İSTİKŞAFİ GÖRÜŞMELER

TDK tarafından “Keşif ve tahkik etmeye çalışma, etraf ve teferruatını zahire çıkarma” şeklinde açıklanan İSTİKŞAF sözcüğünü ben ilk kez 7 Haziran 2015 yılındaki genel seçimlerden sonra Ahmet Davutoğlu’nun hükümet kurma çalışmaları sırasında duymuştum. Davutoğlu bu sözcüğü CHP ve MHP ile yaptığı temaslar için kullanmıştı. Uzun süren bu temaslar sonunda hükümet kurulmamış -ki bunda uzlaşma, birlikte yönetme, iş birliği içinde çalışma konusunda henüz yeterince istekli olunmamasının önemi de çoktur-ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan seçimi yenileme kararı almıştı. Ondan sonrasını zaten biliyoruz.

Daha sonra Türkiye ile Yunanistan arasında ilk turu 2002’de yapılan ve 2016’da kesilen görüşmelerin 5 yıl sonra yeniden başlaması içinde İSTİKŞAFİ GÖRÜŞMELER kavramı kullanıldı. Bu görüşmelerde daha önce yapılan 60 turda ele alınan konuların değerlendirileceği akabinde, mevcut durum ve geleceğe yönelik konularda atılacak adımların ele alınacağı bildiriliyordu.

Devamı için tıklayın “İSTİKŞAFİ GÖRÜŞMELER”

O NE YAZDI ÖYLE / 4

Çocuklarımız Antalya’ya geldikten sonra etrafa bir baktıklarında, insanların yaşam şekli ve umursamazlıkları onları da çok şaşırttı. Onlar yine maske mesafe hijyen eksenindeki tedbirlerini sürdürmeye devam ettiler.

“Her nefis/canlı ölümü tadacaktır” şeklinde mezarlıkların kapısında yazılan bir ayet vardır. Bu yaz gördük ve yaşadık ki buna ilaveten “Her canlı covid’i tadacaktır” deyişini de eklemek gerekiyormuş. Önce o kadar korunmasına sakınmasına rağmen büyük oğlum Dinçer covid’e yakalandı. Hem de tam yurt dışına çıkacaklarının bir gün öncesinde.

Kendinin pozitif olduğunu öğrendiği andan itibaren kendini bir odaya hemen tecrit etti. 8-10 gün yemeğini kapısını önündeki tabureden aldı. Negatife çıktıktan sonra dahi önlemlerini sürdürdü. Hong Kong Hükümeti ülkesine giriş yapacak herkesten ilk uçağa bindikleri yerden negatif olduğunu gösterir belge istediğinden planladıkları tarihte yolculukları gerçekleşmedi. Bütün hesaplar alt üst olmuştu. Sadece uçuşun ertelenmesi değildi sorun. Ülkeye negatif sonuçla girseler dahi bütün yolcuların bir hafta karantinada kalması koşulu vardı. Bununla ilgili otel rezervasyonunuz yoksa yine uçağa binemiyorsun. Tabi bunların faturası hep yolculara çıkıyordu. Yoğun bir uğraş sonucu hem uçak hem otel rezervasyonuna uyumlu tarihi ancak iki ay sonrasına yani Ağustos sonrasına denkleştirildi. İş yerleri de bu zorunlu gecikme konusunda anlayış gösterdi ve Antalya’da kalış süreleri 2 ay daha uzamış oldu.

Devamı için tıklayın “O NE YAZDI ÖYLE / 4”

O NE YAZDI ÖYLE / 3

Anlatacağım o ki bu yaz bizim için çok farklı ve çok özel geçti. Tabi bu arada keyfimizi kaçıran, bize sıkıntı veren durumlar yaşanmadı mı? Elbette yaşandı. Bunlardan bahsetmez isek hayata tek yanlı bakmış oluruz. O bakımdan serinin bu bölümünü bu gelişmelere ayırdım. Sırası ile girelim söze bakalım.

