MİSAFİR ŞAİRLER (1)

Biliyorum, blogumun şiir bölümü uzun zamandır ihmal ettim. Diğer yazıların yoğunluğu içinde bu bölüm adeta öksüz kaldı. Bu kez bu köşemde çok kıymetli birini konuk edeceğim.

Şükran Çakmak, nam-ı diğer -Şükran Ablamız- benim teyzemin kızıdır. Yine geçmiş yıllarda blogumda “SIRADIŞI YA DA FARKLI OLANLAR” başlığı altında bahsettiğim sevgili eniştemiz merhum Abdullah Çakmak’ın eşi olduğunu da hemen eklemeliyim. Okumayı çok seven, adeta bunu bir yaşam biçimi haline getiren bir kişiliği vardır. Kendisini ziyarete gittiğimizde bizlerin de yararlandığı zengin bir kitaplığı ilk uğrak noktamız olmuştur. Edebiyat, güncel yayınlar üzerine keyif aldığımız paylaşımlarımız hep hafızamdadır.

Geçen bayramda bize geldiklerinde sohbet sırasında “Son şiirimi sizinle paylaşmaya ne dersiniz?” diye sorunca memnuniyetle kabul ettik. Oldukça uzun olan şiiri ezberden ve duygulu biçimde okuması bizi çok etkiledi. “Bu şiirin adı ne, bu ve diğer şiirlerini bir yerlerde topluyor musun?” diye sorunca “adı yok isterseniz adını siz koyun, ayrıca zihnimden başka bir yerlere yazmadım” deyince böylesi satırların uçup gitmesine razı olmadığım için blogumda kayıt altına almak istedim. Kendisi de sağ olsunlar buna izin verdi.

Özetleyecek olursam, blogumu zenginleştiren aşağıdaki satırlar misafir şairimiz Şükran Ablamıza aittir. Teşekkürler Şükran Abla. Blogum senin satırlarını özlemle bekleyecek her zaman.

DÜNE DAİR YA DA DÜNDEN KALANLAR

Beraber yürümedik biz bu yollarda
Ayrıydı bindiğimiz gemiler
Savrulduk rüzgârın önünde yapraklar gibi
Kimimiz yazda kaldı, kimimiz güzde

Öyle büyük sevdalar yaşamadık biz
Hep kaf dağının ardındaydı umutlar
Ne sabah olmayı bildi
Ne bahar gelmeyi
Dönüşü olmayan bir yoldu gittiğimiz
Hep gece yarısı trenlerini beklerdik
Uykulu çocukluğumuz istasyonlarda
Tahta bavullara sığmayan hayallerimiz vardı.

Bayramlardan çok arifeleri severdik
Ne kadar da gerilerde kaldı
O çocukluğumun tozlu yolları
Akarca sokağında sarı kapılı ev
Ve evin bahçesinin solgun gülleri

Hüzünlü akşamlarda sabahı beklerken
Kanaviçe işli yastıklar mı uyuduğum
Bilmem gerçek miydi yoksa düş müydü
O evin sofasında hayal kurduğum.

Dert değildi o zaman güzün gelişi
Ne çıkardı sanki geçse de mevsimler
Kurumaz bir pınar gibi gelirdi insana ömür
Sanki hiç geçip gitmeyecekti seneler.

Şimdi alıp başını gitmiş gençliğim
Tükenmiş yüreğimde sevgiler
Bir anılar kalmış düşünüp ağladığım
Bir kurulacak hayal
Bir tutunacak dal
Şimdi alabildiğine yalnızım.
Şükran ÇAKMAK
(NOT: Kendisinin izni ve tavsiyesi üzerine şiire “DÜNE DAİR YA DA DÜNDEN KALANLAR” adını biz koyduk. Ne kadar uygun oldu bilmiyorum.)

ANNEME

Bayram sabahlarını alıp gittin gideli
Dalları kırılmış ağaçlar gibiyim
Kara trenler alıp götürmüş çocukluğumu
Vahası yok olmuş çöller gibiyim.

Tuzla buz olmuş içimdeki duygular
Güvendiğim dağlara kar değil, buzlar yağmış.
İhaneti görmüşüm bir de sevgisizliği
Giden koca bir ömür, gayrısı hep yalanmış

Şunun şurasında ne kaldı derken
Teker teker gitti dost bildiklerim.
Zamansız gitmelere alışamadım.
Yolunuz açık olsun tüm sevdiklerim.
Şükran ÇAKMAK

GİDENLERE

Gittiniz sırtınızı dönüp ardınıza bakmadan
Vefayı hangi raflara kaldırdınız bilmem
Nerde kaldı sevginiz sadakatınız
Gittiniz yüreğime basıp da hiç aldırmadan

Bilseydim duvarların aşılmazlığını
Girer miydim dünyanızdan içeri
Ah dönülmez akşamlardayım şimdi
Bütün dostluklar toz duman
Yüreğim yangın yeri
Şükran ÇAKMAK

PANDEMİ

Hiç içime çekmeden ne baharı ne yazı
Mevsimler geldi geçti penceremin önünden
Linç edilmiş bir özgürlük içinde
Yaşanmamış bir yıl daha gitti ömrümden
Şükran ÇAKMAK

Tagged: Tags

One thought to “MİSAFİR ŞAİRLER (1)”

  1. Şükran Teyze’yi görmeyeli sanırım 10-15 sene olmuştur ama hala son gördüğümdeki gibi maşallah, Allah uzun ömürler versin. Şiirleri aklında tutuyor olması ise bambaşka bir meziyet.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *