ŞANGAY GÜNLERİ / FUYOU ROAD CAMİİ’NDE CUMA NAMAZI

Geçtiğimiz haftalarda Ramazan bayramını namazını evimizin yakınındaki bir camide kıldığımızı blogumuzu okuyanlar hatırlayacaktır. Bu defa da Yu Yuan Garden tarafında geçen yıldan da hatırladığım Fuyou Road camiine Cuma namazı için tekrar gitmeyi düşündüm. Cuma çıkışı da etraftaki alışveriş yerlerinden bir şeyler almak vardı planımızda. Sözünü ettiğim cami 1600 metrekarelik bir alanda yapılmış olan ve geleneksel Çin mimarisinin özelliklerini yansıtan Şangay’ın en büyük ve aktif camilerinde yer alıyor. 1870 yılında Qing hanedanı tarafından inşa edilmiş olup kadınlar ve erkekler için ayrı bölümleri içermektedir. 1989 yılından itibaren de halk tarafından daha etkin olarak kullanıldığı bilgisine ulaştık.

ŞANGAY GÜNLERİ /  FUYOU ROAD CAMİİ'NDE CUMA NAMAZI

Cuma namazını kılarken ister istemez ülkemizdeki ile karşılaştırmasını yapmak durumunda kalıyor insan. Temel olarak çok farklı olmamakla birlikte detayda bizden farklı bazı ayrıntılar dikkatimi çekti. Burada Cuma namazı vakti geldiğinde önce ortaya konan bir konuşma kürsüsünden beyaz takkeli ve beyaz cübbeli yetkili bir kişi yaklaşık yarım saatlik Çince dini içerikli olduğunu tahmin ettiğim bir konuşma yaptı. Daha sonra o kürsü kenara çekilerek herkes bilindiği üzere Cuma namazının ilk sünnetini kıldı. İç ezan okunduktan sonra daha önce cemaate kürsüde konuşmayı yapanın dışında, başının da başka biçimde bağladığı dikkatimi çeken imam bir basamak kadar yüksekçe bir yere çıkıp, başında yumruk kadar topuzu olan parlak, bükümlü bir değneği koltuğunun altında tutarak yarı Arapça yarı Çince cuma hutbesini okudu. Daha sonra değneğini yerine bırakıp okunan kametin ardından farz namazını kıldırmak üzere cemaatin başına geçti. Bu bölümde bizde “Allahüekber” olarak söylenen sözcüklerin “Allahüekaber” biçiminde telaffuz edilmesinin dışında farklı bir şey yoktu.

ŞANGAY GÜNLERİ /  FUYOU ROAD CAMİİ'NDE CUMA NAMAZI

Cami içinde bizimkilerde olduğu gibi minber, minare gibi kısımların oluşturulmamış olduğu da dikkatimi çeken diğer bir husustu. Namaz çıkışı gelenek ya da bir kişinin hayır etkinliğini olduğunu düşündüğüm bir tas etli çorba ve bir dilim uygur ekmeğinden ibaret ikramı da kabul ettikten sonra camiden ayrıldım.

PEKİN GÜNLERİ / ŞANGAY’A DÖNÜŞ

Pekin ziyareti için yaptığımız program 13 Eylül Salı günü akşamı sona eriyordu. Akşam yemeğini bir alışveriş merkezindeki Pizza salonunda yedikten sonra kiraladığımız şoför aracı ile bizi saat 19.15 de daha önceden sözleştiğimiz noktadan alarak Şangay’a gideceğimiz tren istasyonuna bıraktı.

Bizi iki gün boyunca gezdiren ve adı Sun Qian olan Çinli şoför son derce samimi, saygılı ve sempatik biri idi. Bildiği birkaç kelime ingilizce sözcük ve oğlumun biraz bildiği çince ile bütün gezi saatleri boyunca çok hoş bir sohbet ortamı gelişti. Son derece öğrenmeye yatkın ve istekli biri olduğundan merhaba, hoşçakal, elveda gibi birkaç türkçe sözcüğü de onun literatürüne ekledik. Ayrılırken sadece işini ücret karşılığı yapan birinden değil eski bir dosttan ayrılır gibi duygular yaşadık.