Hong Kong’ta çalışan yabancılar -elbette Hong Kong’lular için de aynı durum geçerli- iş yoğunluğu sebebi ile birçoğu ev işlerini görmek ve gereğinde çocuklarına bakmak için bir yardımcı çalıştırıyorlar. Bu işlerde -Endonezyalılar da olmakla birlikte- daha çok Filipinlileri görüyoruz. Bu durum orada iyice kurumsallaşmış diyebiliriz. Çalıştırılacak kişi ile ücret ve diğer çalışma koşullarının belirtildiği bir sözleşme yapılıyor ve bu sözleşme ilgili makamlara gönderilerek oturma izni alınıyor. Her evde genelde kapısı mutfağa açılan bir kapsül oda bu personel için düşünülmüş. Bazı apartmanlarda mutfaktan ayrı bir çıkış ile ayrı merdiven ve asansör kullanma modelleri de geliştirilmiş. Belli bir mesaiye göre çalışan haftalık ve yıllık izinlerini kullanan bu personelin haftalık izninde bile olsa geceyi dışarıda geçirmesi yasak.

Devamı için tıklayın “O NE YAZDI ÖYLE / 3”

O NE YAZDI ÖYLE / 2

Torunlarımla vakit geçirirken bazan içimde yaşadığım duygular ile ilgili sorgular buluyorum kendimi. Geçmişe dönüp değerlendirme yaptığımda torunları ile olan ilişkiyi çocuklarımızla olan ilişki ile kıyasladığımızda torunları özel yapan ne olabilirdi? Çocuklarımızla geçirdiğimiz vakitlerin ne kadarı onlara adanmış vakitlerdi? Onları beslemek, büyütmek, giydirmek, uyutmak, banyo yaptırmak, okul ihtiyaçlarını gidermek gibi işler hayatımızın ve enerjimizin büyük bir bölümünü almış olsa da bunlar çocuğa ayrılmış bir zaman olarak kabul edilebilir mi? İşte torunlarla olan ilişkilerde işin o kısımları başkalarına ait olduğu için geçirilen zaman daha sade ve sahiciydi.

Bir önceki yazıda adı çok geçen Suzi ve kedi kızımı da tanımanızı isterim. Geçtiğimiz yıl küçük oğlum da Hong Kong’a gidince birkaç yıldan beri kendilerinin besledikleri kediyi bize verdiler. Dişi olduğu için “Kızım” adını verdikleri kedi o günden bu yana bizim ailemizin bir parçası olmuştur. Önceleri biraz mesafeli başlayan ilişkimiz sonraları iyice yoluna girdi. Artık biz onsuz o bizsiz olamıyor. Bu arada kedilerle ilgili yeni yeni şeyler öğreniyorduk. Bazen televizyon seyrederken kucağımıza gelip kıvrılıyor, okşanmasına izin veriyor. Bir ara aklına bir şey gelip fırlayıp gidiyor. Biz kucağımıza alıp sevmek istediğimizde kesinlikle kaçıyor ve bizlere adeta “Beni ancak ben izin verdiğim zaman sevebilirsiniz” mesajı veriyordu. Saklanma konusunda da çok becerikliydi kızımız. Küçücük evde bazen saatlerce arayıp bulamadığımız oluyordu. İşte Torunumuz Ada da kedimiz ile geçirdiğimiz maceralara dinlemeye bayılıyordu.

Devamı için tıklayın “O NE YAZDI ÖYLE / 2”

O NE YAZDI ÖYLE / 1

2022 yılına girdiğimizde iki yıldan fazla tüm dünyayı etkisi altına almış olan Covid-19 belası insanlığın korkulu rüyası olmaya devam ediyordu. Dünyada altı milyondan fazla, ülkemizde de yüz bine yakın can kaybı yaşandı. Hastalık ise adeta bütün insanlarla alay edercesine Alfa, beta, gama, delta, omikron gibi varyantlarla varlığını sürdürmeye devam ediyordu. Bu süre boyunca birçok alışkanlıklar değişmiş, birçok şeylerden vazgeçilmiş veya ertelenmişti. Bütün bunlara rağmen toplum yavaş yavaş eski rehavetine dönmeye başladı. Birçok insan aşılarını yaptırmış olmasına güvenerek ipin ucunu iyice salmaya başladı. Fakat biz hala az sayıda da olsa endişeli grupta yer alıyorduk. Maske, mesafe ve hijyen adeta bize yapışıp kalmıştı. Ne uzaklarda olan sevgili çocuklarımıza gitme planı yapabiliyorduk ne de onların gelme ümidini vardı. 2 yıldan fazla görmediğimiz torunumuz ile sadece görüntülü görüşme şansımızdı tek tesellimiz.

