Eskiden çocukların şimdiki zamanlarda olduğu gibi doğduğu günden itibaren -hatta doğumdan önce bile diyebiliriz- an be an gün be gün sesli, hareketli, renkli görüntüleri kaydedilmiyordu. Hele kırsal kesimde yaşayanlar ancak bir şekilde kasabaya geldiklerinde üzerinde “… hatırası” yazan perdenin önünde bu mutluluğu yaşarsa kendilerini şanslı hissediyordu. Sünnet düğünlerinde ya da ilkokulu bitirirken diplomaya yapıştırılmak üzere bu görsele kavuşanlar çoğunluktaydı.
Benim ilk çocukluk fotoğrafım 20 aylık kadar iken dedemin kucağında Babaeski’de bir fotoğrafçıda çekilen fotoğraftır. Ondan sonraki fotoğraf için de ilkokulu bitirme yaşımı beklemem gerekecekti. O zamanlar bu işlem çok özel bir durum olduğu için resimlerin arkasına muhakkak bir tarih, bir not ya da birkaç satır yazı da yazılırdı. Hatta “Güneş ufuktan doğsun/ Her tarafı nura boğsun/ Bu cansız hayalim/ Sizlere hatıra olsun.” şeklinde şiirsel satırlar da yazılırdı. Babam ben altı aylık iken askere gitmiş. Fotoğraf da ayrılık bir yıldan fazla uzayınca baba ve çocuğun hasretini gidermek üzere çekilmiş ve babama gönderilmiş. Fotoğrafın arkasında da dedemin o zamanlar çok kullanılan kopya kalemi ile yazdığı satırlara ilaveten babamın mürekkepli kalem ile yazdığı “5.2.1952 yılı hatırası aldığım tarih 10.2.1952 yılında Limanköy kalesinde dururken aldım…” notu düşülmüş.
Devamı için tıklayın “HER ŞEYİN BİR ANLAMI, ANISI VE HAFIZASI VAR (5)”