Sizler ne kadar farkındasınız bilemiyorum. Bu yazımda birçok kişinin dikkatini çekmeyen bir konu ile ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Ben genelde abonelikler ile ilgili giderleri otomatik ödemeye verdiğim için oradaki hesabımdan günü geldiğinde ödeniyor. O yüzden de evlere bırakılan makbuz veya faturalara çoğu zaman bakmıyordum. Geçen aylara ait bir doğalgaz faturasına göz atayım dedim. Üst kısımdaki pek de anlamadığım bir yığın teknik yazı ve rakama bakmadım. Bizleri ilgilendiren toplam ödenecek bedel kısmında 70.00 TL yazıyordu. Bu açıklamanın hemen alt kısmında da “…tüketim bedeli 148.04 TL olup, 73.63 TL’lık devlet desteği sonrasındaki ödenmesi gereken fatura tutarı 70.00 TL’dır” şeklinde bir not düşülmüş. Aynı şey sanıyorum elektrik faturaları için de geçerli.
Bu durum birçoğumuz için belki fark edilmeyecek kadar çok küçük bir ayrıntı olabilir. Ama benim zihnimde çok sorular oluşturdu. Bu devlet kimdi? Destek için ödediği bu parayı nereden buluyordu? Çok tüketene zengine daha fazla, fakire daha az destek ne kadar adildi? Yoksa kepçe ile alıp kaşık ile verme denilen şey bu muydu? Vatandaş altına bir araba aldığında bir araba parası da devlete ödüyor, arabanın deposunu doldururken bir depo da neredeyse devlete ödüyor, bir bira içmek istese bir tane de devlete ısmarlıyor. Ama bunların hiç birisinin faturasının altına bu tutarın şu kadarı da vatandaş desteğidir gibi bir açıklamada bulunmuyor.
Bir de faturada yazdığı belki okunmaz diye yapılan iyiliği adeta vatandaşın gözüne sokarcasına telefonlara SMS olarak da geldiğine hepimiz tanık oluyoruz. Bu uygulama doğrusunu söylemek gerekirse biraz da onur kırıcı gibi geliyor ve bana hepimizin bildiği Ömer Seyfettin’in Diyet hikayesini hatırlatıyor.
Hikayenin kahramanı Koca Ali kendi halinde, işinin ehli, son derece dürüst, onurlu ve gururlu demir ustasıdır. Beklemediği bir haksızlığa uğrayarak bir hırsızlıkla suçlanır ve kolunun kesilmesi cezasına çarptırılır. Hacı Kasap denilen bir kişi ömür boyu yanında çalışmak şartı ile cezanın diyetini ödeyerek kolunu kesilmekten kurtarır ve asıl ceza bundan sonra başlar Koca Ali için. Bütün işleri çok büyük bir gayretle yapmasına rağmen Hacı Kasap sıklıkla “Ben olmasam kolun gidecekti, çolak kalacaktın“ diye durmadan başına kakıyor yaptığı iyiliği. Son derece onurlu ve gururlu bir kişi olan Koca Ali bütün bunlara dayanamıyor ve bir gün elindeki satırla kendi kolunu keserek “Al diyetini” diyerek bilinmezlik ve bulunmazlık diyarında yok olup gidiyor.
Aynı bu hikayede olduğu gibi her ay faturalarda, hem kısa mesajla vatandaşa Hacı Kasap misali “Dua et senin faturanı destekliyorum. Bunu yapmazsam kışın ne ısınabilirsin ne de yemeğini pişirebilirsin. Hatta karanlıkta kalır buzdolabını bile çalıştıramazsın. Bu yaptığım iyiliği de unutma” demiş oluyor sanki. Allah’tan bizim vatandaşımız sabırlı da Koca Alinin verdiği tepkiyi vermiyor. Ama belki de onun da kendine göre hesabı vardır ve diyeti ödeyeceği zamanı biliyordur.
Ben oldum olası bu bedavacılık işine hep karşı çıkmış ve buna kuşku ile bakmışımdır. Bilirim ve yaşayarak gördüm ki bedava olan şey en kalitesiz ve en pahalı şeydir. Hatırlarsanız yine bir seçim öncesi Karadeniz’de doğalgaz bulunması ile ilgili haberler zirve yapmıştı. Hatta yandaş bir trol “Açın pencereleri,ocakları, kombileri” diyerek adeta iyice gaza gelmişti. Seçim ayı olduğu için bir ay doğalgaz bedava, bir yıl da kısmi bedava doğalgaz kullanmıştı halkımız. Ama seçimden sonra yüklüce bir zam yapılarak bedava yenilen hurmaların faturası kesilmişti.