Tam bu belirsizlik ve bunalmışlık dönemi içinde Hong Kong’daki büyük oğlumuz Dinçer’den Türkiye’ye bir süreliğine geleceklerini, şirketlerinin Covid tedbirleri kapsamında evlerinden çalışmaya izin verdiklerini, Antalya’da hem kalmak hem ofis gibi kullanmak için ev kiraladıklarını bildiren haberini alınca günlerdir, aylardır yapamadığımız plan kendiliğinden oluvermişti. Şubat ayı itibarı ile (2+3) 5. aşımızı da yaptırmış olarak yolculuğa hazırdık. Martın ilk günlerinde Antalya’daki evimize ulaştık. Oğlumuzun kiraladığı ev de bize 500 m. kadar yakınlıkta idi. Ancak onlar henüz gelmemişti. Bir süre sonra onlar da geldi gelmesine ama vuslat hemen gerçekleşmedi tabii ki. Bizim hassasiyetimizden aşağı olmayan çocuklarımızın hassasiyeti ile birkaç gün daha bekleyip herhangi bir hastalık belirtisi olmaması durumunda fiziksel olarak da kavuşmayı planladık.

Devamı için tıklayın “O NE YAZDI ÖYLE / 1”

GİDİŞAT / 2

Dilimize birçok benzetme ya da anlatım için kullanılan “Doğan görünümlü şahin” şeklinde bir kavram var. Göründüğünden farklı durumları anlatmak için kullanılıyor çokça. Bu sıralarda sosyal medyada sıkça rastladığımız bir görüntüyü görünce bu yukarıdaki cümleyi hatırladım birden. Bu cümleden hareketle “Din adamı görünümlü…” diye başladım ama sonunu getiremedim ve gerisini yani noktalı yerleri artık sizlerin takdirine bıraktım.

Ankara’daki bir camide imam olduğu da belirtilen bu kişinin servis edilen videolarında neler yok ki. Yıllardır dinde zorlama yoktur diye bildiğimiz cümle, dinde zorlama vardır şekline dönüştürülmüş. Oruç tutmamanın cezası sopalama olarak işaret edilmiş, hilafet makamının getirileceği ifade edilmiş. Bir ara da kadınlara fena takmış. Saçını, başını, eteğini de geçmiş seviyeyi et pazarı ve kasap dükkânı düzeyine indirmiş. Geçenlerde de sanatçılara takmış kafayı.

Devamı için tıklayın “GİDİŞAT / 2”

GİDİŞAT / 1

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Akademide subay ve astsubay öğrencilerinin mezuniyet törenlerinde yaptığı konuşmada “… Görevinize çıkarken abdestli ve Ayet-el Kürsi ile çıkın…“ şeklinde tavsiyelerde bulunmuş. Her biri en az 20-25 yaşında yetişkin olan bu gençlerde bu nasıl bir karşılık bulmuştur bilemem. Böyle bir tavsiye beni yine çok çok yıllar öncesine götürdü.

Henüz ilkokula ya da orta okula giderken, yada sınavlara hazırlanırken analarımız en samimi ve masum duygular içinde “Aman evladım yatmadan önce üç kulhü bir elham oku. Ayet-el Kürsi’yi de unutma. Sınav salonuna -ya da dersliğe- sağ ayağınla gir. Cevaplara başlamadan önce besmele çek.” şeklinde tavsiyeleri olurdu. Bizler de biraz kendi gayretlerimiz, biraz da bu tavsiyelerin telkin gücü ile bir şeyler yapmaya çalışıyorduk. Ailede bu tur telkin ve tavsiyelerle başlayan inanç ve değerler sistem aktarımı zaman içinde okullarda öğrendiklerimizle, yaptığımız gözlem ve araştırmalarla belli bir noktaya geldi. Belli bir dönemden sonra da dışarıdan yapılan öneri buyruk ve direktiflerin pek kıymeti harbiyesinin olmadığını anlamaya başladık. Hatta bunların zaman zaman ters tepe bilme ihtimali bile mevcut.

Devamı için tıklayın “GİDİŞAT / 1”