Şangay ile Pekin arasında hızlı tren, çok hızlı tren, normal tren gibi birkaç çeşit tren çalıştığını öğrendim. Bizim biletlerimiz normal trenin yataklı bölümü idi. Bu trenlerin türlerine ve içindeki bölümlerine göre farklı fiyarları var. Bizim normal trende yataklı bölümün  kişi başı 600-700 RBM arası bir ücreti olduğunu öğrendik. Biz ve çocuklarımız dört kişi olarak  dört kişilik bir kompartmana yerleştik. Tren 20.58 de yani tam saatinde kalktı. Kompartmanda herkes için televizyon, aydınlatma lambası gibi teknik donanımlar mevcuttu. Trende bilet kontrolünden yemek servisine hemen tüm işler genç ve güzel giyimli bayan elemanlar tarafından yapılıyordu. Bir ara “Acaba makinistler de bayan mıdır?” diye bir düşünce de aklımızdan geçti.

Trenin hareket saatindan hemen sonra günün yorgunluğunun da etkisi ile hepimiz beyaz çarşaflı ve örtülü yataklarımıza yattık. 1200 kilometreden fazla yolda sanırım bir yerde birkaç dakikalığına durduktan sonra trenimiz bizi 12 saate yakın bir zamanda Şangaya getirmiş oldu. Çok az duyulan tren tekerleklerinin tıkırtıları adeta bize ninni gibi gelmiş ve tüm geceyi nerdeyse uyuyarak geçirmiştik. Sabah 08.30 sıralarında Şangaya geldiğimizde bizi sıcak bir gün karşıladı. Çocuklarla birlikte evde bir kahvaltı yaptıktan sonra onlar işlerine, ben de gezi izlenimlerini yazmak üzere bilgisayarın başına geçtim.

PEKİN GÜNLERİ / NIUJIE CAMİİ

Gerek Şangay’da ve gerekse Pekin’de kral mezarları, bahçeleri, tapınakları gezerken bir de burada çok eski ve tarihi değeri de çok olan bir caminin varlığını da duyunca kısa  ziyaret programımıza burasını da dahil ettik. Caminin bulunduğu bölgeye geldiğimizde buradaki insanların, yapıların, işyerlerinin, görüntülerinden burada müslümanların yaşadığı  hemen farkediliyordu. Ziyaret ettiğimiz ve bin yıldan fazla geçmişi olan Niujie Camii’nin inşaatına  996 yılında Nasuriddin isimli bir Arap tarafından başlandığı, ayrıca 1068 ve 1077 arasında bizim düşündüğümüz manada ve görüntüde olmamakla birlikte caminin bütünü ile uyum sağlayacak şekilde bir minare ilavesi yapıldığı, 1496 yılında da yapılan düzenlemelerle bugünkü görüntüsüne kavuşuğu bilgisine ulaştık.

10.000 metrekarelik bir alanda yer alan cami ve müştemilatı inşaatında daha çok Çin mimarisinin ağırlığı dikkat çekiyor. Ancak cami içi mimarisinde islami motifleri hissetmek mümkün. 1922 yılında yapının genel karakteri bozulmadan buraya kadınların ibadeti için de ayrı bir bölümün eklendiğini öğrendik. Cami ziyaretinde diğer tüm müzelerde olduğu gibi “tikıt” denen bilet kesecekleri sırada biz “Müslüman, Türk, İstanbul” sözcüklerini söyledikten sonra bize biletsiz ziyaret etme ayrıcalığını da gösterdiler.10.000 den fazla müslümanın ikamet etiği Xuanwu bölgesinde yer alan cami 1949 yılından beri dört kez restore edilerek kültürel miras olarak kabul edilmiş ve devlet koruması altına alınmış bulunmaktadır.

PEKİN GÜNLERİ / İMPARATOR YAZLIĞI

İngilizce  adı  “Summer Palace” olarak geçen bu mekanın Çin İmparatorları tarafından yazlık ve dinlenme beldesi olarak kullanıldığı belirtiliyor. Oldukça büyükçe ve bol kıvrımlı bir göl etrafındaki bu  yapılar topluluğu  Pekin’in kuzeybatı istikametinde yer almaktadır. Kiraladığımız araç ile yaklaşık bir saatlik bir yolculuktan sonra ulaştığımız bu coğrafya parçasının  gerçekten görülmeye değer bir güzellik olduğunu itiraf etmeliyim.

