Başlıkta yer alan sözcükler ilk bakışta insana ait gibi düşünülebilir. Aslında ben de öyle düşünüyordum. Ta ki yıllar, yıllar önce okuduğum bir yazıdan sonra düşüncelerim değişmeye başladı. Bir dergide mi yoksa bir gazete de mi okudum tam hatırlamıyorum. Çoğumuzun yol kenarında gördüğümüzde belki fark etmediğimiz ya da fark etsek bile gereksiz bir fazlalık olarak düşünebileceğimiz irice bir taş üzerine idi bu yazı. Herkes için sıradan bir obje olarak görülen bu kaya parçasına çok farklı bir bakış açısı ile yaklaşıyordu yazan. Birçok mutlu insanın dünyasını süslemiş bir evin temelinde yer alarak tanıklık etmişti birçok yaşanmışlıklara. Ya da yan taraftaki arsada top oynayan çocuklar kale direği olarak kullandıklarında birçok galibiyet ile coşmuş, yenilgiyi yaşayanlar ile de kederlenmişti. Yandaki eve eşya indiren kamyon tekerinde takoz olarak kullanıldığında da sorumluluğu az değildi. Yazı bu minval üzere bir taş parçasının anlamı, hatıraları ve hafızası ile adeta yolculuğa çıkarıyordu yazar okuyucuyu. Her şeyin gördüğümüzden ibaret olmadığını, her bir şeyin anlamı, anısı ve hafızası olabileceği düşüncesi işte o zaman kıvılcımlandı zihnimde. Görmek, anlamak, hissetmek yanında gereğini de yapmak gerekiyor kuşkusuz. Gereğini yapma konusunda kendimin çok iyi not alabileceğimi düşünmüyorum.
Mesleki yaşantım gereği daktilo makinaları en çok kullandığımız gereçlerdi. Ben bu makinaların bu kadar kısa süre içinde demode hatta antika olabileceğini hiç tahmin etmiyordum. Kurumlarda kullanılan ofis tipi olanların yanında bizlere evlerde kullanılmak üzere portatif yazı makinası veriliyordu. Çoğumuzun kendine ait olanı da vardı. O sıralar yabancı bir dizide izlemiştim. Ergen yaştaki çocuklar babaların ne kadar ilkel bir durumda olduğunu anlatmak için birbirleri ile paylaşımda bulunuyordu. Bir tanesi arkadaşının babasını eleştirmek için “Senin baban belki yazılarını hala daktilo ile yazıyordur” şeklinde bir söz söylediğini hatırlıyorum. O zamanlar bana hiç de komik gelmemişti. Çünkü bizim hala hayatımızın bir parçası idi bu makinalar. Karbon kağıtlarından, daktilo şeritlerinden ellerimiz tamirci eline dönerdi. Tuşların çıkardığı çat çat sesleri adeta komşulardan bile duyulurdu. Sanki bir ruhu vardı benim makinamın. Yapılan soruşturma sonucu iddialar sübut bulmadığından “Adli, idari, disiplin ve mali yönden bir teklif getirilmesine mahal yoktur” şeklinde bir sonuca gidiliyorsa, ya da çok başarılı bulunan bir öğretmen ya da yöneticinin değerlendirilmesine yönelik cümleler kuruluyorsa makinam da adeta coşuyordu. İnsanın yersiz iftira ve ithamların gölgesinden kurtuluşuna vesile olmak, güzeli ve başarıyı anlatmak, mükemmeli tarif etmek için yola çıkıldığında tutmayın benim makineyi. Parmaklarım sanki yazı makinesinin değil sanki bir piyanonun tuşlarında geziniyordu.
Devamı için tıklayın “HER ŞEYİN BİR ANLAMI, ANISI VE HAFIZASI VAR (1)”