Eylül 1972 tarihi itibarı ile artık rüyaların ve hayallerin şehri İstanbul’daydım. Henüz görev yapacağım yer nokta olarak belli değildi ama bana göre her yer İstanbul’du. Milli Eğitim Müdürlüğünde bizlerden üç ilçe tercih etmemiz istendi. Bende memleketimize yakın olmasını da dikkate alarak Çatalca, Silivri, Büyük çekmece İlçelerinde görevlendirilmek üzere bir form doldurdum. Daha sonra Beykoz İlçesi, Bozhane köyü İlkokulunda görevlendirildiğimi öğrenince benim tercihimin ya hiç dikkate alınmadığı ya da çok fazla dikkate alındığı-tabi negatif açıdan- kanaatine vardım.
Bozhane, Beykoz ilçesine 25-30 kilometre uzaklıkta bir köydü. Her gün Beykoz’a günde bir sefer yapan biraz eskice de olsa bir otobüsü vardı. Birde Üsküdar-Şile/Ağva seferi yapan otobüs de köye bir kez uğruyordu. Köyün tarifeli ulaşım imkanı o yıllarda bundan ibaretti. Köy orman köyü sayılırdı. Ayrıca hayvancılık da yapılıyordu. Köyün içinden Riva’dan kara denize dökülen Riva deresi geçiyordu.
O zaman bu dere içinden çeşitli büyüklükteki motorlarla Riva’ya kadar gidiliyordu. İlerleyen aylarda derenin serin sularında kürek çekerek nostalji yaşamak özlemiyle eski bir sandal da aldım. Ancak aldığım sandalın fiyatından fazla tamir parası gerektiğini çok sonra anladım. Köy İstanbul içinde adeta bir vaha sayılırdı. Bu özelliğinden ötürü de bazı yerli filmlerin çekimleri burada gerçekleşiyordu. Yine böyle bir çekim sırasında benin sandala talip oldular. Zaten tamir parası yüzünden ben aldığıma pişman olmaya da başlamıştım. Sandalın batması gerektiği şeklinde bir de şartları vardı ki bu haliyle bu iş için biçilmiş kaftandı benim sandal. Neticede sandalı onlara aldığım fiyata sattım. Suya indirdiler. İçine film icabı iki aşığı gözetleyen iki erkek oyuncu oturdu. Onlar bir taraftan kürek çekiyor,sandalda yavaş yavaş su almaya başlıyordu. 30-40 dakika sonra benim sandal artık iyice suya batmıştı. Bu arada güya röntgencilerin hiç farkında değilmiş gibi görüntüleri filme alınıyordu. Neticede hayallerimizle birlikte sandalımırmağın suları arasında kayboldu.
Köyün İlkokul binası gerçekten muhteşemdi. 1930 lu yıllarda Mareşal Fevzi Çakmak tarafından askeri amaçlarla yapıldığını ve daha sonra okul olarak kullanılmaya başlandığını öğrendim. Nihayet doğru dürüst bir okulda belki de bağımsız bir sınıfı okutma imkanına kavuşacaktım. Okulda yönetici ve öğretmenlerle tanıştığımda bu binanın yeni onarımdan geçtiğini ve binada okul ile birlikte bir de yetiştirme yurdunun bulunduğunu öğrendim. Binanın giriş katında ilkokulun derslikleri ile yemekhane bölümü, ikinci katında da yurt kısmı yerleşmişti. Yetiştirme yurtlarını duymuşluğum vardı ama ilk defa bu kadar yakından tanıyacaktım. Kurumda İstanbul’un çeşitli yerlerinden getirilen ve ilköğretim çağındaki korunmaya muhtaç olduğu tespit edilen 80 civarında çocuk da barınıyordu. Yani bu çocuklar kimsesiz ya da parçanmış aile çocukları idi. Onlar için Cavit bey müdür baba, bakıcı kadınlar mukadder anne idi. Oraya birlikte tayin olduğumuz Nusret Durmaz adlı arkadaşımla ikimize Müdür Cavit Yılmaz Yetiştirme Yurdunda çalışmayı önerdi. Bununla ilgili pek tecrübemiz yoktu. Bu görevle birlikte üç öğün yemek yeme ve kaloriferli bir odada kalma avantajlarını da sayınca ikimiz yetiştirme yurdunda çalışmaya başladık.