2,9 kilometrekarekarelik bir alan içersine yerleşmiş olan bu eşşiz beldenin ¾ su ve göl biçimindedir. Kara parçasının 60 metrelik tek ve en yüksek yerinde İmparatorun en görkemli yapısı yer almaktadır. Bu muteşem eserle birlikte gölün çevresinde bu büyüleyici güzelliği bütünleyen ve coğrafya ile uyum halinde birçok farklı yapı bulunmaktadır.

Bünyesinde barındırdığı koridorlar, köprüler ve bronz heykeller ile turislerin çok ilgisini çeken eser olarak kabul edilmektedir. Çin’in bahçe tasarımcılığı konusunda başyapıt niteliğinde kabul edilen bu yapılar topluluğu 1968 yılında Unesco tarafından korunması gerekli olan Dünya mirası listesine alınmış bulunmaktadır.

PEKİN GÜNLERİ / CENNET TAPINAĞI (TEMPLE OF HEAVEN)

Pekin’de görülmesi gereken önemli yerlerden biri de Cennet Tapınağı olarak bilinen ve Pekin’in de adeta simgesi olarak kabul edilen mekandır. Ming Hanedanı’ndan olan Çin İmparatoru Yongle zamanında 1420li yıllarda inşa edildiği belirtilmektedir. Tapınak Ming ve Qing mimari sanatının özelliklerini aksettirmektedir. Nanjing’teki eski pratiklere bağlı kalınarak yapılmış olan tapınağın sınırları kuzeyde küresel, güneyde ise kare biçiminde bir görüntüye sahip bulunmaktadır. Bu o zamanki inanışa göre cennetin dairesel, dünyanında karesel bir karakteri olduğu kabulüne dayanmaktadır.

Yaklaşık 273 hektarlık alanın 1/100 üzerine ana binaların inşe edildiği, her binanın kendine özgü bir anlamı ve karakteristiği bulunduğu edindiğim bilgiler arasındadır. Zamanında insanların bu tapınakta cennete kurbanlar sunduğu da belirtilmektedir. Ayrıca burası Beijing şehrinin güneydoğusunda yer alan bir antik bahçe olarak kabul edilmekte; binlerce ağaç, altın renkli çatılar, onlarca oyma trabzan işlemeleri tapınağı süslemektedir.

Çok geniş  mekanda yer alan tapınağın bahçesinin sadece ziyaret için değil, bir çok Çinli için geleneksel ve çağdaş müzik eşliğinde dans yapabilecekleri yer olarak da  kullanıldığına tanık olduk. Ayrıca bazı basit ama ilginç oyun araçlarının bizzat oynayarak ve oynatarak pazarlandığı bir bir mekan olarak da değerlendirildiği de gözümüzden kaçmadı.

PEKİN GÜNLERİ / İMPARATOR MEZARLARI (MING TOMBS)

Üç günlük kısa Pekin ziyaretimizde bir uğrak yerimiz de 13 Çin İmparatorunun mezarlarının bulunduğu mekan oldu. 40 kilometrekarelik bir alanda yerleşmiş olan bu yapılar topluluğu başkent Pekin’in 50 kilometre kuzeyinde yer almaktadır. Bu özel yer  Ming Hanedanın İmparatoru Yongle tarafından Fengshui prensiplerine göre seçilmiş bulunmaktatdır. Seçilen bu yerin kötü ruhlardan ve şeytani rüzgarlardan arındırdığı düşünülüyormuş. Yongle aynı zamanda başkenti Nanjing’den Bejing’e (Pekin) taşımış olan imparator olup yeni başkenti geliştiren kişi olarak da tanınmaktadır.

Bilindiği gibi Yongle Yasak Şehir’in (Forbidden City) inşaatını da gerçekleştiren imparatordur. Bu inşaat tamamlandıktan sonra bu mekanda kendi mezar yerini seçerek mozelesini de oluşturmuştur. Bu mezarlar topluluğundan şu anda sadece 3 tanesi ziyarete açık bulunmaktadır. Hanedanlığın kendini asarak intihar eden son imparatoru için de olayın durumu ile ilişkili olsa gerek diğerlerinden küçük bir mezar hazırlandığı dikkat çekmektedir.

Çok geniş alanı kapsayan bu mezar komleksine üç kırmızı boyalı kemerden giriliyor. Mezarların sadece yer üstündeki yapılardan ibaret olmadığını, yer altının metrelerce derinliklerinde son derece görkemli ve hayanlık verici mimari yapılar meydana  getirildiğini görmekteyiz.

