VE MİDİLLİ’Yİ GÖRDÜM (1)

Zaman zaman Altınoluk çarşısında tur acentelerinin önünden geçerken gördüğümüz tur ilanlarından birini geçtiğimiz günlerde gerçekleştirme fırsatı bulabildik. Midilli turlarından “bir gece iki gün” biçimindeki seyahat programımız 10 Mayıs sabahı saat  7.00 da Altınoluktaki TUR-YOL acentesinden firmanın servis minibüsü ile başladı. Bir saat sonra da Midilliye hareket edeceğimiz Ayvalık iskelesin’e gelmiş olduk. Pasaport işlemlerini kısa sürede tamamladıktan sonra saat 9.00 da TUR-YOL’un orta boy bir teknesi ile yolculuğumuz başladı. Yaklaşık bir buçuk saatlik bir yolculuktan sonra Yunanistan’ın Midilli adasına ulaşmış olduk. Biz her ne kadar Midilli olarak söylüyor isek de oralarda bu ada için Lesvos ya da  Mytilni adının kullanıldığını ve adanın da 1620 kilometre kare büyüklüğünde olduğunu hemen eklemiş olayım. 1620 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilen adanın yaklaşık 300 yıl Osmanlı hakimiyetinde kaldıktan sonra 1913 Balkan savaşları sırasında Yunanistan’a geçtiği bilgisi hepimizin tarihi belleğinde sanırım mevcuttur.

Midilli iskelesinde bizi karşılayan tur rehberimiz “Babe” hanım rehberliğinde gezimizin ilk gün programı başlamış oldu. Önce adanın çarşısı sayılan ve irili ufaklı dükkanların bulunduğu alışveriş mekanlarını  adımlamaya başladık. Bu yol üzerinde 1700 lü yıllarda yapılan adanın en büyük ve önemli kilisesi olan “Agios Atanasios” kilisesini gördük. Yine çarşı içerisinden birkaç yüz metre ilerde 1800 lü yıllarda Osmanlı nazırlarından Kulaksız Mustafa tarafından yaptırıldığı belirtilen Yeni caminin sadece kalıntılarını görmek yüreğimizi burktu. Gezintimizin ilerleyen saatlerinde  bir yunan tavernasında öğle yemeği yedik. Yemek ve yemeğe  kadar geçen sürede egenin iki yakasında bir çok benzerlikler gözümüzden kaçmadı. Kendinizi zaman içerisinde Bozcaada ya da Ayvalık gibi bir yerde düşünebiliyorsunuz. Yemek yediğimiz yerdeki menünün acele ile hazırlanmış bir öğrenci ödevine benzediğini, servis ve görüntünün her aşamasında bir alaturkalığın mevcudiyeti bazen buraların Avrupa’dan çok bize yakın olduğunu, bizim de bazı durumlarımızla da Avrupa’ya onlardan daha yakın olduğumuz gibi bir duygu ve düşünce esintisi geldi geçti içimden. Öğle yemeği sonrası verilen serbest zaman dilimi içinde hemen yakındaki oluşumu 1300 lü yıllarda Bizanslılara kadar dayandığı belirtilen Midilli kalesi kalıntılarını gezdik.

Öğle yemeğinden sonra  Midilli merkezine yaklaşık 25-30 kilometre uzaklıktaki ve 475 metre rakımlı yeşil denizinin ortasına kurulmuş olan Agiasos’u görünce birden bizim Selçuk’taki Şirince’yi hatırladım. Tabi burasının daha temiz, daha korunmuş ve bakımlı olduğunu itiraf etmeliyim. Agiasos bitki zenginliği, mimari özellikleri yanında seramik sanatı ve tahta oymacılığı ile de öne çıkmış bir yerleşim birimidir. Adada her birinin  farklı efsanesi bulunan kiliselerden biri olan Panagia kilisesi de Agiasos’ta bulunmakta ve ortodoks dünyasının önemli ziyaret yeri olarak kabul görmektedir. Ziyaretimiz sırasında sağanak bir yağmuru da Agiasos’da yaşadıktan sonra Midilli şehir merkezinin birkaç kilometre dışındaki otelimize döndük (SILVER BAY). Akşam yemeği saati olan 20.30 a kadar olan süreyi otelde dinlenerek geçirdik. Akşam yemeğimiz için gittiğimiz tavernada yerimizi aldığımızda saat 21.00 e gelmişti.  saat 24.00 kadar yunan müziği ile türk müziğinin ortak ezgileri arasında herkes gönlünce eğlendi. Gecenin ilerleyen saatlerinde herkes günün yorgunluğunu atmak için  oteldeki odasına  çekildi.