GİDİŞAT / 3

Ülkesi için, toplumu için endişe duyan seçmenlerin umut bağladığı muhalefet, namı diğer altılı masa giderek “Yok arkadaş, bunlardan ne köy olur ne kasaba” kulvarına girecek diye endişe etmeye başladım. Muhalefetin itici gücü, lokomotifi durumunda olan CHP ve onun lideri Kılıçdaroğlu’nun da bekleneni tam olarak vermediğini düşünenler çoğalmaya başladı. Tamam, Kılıçdaroğlu ahlaklıdır, dürüsttür, iyi niyetlidir, sözünün eridir gibi sayacağımız bir dizi meziyetlere sahip olduğundan da kuşkum yok. Ama bütün bunların işe yarayıp yaramayacağı konusunda kuşkuluyum. Öncelikle Kılıçdaroğlu’nun ben dili ile konuşmasını iletişim açısından hatalı buluyorum. Belli ki Sayın Cumhurbaşkanın “Benim bakanım, benim valim” söylemlerinden etkilenmiş olacak ki ben ile başlayan cümleler sadece altılı masa ile ilgili değil kendi partisi açısından da arızalı sanki. Parti başkanının sadece kendisinden ibaret olmadığını, yetkili organları, örgütü ve hatta ittifak içinde olduğu ortakları olduğunu hatırlayarak “Biz” ile başlayan cümlelere daha çok yer vermesi gerektiğine inanıyorum.

Bir de söylediği her sözün, sergilediği her davranışın birkaç hamle sonrasındaki muhtemel sonuçlarını tahmin etmesi gerekir. Örneğin toplumsal düzeyde zaten hallolmuş olan başörtüsü ile ilgili yasal düzenleme teklifinden amaçlarının ne olduğunu hala anlayabilmiş değilim. Özellikle ekonomik sorunlar ile iyice bunalmış olan iktidar için adeta can simidi gibi geldi Kılıçdaroğlu’nun bu teklifi. Bir yandan başörtüsü sorununu biz çözdük öyle bir sorun yok derken diğer yandan anayasa değişikliği ve referanduma kadar uzayan ve seçime kadar tepe tepe kullanacakları bir malzemeye kavuşmanın sevincini yaşıyorlardır. Her halükârda ve her aşamada karşı olanlar, bizden olanlar kamplaşmasını diri tutmaya hizmet edeceği muhakkak bu gidişatın.

Devamı için tıklayın “GİDİŞAT / 3”

İKİ İSTİFA VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Geçtiğimiz günlerde iki milletvekilinin istifası gündemi epey meşgul etti. Bunlardan birisi siyasete CHP’de başlayıp ardından Memleket Partisi’ne geçen ve oradan da ayrılarak çeşitli seçenekler arasında turladıktan sonra AK Parti’de karar kılan Teğmen Mehmet Ali Çelebi, diğeri ise AK Parti milletvekilliğinden ayrılan ve İYİ Parti’ye yönelen Ahmet Eşref Fakıbaba idi. Ben bu tür transferlere karşı önyargılı değilim. Bizim mahalleye gelirse kahraman, karşı mahalleye giderse hain, fırıldak, dönek gibi etiketlerin peşin olarak yapıştırılmasını da doğru bulmam. İşin derinliğini iç dünyaları bilmediğim için bizim yapacağımız değerlendirmeler belki de oldukça yüzeysel kalacaklardır.

Bence Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin gidişinden çok gelişi sorgulanmalıydı önce. Kılıçdaroğlu’nun hata hanesindeki çiziklerden biri olarak işaretledim zihnimde ben onu. Birçok kişiyle birlikte epey mağduriyet yaşadığı, çile çektiği, haksızlığa uğradığı doğrudur. Ama bütün bunlar milletvekili olmasına yetecek gerekçeler olamaz. Bu çıkış noktası ile Türkiye’nin yarısının milletvekili olması gerekir. İnsanlar bu görevler için seçilirken bu sorumluluğu taşıma gücü çok iyi test edilmeli. Yoksa gelen ve giden tarafların birbirleri ile ilgili attığı yüz kızartıcı tweet’leri silmekle geçer ömürleri. Hadi diyelim dijital dünyadan sildiniz, zihinlerden nasıl silinecek dünde söylenenler ve yaşananlar.

Devamı için tıklayın “İKİ İSTİFA VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ”

ARANAN KAN BULUNDU

Çok şükür ülkemiz korona belasından kurtuldu. Yurttaşlarımızın tamamına aşı da yapınca bütün illerimiz masmavi oluverdi. Kaç haftadır sıfır vakayı gösteren turkuaz tabloyu da artık yayınlamaktan vaz geçtik. İşsizlik yok denecek kadar az. Faizler neredeyse sıfıra yaklaşmış, enflasyon da eksilerde dolaşıyor. Dolar ve TL eşitlenmiş durumda. Merkez bankasının döviz rezervi 500 milyar doları aştı. Cari açık sıfırlanmış, dış ticaret rakamları da fazla vermeye devam ediyor. Dış borç ise neredeyse yok gibi. Adalette, insan haklarında, eğitimde ve birçok alanda dünyada ilk 10 içinde yer almaya başlamış ülkemiz. İşçisi, köylüsü, memuru, emeklisi bugünden mutlu yarınından emin bir biçimde yaşarken ülkenin emekli amirallerinin de villalarının havuzunda şezlonglarında dinlenirken birden akıllarına millete bir mektup yazmak fikri gelmiş. İşte ne olduysa ondan sonra olmuş. Kiminin bildiri, kiminin muhtıra dediği bu belgenin ne kadar da bekleyeni varmış.

Uzunca bir zamandır diyalog, uzlaşma ekseni yerine çatışma eksenli bir yönetim anlayışını benimsediğimiz için bu bildiride ne yazıyor, kime yazmışlar, niçin yazmışlar gibi sorgulamaya bile ihtiyaç duymadan, toplum hemen komutanların arkasında olanlar ve karşı olanlar diye kabak gibi ikiye ayrılıverdi. Gerçi ne şiş yansın ne kebap misali durumu idare etmeye çalışanlar da yok değildi ama onlar arada kayboldu. Ben metni okudum. Hem de birkaç defa okudum. Belki ben yazsaydım üslubunda, yönteminde, zamanlamasında ufak tefek rötuş yapabilirdim. Ama ana ekseni Montrö, Kanal İstanbul, Tarikatçı Amiral olarak özetleyeceğimiz bildiriden bir darbe teşebbüsü, bir anayasal düzeni değiştirme gayreti çıkarmak çok zorlamalı bir çaba olur diye düşünüyorum.

Devamı için tıklayın “ARANAN KAN BULUNDU”