Buralarda ki ziyaretlerde dikkatimizi çeken bir hususda özellikle yer altındaki imparator mozolelerinin içi ve etrafının ziyaretçilerin attığı paralarla doldurulmuş olmasıdır. Bu durum ziyaretçilerin hala bazı konularda belli inançlarının  olabileceği tahminine götürdü bizi.

PEKİN GÜNLERİ / BÜYÜK ÇİN SEDDİ

Kaldığımız otelden kiraladığımız araçla Pekin’e yaklaşık 100 kilometre kadar uzaklıktaki Çin seddinin eteklerine varmamız birbuçuk saati buldu. Oldukça sarp dağlıklara inşa edildiğinden belli bir noktaya kadar araçla geldikten sonra bu harika yapı ile buluşmak için iki güzergaha düzenlenmiş teleferikleri kullanılması gerekiyor. En isabetli olanı bizim de tercih ettiğimiz gibi kapalı teleferik ile 14. Kuleye çıkıp bir kaç kilometre sedler üzerinde yürüdükten sonra 5 numaralı açık teleferikle dönüş yapmak olduğunu söyleyebiliriz. Aksi halde daha fazla yokuş tırmanarak çok daha fazla terlemek gibi bir sonuçla karşılaşılabilirsiniz. Biz de bir kaç saatlik yürüyüşümüzde biraz terledik ve yorulduk ama doğrusu bu muhteşem yapıyı görmek her şeye değerdi.

Çin’in kuzey batısında bulunan ve doğal bağlantıları ile birlikte uzunluğu 8851 kilometreyi bulan bu setlerin yapımına M.Ö. 5. Yüzyıldan itibaren başlanmış ve kademeli olarak bir çok Çin hükümdarı tarafından devam edilmiş ve inşaatlar M.S. 17.yüzyıla kadar sürdürülmüştür. Yapılış amacı  kuzeyden başta Türkler olmak üzere değişik göçebe grupların saldırısından Çin’i korumak olarak açıklansa da bir kısım tarihçiler de yıkılan beyliklerin esir düşen yöneticilerini sürgün ederek çalıştırmak, ülkeden kaçışları önlemek, içeriye ve dışarıya ülkenin tek ve güçlü bir yönetime sahip olduğu mesajını vermek amacı ile bu setlerin yapıldığını ileri sürmektedir. Çin mimarisinin gelmiş geçmiş en büyük savunma tasarısı olarak adı geçen bu yapı bütünlüğü dünyanın yedi harikasından biri olarak da kabul edilmektedir.

Seddin her yeri yaklaşık 7-10 metre yüksekliğinde iki geniş duvarla örülmüş durumdadır. İki duvar arasında gerektiğinde at arabası da geçebilmesi için 6-7 metre genişlik vardır. Sedler boyunca 200 metrede bir gözetleme kulesi ve 9 kilometrede bir de fener kulesi  bulunmaktadır. Duvarlar boyunca siperlik ve okçu delikleri mevcuttur. Çin sedleri inşaatı en uzun süren ve en fazla insan çalıştırılan yapı özelliğini de taşımaktadır. M.S. 555 yılında 500 kilometrelik bölümde 1.800.000 kişi çalıştırıldığı belirtilmektedir. Çin sedlerinin büyüklüğü ile ilgili olarak 18. ve 19.yıllarda uzaydan, hatta aydan görüldüğü iddaları ileri sürülmüş ancak bunu hiç bir astronot doğrulamamıştır.

Yukarıda belirttiğim gibi biz bu muhteşem güzelliği yaşadıktan sonra aracımıza binmek üzere  4 numaralı kuleden teleferikle aşağıya indik. Ancak iniş için bir başka seçeneğin olduğunu da eklemeliyim. Eğer daha fazla heyecan aranıyorsa tek kişinin bir kızağa binerek oluştulmuş özel bir kanal içinden zigzaglarla dolu birkaç kilometre yolu tercih etmesi de mümkün.

