1986 yazında Kahramanmaraş’tan tayinimiz çıktığında Gençer henüz bir buçuk yaşına gelmişti ve bundan sonraki yaşamını İstanbul’da sürdürecekti. Kahramanmaraş’ta iken bir müddet annem baktı. Bir ara Nuray ücretsiz izin aldı Böyle idare ettik. İstanbul’da da yine Nuray’ın akrabalarından Güllü adındaki bir kızımız hem Bakırköy’de hafta sonları daktilo-muhasebe kursuna gidiyor hem de Gençer’e ablalık yapıyordu. Ertesi yıl da evimizin yakınındaki Özel Oya Anaokulundan başlamak üzere eğitim dünyasına adımını atmıştı. Gençer oldum olası okullara pek ısınamamıştı . Bu durum genetik miydi yoksa üç yıl devam ettiği anaokulunun verdiği bıkkınlıktan mı kaynaklanıyordu hiçbir zaman anlayamadım. Sabahları evden en son ben ayrıldığım için Gençer’i çoğunlukla Ana okuluna götürmek benim işimdi. Ama gidişimiz tam bir festival olurdu. Evin dış kapısından itibaren “Bir şey unuttum, çişim geldi, şuram ağrıyor gibi engelleme, geciktirme ve oyalama taktiklerini devreye sokardı çoğunlukla. Okula gidildiğinde önce biraz direnir ama en sonunda kapının ötesine geçer ve herkes kendi dünyası ile buluşurdu. İki yıl Özel Oya Anaokuluna bir yıl da saha sonra devam edeceği A.H. Tanpınar İlkokulunun ana sınıfına giderek neredeyse okul öncesi alanında mastırını tamamlamış oldu.
İlkokula başlamadan mütevazi bir sünnet töreni yapmıştık.Ağabeyi 10 yaşlarında olduğu için pelerinli, taçlı, asalı kıyafetleri giyme ve onunla gezmeyi pek istemiyordu. Gençer 6 yaşlarında olduğu için biraz da işin eğlencesindeydi ve rengarenk giysilerle günün keyfini çıkarıyordu. Onun da keyfi iş sona erince kaçmıştı. Ağabeyi daha sabırlı ve dayanıklı olmaya çalışıyor, Gençer ise: ”Çok acıyor,üfleyin., herkes üflesin, madem üflemeyeceksiniz niye kestirdiniz“diye yaygarayı basıyordu.
Anaokulları ve sünnet aşamalarından sonra o da ağabeyinin devam ettiği A.H.Tanpınar İlkokulunda yeni okul hayatına adımını atacaktı
Güllü’nün hakkını ödeyemeyiz walla..
Çok uzaklarda kalan o günleri büyük bir özlem ,sevgi ve hasretle anıyoruz.