BİRAZ DA KİTAP / 1984

George Orwell’in 1984 isimli ve üzerinde çok konuşulan kitabını uzun yıllar önce duymuştum. Ama o zamanlar okumak kısmet olmadı. Pandemi günlerinde bolca kitap okuma fırsatım olunca bu kitabı da okumaya zaman ayırdım.

Yazarın 1948’li yıllarda kaleme aldığı kitap ilk bakışta ütopik ve kurgusal bir karakter taşıyor. Yıllar sonrasının İngiltere’sinde kurulan rejimin baskıcı karakterini trajikomik bir anlatımla dile getiriyor. Eser her ne kadar hayal ürünü gibi görülse de adı ne olursa olsun dünyanın her tarafında olabilecek baskıcı, despot ve tek adam yönetimlerinin insanları ve toplumları hangi noktaya getirebileceklerini çok güzel ifade ediyor. Bu özelliği ile de her zaman diliminde güncelliğini koruyor olarak da kabul edilebilir.

Roman Smith Winston isimli sıradan bir vatandaşın yaşam çizgisi üzerine oturmuş. Sistem “Büyük birader” dedikleri adeta yarı tanrı olarak kabul edilen tek adam yönetimi üzerine inşa edilmiş. Büyük biraderden sonra sırası ile İç Parti, Dış parti, gibi alt kademeler var. Ülkenin yüzde seksen beşini oluşturan ve en altta da proleterler yer alıyor. Şehirlerin, hatta bütün yerleşim yerlerinin her tarafında “Büyük biraderin gözü üstünde” yazan büyük biraderin dev posterleri ile kaplanmış. Herkesin her an gözetim altında olduğunu hissettirecek tele ekranlar insanların evlerinin içi dahil her yere yerleştirilmiş. “Savaş barıştır/Özgürlük köleliktir/Cahillik güçtür” şeklindeki parti sloganı hem etrafa hem de zihinlere iyice kazınmış.

Devamı için tıklayın “BİRAZ DA KİTAP / 1984”

BİRAZ DA KİTAP / BİR ÖMÜR NASIL YAŞANIR

İlber Ortaylı’nın bir kitabı ile buluşuyoruz bu kez sevgili okurlarımla. İlber Hoca’nın okuyucusu olmak kadar dinleyicisi olmak da keyif veriyor bana. “BİR ÖMÜR NASIL YAŞANIR” kitabı da söyleşi formatında yazılmış bir kitap. Gazeteci Yenal Bilgici’nin insan yaşamı ile ilgili sorduğu sorulara verdiği cevaplardan derlenmiş. Zaman zaman televizyonlardaki programlarda da izlemekteyiz Ortaylı’yı. İzleyicisi olmaktan herkesin kazançlı çıkacağı yazar bu kitabında daha çok gençlere hayatta doğru seçimler yapmaları için önerilerde bulunuyor. İnsanların, özellikle gençlerin, nasihat dinlemek pek hoşuna gitmez ama söz konusu İlber Hoca olunca derin birikimi, samimi ve sahici üslubu ile sohbet ne kadar uzun sürse de insan yine sıkılmıyor. Çok aşağılayıcı bir söz olarak kullanılan “Cahil” sözcüğü herhalde onun dilinde olduğu kadar başka kimsede sevimli görünmez.

Birçokları tarafından bilinmesine rağmen kariyeri ve eserleri ile ilgili kısa bir hatırlatma yapmakta yarar var. 1947 doğumlu olan İlber Ortaylı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi ile aynı üniversitenin Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, Tarih bölümünü bitirmiş. Viyana ve Chicago Üniversitelerinde de eğitimini sürdürmüş. Viyana Cambridge, Kudüs, Oxford, Berlin ve Moskova Üniversitelerinde dersler, seminerler ve konferanslar vermiş. Ankara Üniversitesi’nde Siyasal Bilgiler Fakültesinde Bilim Dalı Başkanlığı da yapan Ortaylı 2005-2012 tarihleri arasında Topkapı Sarayı Müze Başkanlığı görevini de yürütür. Halen Galatasaray Üniversitesi’nde ders vermeye devam eden Ortaylı Almanca, İngilizce, Fransızca, Rusça ve Fars Dillerini bilmektedir. Bazılarını benim de okumuş olduğum eserleri de şöyle sıralanabilir: Osmanlı Devleti’nde Kadı, İlber Ortaylı Seyahatnamesi, Cumhuriyetin İlk Yüzyılı, Türklerin Altın Çağı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu, Osmanlı Toplumunda Aile, Türkiye’nin Yakın Tarihi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Defterimden Portreler, Ottoman Studies, İstanbul’dan Sayfalar.

Ortaylı, insan hayatında 12-25 yaş döneminin çok önemli olduğunu, bir çok kazanımların bu döneme ait olduğunu, o yaş aralığında alınan eğitimin, okunan kitapların, gezilen yerlerin, seyredilen filmlerin daha kalıcı olduğunu, 40-55 yaşlarının olgunluk ve üretkenliğe uygun olduğu görüşünü ileri sürmektedir. Ülke dışında eğitim almak isteyenler için de Avrupa, Amerika seçeneklerini değil, doğuyu batıyı bir arada öğreten İsrail’i işaret etmektedir.

Devamı için tıklayın “BİRAZ DA KİTAP / BİR ÖMÜR NASIL YAŞANIR”

LEBALEB

Bazen insanların olaylara ve durumlara tek bir pencereden baktığını, aynı gözlüğü kullandıklarını görmekteyiz. Oysa hayat insana adına tecrübe dediğimiz farklı bakış açılarını armağan ediyor. Evlerimizdeki zorunlu ikamet saatlerinin oldukça çoğaldığı bu günlerde hem bol bol okumak, hem de değişik bakış açılarını değerlendirme fırsatlarımız oldu.

Koronavirüs salgını ile ilgili “Bu millet adam olmaz kardeşim. Bizde bu cahillik, vurdumduymazlık, sorumsuzluk varken bu dertten zor kurtuluruz. Ne maske ne mesafe ne de hijyene kulak asan var. Herkesin başına 7/24 polis de konamaz ya. Kanun ne yapsın devlet ne yapsın. Yapılması gerekenler zaten yapılıyor. Vatandaş kendi sağlığını düşünmüyorsa, karşısındakinin sağlığını düşünmüyorsa yöneticilerin ne suçu var ki?” biçimindeki muhabbetleri çok duymuşuzdur. Bunlarda gerçek payı yok diyemeyiz. Ama konu sadece bu yönü ile değerlendirilebilir mi? Aslına bakarsanız bütün insanların belli bir bilgi ve bilinç düzeyine erişmesi halinde kurallar ve yasaklar koymaya da gerek kalmayabilir. Hayati bir zaruret olmadıkça dış dünya ile teması bir süreliğine kesme gibi en temel tedbir belli bir bilinç ve irade gerektirir. Keşke insanlarımız bu noktada olsa ve hiçbir zorlayıcı tedbire gerek kalmadan bu belayı atlatmış olsak.

Bir başka değerlendirme biçimi de “Bu sistemle, bu düzenle, bu yönetim anlayışı ile bu iş yürümez kardeşim. İlk başlarda doğru dürüst bir maske işini bile beceremediler. Salgın aldı başını gidiyor. Aşı işinde ise patinaj yapmaya başladık. İstatistiklerin gidişatı hiç parlak değil. Bu yönetimle ve yönetim anlayışı ile biz bu işin altından zor kalkarız” gibi cümlelerle kahve sohbetlerinin konusu oluyor.

Devamı için tıklayın “LEBALEB”