PEKİN GÜNLERİ / TIANANMEN MEYDANI’NDAN YASAK ŞEHİR’E DOĞRU

Kaldığımız Novotel’in önündeki geniş caddeden (Chongwenmen Xi Dajie) Tiananmen Meydanı’na doğru ilerlerken Pekin şehrinin “Şangay daha kalabalık, daha ışıltılı, daha kıpır kıpır olabilir ama yine de en büyük benim” mesajını alıyorsunuz. Meydana yaklaştığınızda milyonların bile zor doldurabileceği geniş bir alanı doğusu ben ilk defa görüyordum. Meydanda eski şehrin birçok giriş kapısından biri olan tarihi bir yapı, Mao evi yada anıtı ilk görecekleriniz arasında olacak diyebilirim. Zaten Pekin’de daha fazla bayrak, daha fazla kızıl yıldız ve daha fazla Mao görmek mümkün. Şangay’da daha çok paraların üstünde görmeye alıştığım Mao’nun resmine Pekin’de duvarlarda, meydanlarda, t-shirt’larda, şapkalarda, her türlü hediyelik eşyalarda bir figür olarak rastlayabilirsiniz. Meydanın ya da meydandaki kalabalığın neler yaşadığını ya da neler hissettiklerini bir başka bahara bırakıp biz meydanın sonundaki geniş caddeyi geçerek son imparator filminin bizlerde bıraktığı izlerle de bütünleştirerek yönümüzü Yasak Şehir’e (Forbidden City) çevirelim diyorum.

Yasak Şehir’den Çinde Ming hanedanlığından Qing hanedanlığına kadar olan yaklaşık 500 yıllık süre Çin İmparatorlarına ev sahipliği yapmış olan mekan olarak bahsediliyor. 1406 ve 1420 arasında inşa edilen ve inşaatında 200.000 işçinin çalıştığı  mekan 72 hektarlık bir alanı kapsamakta ve etrafı da  8 metrelik duvarlarla çevrelenmiş.   Çevre duvarlarının dibinde de 6 metre derinliğinde ve 50 metre genişliğinde içleri su dolu hendekler bulunmaktadır. Kompleks bütünlüğü içinde 980 yapı ve dokuz bine yakın odanın bulunduğu belirtilmektedir. Yasak şehrin içinde büyük yeşil alanlar ve çiçek bahçeleri de bulunmaktadır. Bahçede yaşları 100 ile 300 arasında değişen birçok ağaç ve bitki vardır.

Şehrin “yasak” ismi imparatorun izni olmadan kimsenin saraya girememesi ve sarayı terkedememesi gerçeğini hatırlatmak içindir. Yasak Şehir’e imparatorun eşleri ile imparator ailesine hizmet eden ve iğdiş edilmiş hadım ağalarından başakasının giremediği belirtilmektedir. Çin sanat ve mimarisinin çok özel ve önemli örneklerinden olan bu yapılar bütününde koruma ve restorasyon çalışmaları sistematik olarak sürdürülmekte ve yapılar da bir müze olarak ziyaretçilerin beğenisine sunulmaktadır.

Yasak Şehir’de elektrik olmadığı için ziyaretler belli saatlerde sona erdiriliyor. Biz de oradan ayrıldıktan sonra Pekin’in bir başka caddesinden yürüyerek otelimize gittik. Şangay’da, özellikle de Pekin’de bu caddede yürürken en çok dikkatimizi çeken şey adeta adım başı diyebileceğimiz sıklıkta umumi tuvalet tabelasına rastlamamızdı. “Puplic Toilet” yazan levhaların bu kadar sık olması doğrusu beni hayrete düşürdü. Bu tuvaletlerin oldukça temiz ve ücretsiz olmasına da hayli şaşırdım.

ŞANGAY GÜNLERİ / PEKİN’E YOLCULUK

Şangay’daki günlerimiz geçerken çocuklarımız bize “Size bir de Beijing’i gösterelim” dediklerinde  Beijing’in bizim kırk yıldan beri Çin’in başkenti olan Pekin şehri olduğunu da öğrenmiş olduk. Biraz daha dikkat edince bizde jilet, jandarma gibi çok sınırlı sayıda sözcükte kullanılan “J” sesinin burada Beijing, Nanjing, Caojiadu, Xujiahui, Ruijin gibi öncelikle yer ve yöre adlarında sıklıkla kullanıldığını gördüm. Fakat ben yine de yazılarımda daha çok bizim bildiğimiz “Pekin” sözcüğünü kullanmaya devam edeceğim.

