İsviçre’ye gidiş dönüş biletlerimiz arasında on günlük bir zaman olduğunu öğrenince biletleri alan oğluma “Bu kadar uzun süre orada nasıl kalacağız? İsviçre dediğin ne kadar bir memleket, sen de iştesin dil bilmediğin ülkede bu kadar süre ne işimiz var?” biçiminde yakınmalarımız olmuştu. Dilimizde eskilerin “Sayılı gün değil mi, gelir geçer” dediği gibi gerçekten on gün göz açıp kapayıncaya kadar geçiverdi. Ziyaretimizin son günlerinde neredeyse kendimizi oralı hissetmeye bile başlamıştık. Ayrılık günü gelip çattığında oğlum bizi sabahın ilk ışıklarının belirdiği saatlerde Cenevre hava alanından uğurladı.Uçakta karlı dağları ve yemyeşil toprakları ile İsviçre’yi gerilerde bırakırken, yıllar önce yatılı okullarda okuduğumuzda yaşadığım burukluğa benzer duygular içimi kaplıyordu. İstanbul Atatürk Hava Limanı bizi tekrar kendi dünyamıza geri döndürdü.
Hayatımızın farklı yaşanmış bu on günü için öncelikle oğluma, daha sonra birlikte kaldığı arkadaşı Bahri’ye, yine nazik davetimiz kabul edip memleket yemekleri ile hasret giderdiğimiz, ayrıca kendilerini tanımaktan keyif aldığım Osman, Alen ve Kirkor’a da yürekten teşekkürlerimi tekrarlamak isterim. Bu arada bize kısa zamanda güzel yerler görme konusunda hizmetimize verdiği arabası nedeni ile Osman’ın artı bir teşekkürü hak ettiğini de düşünüyorum.
Hepiniz sağ olun var olun çocuklar.