Yine yıllardır tekrar edilen “Bayram süresince köprüler,otoyollar,toplu taşıma araçları bedava olacak” şeklinde bir uygulamayı da doğru bulmuyorum. Özel aracım olmadığı ve daha çok toplu taşıma aracı kullandığım halde bunun faydadan çok zarar getirdiğini bile söyleyebilirim. Belki belli oranda bir indirimi anlayabilirim ama bedavacılık işini hiç tasvip etmiyorum. Bu günlerde vatandaşın ödediği parayı ayrı bir hesapta toplayarak desteğe ihtiyacı olan grupların barınma,sağlık, beslenme gibi ihtiyaçlarında kullanılmak üzere ayrı bir fonda değerlendirilmesi de mümkün.
Şimdi yazacağım cümlelere bazı arkadaşlarımın kızacağını biliyorum ama yine de yazacağım. Toplu taşıma araçları 65 yaş üstü yaşlı ve emeklileri bedava taşıyor. Hatta bedava çay veren belediyeler de var. Bu da sanki bir kazanım gibi görünse de bunun götürüsünün getirisinden fazla olduğu kanatindeyim. Yaşından az oranda olmamak kaydıyla indirimli -hatta sembolik- tarifeler de kullanılabilir. Biliyorsunuz toplu taşımalarda kart basıldığında her tarife için ayrı sinyal sesi duyuluyor. Bizim kasabada bindiğimiz araçta yaşlılar yani bedavacılar kart bastığında sinyal sesi yerine ”ÜCRETSİZ” diye bir ses çıkıyor. Diğer müşterilerin özellikle şoförün yüzündeki ifadeyi görünce insan fena bozuluyor ve Koca Ali’nin yaptığı gibi “ Al şu parayı” diyeceği geliyor.
Tam bedavacılık değil de neredeyse ona yakın bir durum da biliyorsunuz Meclis lokantasında yaşanıyor. Ben oradan hiç yararlanmadım ama vekalet edenlerin asil vatandaştan daha ucuz yemek yemesi de kabul edilebilir bir şey değil. Bu gibi işletmelerde “Maliyetinin altında satılmaz” gibi bir bir sınırlama muhakkak olmalı.
Bedavacılıktan söz açılmışken aklıma bir başka konu geldi. Geçenlerde X denizinde sörf yaparken bir harita gözüme ilişti. Türkiyenin illere göre kaçak elektrik oranlarını belirtiyordu. Birçok ilde ortalama yüzde 5-10 oranlarında görülürken bu oran güneydoğu illerinde birden yüzde 50 lerin hatta 70 lerin üzerine çıkıyor. Ödeme yapan kamu kurumlarını da düşerseniz tüm bölge nerede ise kaçak elektrik kullanıyor diyebiliriz. Bu da bedavacılığın başka bir versiyonu. Tabi ki enerji dağıtım şirketleri bu kaçakları “ Bu da bizden olsun” demiyor ve ödeyenlerden katlamalı olarak tahsil ediyordur sanırım. Bunun ekonomik, siyasi, yasal ve etik bir çok yönü var. Kamunun acziyeti ile mi yurttaşlık bilincinin yeterince gelişmemesi ile mi ilgili tam bilemiyorum. Kurallar ülkenin bir yanında başka, diğer yanında başka geçerli olmasa gerek. Beni asıl şaşırtan yine medyada buradaki insanların temsilcileri olarak bilinen insanlara bu sorulduğunda “Yok öyle bir şey. Bizim yurttaşlarımız böyle sorumsuz değildir. Güç durumda olan birkaç kişinin durumunu genelleştirmeyelim” türünden bir açıklama beklerken komşusunun kümesinden tavuk aşırmaktan farksız bir durum olan bu olay için “ Bizim coğrafyamızdan çıkan, bizim barajlarımızdan üretilen enerjinin parasını niye ödeyelim” gibi özrü kabahatinden büyük diyebileceğimiz kurnazlık, popülizm ama daha çok cehalet ve ahmaklık dolu açıklamalarda bulunduklarına bile şahit olduk. Yani bu mantıkla gidersek, Afşin Elbistan termik santralinin olduğu Kahramanmaraş’lılar, dereleri hesler ile dolu Karadeniz’liler hiç elektrik parası ödememesi lazım. Bizim kasabanın yanındaki yüksek tepelerde onlarca rüzgardan enerji üreten dev pervaneler var. Biz de oradan kurtarırız. Henüz birey olamamış toplumlar ve onları temsil etme yeteneğinden yoksun figürler oldukça biz bu konuları daha çok tartışacağız gibi görünüyor.
Son olarak hemen eklemeliyim ki ben insanların kazanımlarının elinden alınmasını isteyen bir kişi değilim. 14 bin lira emekli maaşı olan bir ülkede elbette bunlar biraz absürt kaçıyor. Ama benim dileğim ve hayalim emeklinin, çalışanın birilerinin ulufesine ve lütfuna ihtiyaç duymayacak bir geliri olmasıdır. Bunların dışında kalan çok az sayıdaki ihtiyaç sahibine elbette her durumda pozitif ayrımcılık yapılır. Yeter ki sefalette eşitlenmek gibi bir rotamız olmasın.