Daha önceden çocuklarımızın yaptığı organizasyon doğrultusunda 11 Eylül Pazar günü saat 09.00’da Şangay’dan Pekin’e kalkacak uçağa binmek üzere sabah saat 07.00’da evden ayrıldık. Şangay’ın diğer hava alanı olan Hongqiao’dan kalkacak olan uçakta diğer formaliteleri tamamladıktan sonra 08.45’te yerimizi almıştık. Uçağımız tam belirtilen saatte kalktı. Doğu Çin Havayolları (China Eastern Airlines) ile yaptığımız yolculuk her ne kadar THY ile kıyaslanmasa da iyi geçti sayılır. Yemek olarak sunulan pirinç çorbası, bambu salatası, sardalyalı yumurta, karpuz ve menşeini öğrendikten sonra köftelerini de yedik. İçimden “Yavaş yavaş çin yemeklerine alışıyor muyum yoksa” diye bir düşünce de geçmedi de değil hani.

İki saatten daha kısa bir süre uçtuktan sonra Pekin Havaalanı’na indik. Oradan bir taksiye atlayarak 30 kilometre kadar bir yol aldıktan sonra rezervasyon yaptırdığımız otele geldik. İki gece konaklayacağımız otelin kaç yıldızlı olduğunu pek anlayamadım ama biz konforundan ve hizmet kalitesinden memnun olarak ayrıldık.

Her zaman aynı olmamakla birlikte fikir vermesi açısından Şangayda Pekine uçak bileti için yaklaşık kişi başına 650RMB, bizim kaldığımız standartta ve kayıtlarda Novotel olarakgeçen bir otel için gecelik kişi başına ekstralar dışında 400-500 RMB, hava alanından 30 kilometrelik bir mesafe için de taksiye 70-80 RMB ödemeniz gerekeceği bilgisini bir kenara not etmenizde yarar var derim. Bu arada bizim gibi şehri fazla bilmiyorsanız ve de sınırlı sürede çoğunluğu da şehir dışından kilometrelerce uzaklıkta olan daha fazla yeri gezmek ve görmek istiyorsanız şoförü ile birlikte bir günlük bir taksi kiralamanız daha yararlı olur düşüncesindeyim. Bizim de yaptığımız gibi böyle bir hizmet için günlük sekiz saatlik bir hizmetin karşılığı da yaklaşık 800 RMB civarında olduğunu  hemen eklemeliyim.

ŞANGAY GÜNLERİ / CENTURY PARK ZİYARETİ

Blogumu ve özellikle blogun Şangay ile ilgili bölümünü takip edenler parklar ile yazıların biraz fazla  olduğunu düşünebilirler. Ama her birini diğerine göre daha değişik daha farklı bulunca yazmadan edemiyorum. Bu yazımda bahsedeceğim park  da  “Park diye işte buna derler”  dedirten türde bir yer hani..

Century Park Şangay’ın merkezinde bulunan en büyük ekolojik parklardan biri olarak kabul ediliyor. Bir diğer adı da “tatil parkı” olarak geçiyor. Buraya 2 ve 7 numaralı metro hattı ile ulaşmak mümkün. Büyükçe bir göl etrafına konuşlandırılmış bu yerin planı bir İngiliz şirketi tarafından tasarlanmış. Yerleşim alanı 140 hektardan büyük olan bu alan için bir milyar RMB lik bir yatırım yapıldığı belirtiliyor. Parkın dizayn felsefesi insanoğlu ile doğanın ahenkli bir uyum ve entegrasyonu anlayışına dayanıyor.

Park bütünlüğü içinde halk köyü, ormanlık alan, golf sahası, bonzai bahçesi, yüksek kolonlu çeşme, çiçek saat, lunapark, ve oldukça geniş bir göl yer almaktadır. Ayrıca su üzeri restoranı, sergi alanı, ve market ziyaretçilerin hizmetine sunulmuş durumdadır. Park alanı oldukça geniş olduğu için iki veya dört kişilik olan dört tekerlekli bisikletlereden de –ki biz öyle yaptık- yararlanabilirsiniz. Ya da gölde deniz bisikletlerinin zevkini yaşamak da keyfinize kalmış. Zamanı denk gelirse özel olarak hazırlanan havuzdaki müzikli su ve ses gösterisini de kaçırmamanızı tavsiye ederim.

Tüm bunların ardından inşallah bizim gibi yağmura tutulmazsınız. Ziyaretimiz sonunda park kapısından metro istasyonuna kadar olan 100-200 metrelik yolda tepeden tırnağa bizi ıslatan Şangay yağmuruna tutulduğumuz için bu öneriyi yapıyorum. Şangay’da yazın özellikle bayanların çoğunun niye şemsiye kullandığına da şaşırmayacağız bundan sonra.