HAYRET!…. EĞİTİM UZMAN YARDIMCISIYIM

İlkokul öğretmeni olarak birkaç yıl çalıştıktan sonra her insan gibi içimde biraz daha iyi, biraz daha yüksek, biraz daha tatmin edici olma ile ilgili duyguları hissetmeye başladım. Tabi o yıllarda öğretmen okulunu bitirenlerin üniversite sınavlarına girme hakkı yoktu. Sadece kendi alanındaki yine öğretmen yetiştiren yüksek okullar istikametinde gerçekleştirebiliyorlardı rüyalarını. Doktor, mühendis, avukat olma hayali daha baştan kapanmıştı yani. Ben de bizim için uygun görülen eğitim enstitüsü sınavlarına girmiştim. Girdiğim bölümü bitirdiğimde ya mezun olduğum öğretmen okullarına meslek dersleri öğretmeni, ya da İlköğretim Müfettişi olacaktım.

Okula girdiğimde yatılık kaldırılarak bursluluğa çevrilmişti. Okulu üç yıl burslu olarak okudum. Yaşanan boykotlar nedeni ile 3-5 ay gecikmeli de olsa Kasım 1976 da artık okul bitmişti. “Benim okullarım/Yüksek okul” bölümünde bu durumu daha geniş anlatmıştım sanırım. Ancak okula girerken olmayı istediğimizden daha başka bir sonuç bizi bekliyordu. Benim öncelikle istediğim öğretmen okullarında öğretmenlik işi olmadı çünkü o yıllarda öğretmen okulları kapatılarak yüksek okul haline dönüştürülmeye başlanmıştı. Diğer seçenek olan İlköğretim Müfettişliği de o günkü siyasal konjoktür gereği olmadı. Mümkün olsa belki de bizi hiç atamayacaklardı.   O zamanlar burslar zorunlu hizmet karşılığı veriliyordu. Yani üç yıl burs almışsanız devletin gösterdiği yerde üç yıl çalışma mecburiyetiniz vardı. Burslu olmamız bir yerde bizim atanmamızı da zorunlu kılıyordu. Bunun üzerine bizleri Eğitim Uzman yardımcısı olarak görevlendireceklerini belirttiler. Her ne kadar düşünmediğimiz, istemediğimiz ve kendimizi hazırlamadığımız bir görev de olsa bunu mecburen kabul edecektik. Yine de sağ olsunlar bizi istemediğimiz göreve atama yapanlar en azından istediğimiz yerleri seçme konusunda  anlayış gösterdiler. Ben tercihler arasından Çorlu Lisesini başta ikametime yakın olması sebebiyle kabul ettim. Bir hafta kadar sonra Çorlu Lisesi Eğitim Uzman Yardımcısı olarak tayinim yapılmıştı. 1977 yılının ilk günlerinde Liseye giderek görevime başladım.

uzman

Doğrusunu  söylemek gerekirse mevcut durumum ve yapacağım işle ilgili ben dahil hiç kimse doğru dürüst bir fikir sahibi değildi. Neyin yardımcısı idim? Yardımcısı olacağım uzman  kimdi veya neredeydi? Niye uzman değildim veya ne zaman uzman olacaktım? Bütün bu soruların hiç birine cevap bulamıyordum ve bulamayacaktım. Kendi durumumu ve pozisyonumu kendim bilemedikten sonra başkalarına nasıl anlatacaktım. Görevim şimdiye kadar okullarda görmeye alışık olduğum müdür, müdür yardımcısı, branş öğretmeni,sınıf öğretmeni gibi bildik görevlere benzemiyordu.

yenilise

Önce kendi görevim, sınırlarım ve sorumluluklarımla ilgili dersime iyi çalışmam gerektiğini düşündüm. Bu konuda hayli başarılı olduğumu da söyleyebilirim. Okunması gereken ne varsa okumaya, görüşülmesi gereken ne kadar kişi varsa hepsi ile görüşmeler yaparak oluşturdum kendi dünyamı. Bu konuda Kabataş Lisesindeki Fahri Ünal adındaki aynı görevi yapan arkadaştan çok yararlandığımı açıkça ifade etmek isterim. O sıralarda insanlara da bilgiye de ulaşmak bu günkü kadar kolay değildi. İnternet mucizesinin daha adı bile yoktu. Yorumlama, kıyaslama, tahmin gibi usulleri de kullanarak görevimin muhtevasını ve sınırlarını belirlemiştim. Görevim aşağı yukarı bu günün okullarındaki rehber öğretmen veya psikolojik danışmanların yaptığı veya yapması gereken görev olacaktı. Durumumuzla ilgili henüz bir mevzuat yoktu ama olsun bizde islim hep arkadan gelirdi.