Görünüşte çalışma ortamımız ve şartlarımız çok iyi idi. Sabah çocuklar bakıcı annelerin yardımıyla hazırlanıyor, bizim nezaretimizde yemekhaneye götürülerek birlikte kahvaltı yaptırılıyor,daha sonra ilkokul bölümüne geçirilerek sınıf öğretmenlerine teslim ediliyordu. Öğle yemeği de öğrencilerle yendikten sonra öğrenciler öğleden sonraki derslerine gidiyor ve akşama kadar onlar okul kısmında iken biz de günlük işlerimizi yapıyorduk. Okul çıkışı grubumuzu teslim alıyor çeşitli sosyal etkinlikler, etüt çalışmaları sürdürülüyor, yatma saati gelince yine bakıcı anneleri yardımı ile yatmalarına nezaret ediliyor ve günler bu minval üzere devam ediyordu. Gerçekten çok rahat bir ortamımız vardı. Durumumuza birçok arkadaş gıpta ile bakıyordu diyebilirim. Gelin görün ki bir süre sonra bende tarifsiz bir sıkıntı başladı. Sıkıntının adını koyamıyordum ama yaşıyordum. Mesleki olarak son derece olumsuz koşullarda çalıştığım ortamlarda bile bu derece sıkıldığımı ve bunaldığımı hiç hatırlamıyordum. Görünürde kötü ve olumsuz olan hiçbir şey yoktu. Adeta yediğimiz önümüzde yemediğimiz ardımızdaydı. İdarecilerle, öğretmen arkadaşlarımla ilişkilerim son derece mükemmeldi. Merdiven altına açtığım fotoğraf atölyesindeki olumlu çalışmalarla birlikte yaptığım diğer çalışmaları herkes takdir ediyordu. Birlikte çalıştığım kişilerden en küçük bir kaygım olmadığı gibi benimle çalışıyor olmaktan çok mutlu olduğunu tekrarlıyordu herkes.
Adını koyamamakla beraber bu mutsuzluğun sorumlusunun, gruptaki öğrencilerin durumlarına karşı çaresiz ve yetersiz kalmamla ilgili olduğunu sezmeye başlamıştım. Ben herhangi bir okulda göreve başlarken okuttuğum sınıfın her türlü gelişmesinden kendimi sorumlu tutmaya alışıktım. Her bir ilerleme beni hem mutlu kılıyor hem de kendime güvenimi arttırıyordu. Fakat burada bunu sağlamakta zorlanıyordum. Öğretmen de olamıyordum ana baba da olamıyordum. Çok yakın olmak da işe yaramıyordu uzak kalman da mümkün değildi. Bir keresinde bir hayırsever yurda çocuklara verilmek üzere yüz çifte yakın ayakkabı bağışlamıştı. Ayakkabıların ambara girişi yapıldı. Öğrencilere dağıtma ile ilgili olarak da yapılacak bir kontrol sonucu ayakkabısı eskiyen öğrencilerden başlamayı uygun görmüştük. Bu en mantıklı uygulama idi. Diğerlerine eskidikçe verecektik. Fakat baktık ki ertesi gün neredeyse çocukların hepsi eskidi, yırtıldı, kayboldu, çalındı gibi nedenlerle ayakkabılarını almak için kapımıza dayandılar. Bizim bilgimiz bu kadarcık bir sonucu bile öngörememişti. Nerelerde yetersiz kaldığımın tahlilini yıllar sonra gerçekten ana baba olduktan sonra daha iyi anlayacaktım.
Bozhane’de yetiştirme yurdunda bir yıldan biraz fazla çalıştıktan sonra bir üst eğitime devam etmek üzere(İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü) görevimden ayrıldım. Buradaki duygu ve izlenimlerimi önceki bölümlerde” benim okullarım yüksek okul” bölümünde açıklamıştım.
Şu sandalı merak ettim, yok mu onunla ilgili bir resim?
e nerede yetersiz kalmismissin?
batan sandalın resmi mi olur?
Batmadan önce de mi çektirmedin şöyle kürek çekerken bir resim?
dedik ya suya girdiği gibi yavaş yavaş su almaya başlamıştı.Bize kısmet olmadı.filmi görürsek bir dün belki tekrar görmek mümkün olur.
Filmin adı neydi?
Bir hatırlasam ama hatırlayamıyorum. Resimde gördüğün Yımaz Köksal,Kudret Aladağ,Turgut Özatay gibi artistler vardı filmde
Artist mi o resimdekiler..
Ben de öğretmen arkadaşların sanıyordum..
http://www.sinematurk.com/kisi/2330/Turgut-%D6zatay
Misal buraya bakınca 1972’de Turgut Özatay’ın 17 film çektiğini görüyoruz..
Aynı siteden diğer artistlerin de aynı sene içinde çevirdikleri filmlere bakıp, ortak oynadıkları filmler bulunabilir..
Kolay gelsin..
1970 bozhane yetiştirme yurduna agaçlı yeştiştirme yurdundan geldim yasamak hissetmek ve görmek lazım arkadaslar benim caım aynı yastıga bas koydugum kardeslerimle 4 yıl braber 5 ci sınıfı bitirdik ordan büyükçekmece yetiştirme yurduna transfer olduk riva deresinin dili olsada konuşsa kimlere arkadaslık yapmıştır o dönemde müdürbaba diye hitap ettigimiz hocamız cavit yılmaz hocayla ilk tanışmamız ve orda yeni bir hayat basladı
Yaklaşık bir yıl çalıştığım Bozhane Yetiştirme Yurdundunun ben de çok ayrı bir yeri vardır.Kurumda bulunan yaklaşık yüz öğrencinin barındığı yurtta Murat,şehmuz ve Cumhur adlı öğrencilerin isimlerini hatırlıyorum. Üzerinden çok zaman geçti.Hem Müdür Babamız Cavit beyi hemde o sıralarda birlikte çalıştığımız Nusret Durmaz öğretmeni vefat ettikleri haberini zaman zaman görüştüğümüz Taner (Akcan) dan almıştım. O günle ve coğrafya gerçekten çok farklıydı….
