiz. İşçisi, köylüsü, memuru, emeklisi bugünden mutlu yarınından emin bir biçimde yaşarken ülkenin emekli amirallerinin de villalarının havuzunda şezlonglarında dinlenirken birden akıllarına millete bir mektup yazmak fikri gelmiş. İşte ne olduysa ondan sonra olmuş. Kiminin bildiri, kiminin muhtıra dediği bu belgenin ne kadar da bekleyeni varmış.

Uzunca bir zamandır diyalog, uzlaşma ekseni yerine çatışma eksenli bir yönetim anlayışını benimsediğimiz için bu bildiride ne yazıyor, kime yazmışlar, niçin yazmışlar gibi sorgulamaya bile ihtiyaç duymadan, toplum hemen komutanların arkasında olanlar ve karşı olanlar diye kabak gibi ikiye ayrılıverdi. Gerçi ne şiş yansın ne kebap misali durumu idare etmeye çalışanlar da yok değildi ama onlar arada kayboldu. Ben metni okudum. Hem de birkaç defa okudum. Belki ben yazsaydım üslubunda, yönteminde, zamanlamasında ufak tefek rötuş yapabilirdim. Ama ana ekseni Montrö, Kanal İstanbul, Tarikatçı Amiral olarak özetleyeceğimiz bildiriden bir darbe teşebbüsü, bir anayasal düzeni değiştirme gayreti çıkarmak çok zorlamalı bir çaba olur diye düşünüyorum.

Devamı için tıklayın “ARANAN KAN BULUNDU”