O yıllarda her sınıfın ders programlarında haftada üç saatlik zaman, rehberlik ve eğitsel saatlere ayrılmıştı. İşin mahiyetini yönetici ve öğretmenler de bilmediği için bu saatler her öğretmenin kendi dersindeki eksikleri tamamlamak üzere kullanılıyordu. Önce bu saatlerin amaca uygun kullanılmasına  yönelik planlama yaparak işe başladım. Her öğretmene o ay içinde sorumlu olduğu sınıfta yapacağı çalışmalara ilişkin içinde örnek form,metin, çizelge ve dokümanların bulunduğu bir dosya hazırlıyordum. Biraz yorucu olmakla birlikte öğretmenler de bundan hoşnut kalmıştı. Bu arada haftada sekiz saat de modern mantık ve psikoloji derslerine giriyordum. Bu beni hem öğrencileri tanıma  açısından hem de içimdeki öğretmenlik özlemini tatmin açısından son derece mutlu ediyordu.

öğrenciller1

Ertesi öğretim yılında bizden bir devre sonra mezun birkaç arkadaşın da yanıma ataması yapıldı. Onlarla aynı anlayış içinde çalışmalarımızı sürdürdük. Velilerle de zaman zaman toplantılar yaptık. Okul Aile birliği başkanı bundan çok memnun kaldığını söyleyip “Bunu repete yapalım hocam” deyince yabancı dil öğretmenlerine sorup repetenin ne anlama geldiğini de o sıralar öğrendim. Yöneticiler ve öğretmenlerle de diyalogumuz fena değildi. Doğan sıkıntıların da birçoğu durumumuzla ilgili belirsizlikten kaynaklanıyordu. Müdürümüz Abdullah Uçarer’le yaşadığımız bir durum hala hatırımdadır. Uygulanacak aylık programları ben mumlu kağıda yazıyor ve teksir makinesinden sekreterle birlikte çıkarıyorduk. Sömestr tatilinden birkaç gün önce ben yine daktilo ile mumlu kağıda yazdığım tatil sonrası programlarını teksir makinasından çıkarmak üzere sekretere bırakacağımı bildirdikten sonra “Tatil sonrası görüşmek üzere” hocam deyince müdür biraz şaşkın “Ne tatili Necmi bey siz yıllık izin kullanmanız gerekir o da tatil aylarında 20 gündür” deyince şaşırma sırası bana gelmişti. Gerçi durumumuzla ilgili bir mevzuat yoktu. Ama bildiğim kadarı ile -ki bu bilgiyi de Fahri Ünal’dan almıştım- öğretmenler gibi tatil yapmamız gerekiyordu. Tabi duyuma dayalı bir beyan da müdürü ikna edemezdi .Ben de Tekirdağ Milli Eğitim Müdürünün emektar şeflerinden Recep beyin  de yardımı ile arşivde yarım dosya kağıdına yazılmış olup içinde öğretmenler gibi tatil yaparlar,idari işlerde çalıştırılmazlar,nöbet tutmazlar gibi cümleler olan  kağıtçığı müdüre göstererek tatile çıkma hakkını elde etmiş oldum.

Çorlu’ya her sabah Muratlıdan 7.30 da kalkan İstanbul otobüsü ile geliyordum. Dönüşü de minibüslerle veya aynı otobüsün dönüşü ile yapıyordum. Görünüşte rahatım fena değildi. Bazılarınca belki gıpta ile bakılıyordu. Derse girmek yok, yazılı okumak, ödev vermek yok maaşını al o kadar. Ama yine de yetiştirme yurdunda olduğu gibi içimde çok ağır bir sıkıntı ve boşluk hissediyordum. Tam olarak tarif edebileceğim, belli bir süre sonra sonuçlarını görebileceğim bir iş değildi yaptığım. Öğretmen değildim. İdareci değildim. Memurda değildim. Hem bunlardan biri değildim hem de bunların hepsinden bir parça idim.

İçimdeki çelişki ve çatışmalar l978 Ocağına kadar hep sürdü. Bu arada değişen hükümetler birbirini izliyordu. O zamanı yaşayanlar Demirel’in  birinci MC ve ikinci MC,lerini, Ecevit hükümetlerini, koalisyonları, düşen ve kurulan hükümetleri çok iyi hatırlayacaklardır. Değişen hükümetlerle birlikte değişen karar ve uygulamalar da kaçınılmazdı. Bu değişim sürecinde Milli Eğitim Bakanlığına tekrar İlköğretim Müfettişi alınacağını öğrenince  hiç düşünmeden başvurdum Tabi  başvurular belirtilen  21 ile gitmek koşulu değerlendirilecekti. Bu iller de hemen hepsi Sivas ilinin ötesindeki doğu ve güneydoğu illeri idi. Bu durumu bile bile başvuru yapmamı kimseye açıklayamıyordum. Birçok kişiye göre durduk yerde rahatımı ve kurulmuş düzenimi bozuyordum.Tabi içi beni dışı başkasını yakar deyimi her halde bu gibi durumlar için söylenmişti

2 Thoughts to “HAYRET!…. EĞİTİM UZMAN YARDIMCISIYIM

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *