Hayatımızın her aşamasında kendilerinden ilham aldığımız müstesna insanlar vardır. Bu bazen aile içinde, bazen de okullarda olur. Benim mezunu olmakla onur duyduğum Edirne Öğretmen Okulu’nda da böylesi öğretmenlerimiz vardı. Okul Müdürü Necati Erinç, meslek dersleri öğretmenimiz Faruk Canatan -namı diğer canbaba- resim öğretmenimiz Tayyip Yılmaz ilk aklıma gelenlerdir. Bunlar sayesinde birçok kazanım elde ettiğimizi itiraf ederken çözemediğimiz, yakıştıramadığımız, zoraki saygı duyduğumuz, bir garip, bir muamma diyeceğimiz figürleri de görmezden gelemeyiz. Bunları ben olumlu ya da olumsuz diyebileceğimiz belli bir kalıba, tarife sokamadım. Disiplinli, notu çok kıt, ilkeli, notu çok bol, hoşgörülü, katı gibi tasniflerin içine bile tam olarak giremiyorlardı.
Daha önceki yazılarımda da yazmıştım. Karneme 10 beklerken bütünlemeye kaldığım beden eğitimi dersini ve o dersin öğretmeni Mustafa Özbek’i anlayamadım ve çözemedim. Şimdilerdeki gibi değiliz o zaman. Öğretmenin verdiği not sorgulanmaz ve itiraz da edilmezdi. Belki de ben yeterince cesur değildim bu konuda. Belki de itiraz ederek bütünleme sınavlarındaki durumu riske atmak istemedim. Aslına bakarsanız resim öğretmeni Tayyip bey ile aramız iyi idi. Kendisinin benim kasabam olan Muratlı’nın Balaban’lı köyünden oluşu, amcamın Kepirtepe Köy Enstitüsünden sınıf arkadaşı oluşu, selam getirmek ve götürmekle başlayan münasebet aramızda özel bir hukuk oluşturmuştu. Karşılaştığımızda hâl hatır sorar, çeşitli ihtiyaçlarımda yardımcı olurdu. Ama öğretmeni öğretmene şikâyet ya da tavassut, torpil gibi anlaşılacağından bu konuyu ona bile açmadım. Ama bu günkü aklım olsaydı en azından işin aslını öğrenmek için bir yardım isterdim.
Devamı için tıklayın “MADALYONUN ÖTEKİ YÜZÜ”