Merhaba hocam rica etsem bana okulun eski fotoğraflarından gönderebilir misiniz.
Merhabalar. Ben ümit. Kendi öz geçmişimi araştırırken bozhane yetiştirme belgeseli hazırlarken Siz İbrahim cem ‘in yazısını okudum.Çok duygulandım.Ben 1965 doğumluyum.Annem beni babama bırakıp gitmesi üzerine babamın da durum halinde istortacı olması nedeniyle yurda verildim.Önce. Bakırköy,sonra ağaçlı ve Bozhanede 5 yıllik ilkokul öğrenimden sonra ise Çatalca ortaokulu olan yurda sevk ve tabi babaannemin almanya gurbetinden sonra yurdan almasıyle son buldu. Kısaca konuşacak çok şey var. Ben Beykoz.Paşabahçe.Soğuksu mah.lesin de oturuyorum.İlgilenirseniz sizinle anıları hatırlamak ve o dönem deki arkadaşları bulmak da isterim.Saygılarımla…ÜMİT. E mail:den cevap yada fes de genelde ufo meraklısıyım bir şekilde tel:0535 232 88 33 den de ulaşa bilirsin..Haberler sende İbrahim bey..Saygılar.
sevgili hocam merhaba ben murat özbek 1972 de bu yurtta sizinle çok anılarımız oldu 5. sınıftan sonra beni istanbula mevlane kapı yurduna yollamışlardı herşeyi dün gibi hatırlıyorum 0532 691 5821 sevgiler hocam
Sevgili Murat
Bozhane ile ilgili birlikte ve diğer arkadaşlarınla yaşadığım anılar benim hayatımın en keyifli zamanları olarak hatırlanacaktır. Verdiğin telefon numarasından en yakın zamanda görüşmek dileği ile.
SELAM ARKADAŞLAR TANIYANLARINIZ OLURSA YAZIN LÜTFEN…
12 ağustos 1963 kasımpaşada dünyaya gelmişim annemle babam beni 6 aylıkken kasımpaşa çocuk esirgeme kurumuna vermişler,o zamanlar okul müdürü oya annemizmiş hayal meyal hatırlıyorum.okul çağına gelene kadar yani 7 yaşına kadar kasımpaşada kaldım.daha sonra çatalca yetiştirme yurduna gittim orada ilk okul 1 ve 2nci sınıfı okudum,3ncü sınfı okumak için beni ve bazı arkadaşlarımızla birlikte,bozhane köyü (tonguç yetiştirme yurdu)çocuk yetiştirme yurduna geldik.bu yurtta 3.4.5nci sıfları okudum.1974 kıbrıs savaşında okuyordum,daha sonra büyükçekmece (ismail mahir efendi)çocuk yetiştirme yurduna bazı arkaşlarımızla birlikte orta okulu okumak için gittik,74/75 senesinde 1 sene okudum,orta 1nci sınıfta kalınca beni ve arkadaşlarımızla birlikte mevlevihane kapı çocuk yetiştirme yurduna geldik,burada 1975/1983 seneleri arası kaldım.(1980 ihtilalinde yurtta döner sermate atölyesinde 5 sene çalıştım)askere gidene kadar yurtta kaldım,fakat gidecek yerim olmadığı için2 sene fazla kaldım,çünkü devlet baba talimatı gereği kız çocukları 20 yaş.erkek çocukları 18 yaşına kadar kalabilirmiş,allah razı olsun devletten,çünkü beni ve arkadaşlarımı topluma kazandırdığı için.askere yurttan gittim.askerliğimi edirne karaağaçta 20 ay olarak yaptım,şu anda aklıma gelenleri yaza bildim,kafanızı ağrıttığım için hakkınızı helal edin.allaha emnet olunuz,Selamın ALEYKÜM..
herkeze merhaba
bozhane benim ilk yurdumdu o yurtta çok anım var 1.sınıftan 3.sınıfa kadar orda okudum yurt kapanmıştı bizi apar topar çeşitli yurtlara dağittilar ben bozhaneyi son yaşayanlardanım daha sonra bahçelievler yetiştirme yurduna sonrada büyükçekmece ismail mahir efendi yurdunda son buldu hala dün gibi yaşadıklarım bozhaneyle ilgili bi belgesel çok şik olur çoçuklarla çektirdiğiniz resim kaç yılında yapabilecegim bişi varsa yardımcı olurum hocam orda derede yani batan bi omurgalı bi gemi gibi bişi vardı bahsettiğiniz o mu ama sandaldan buyuk baya gemi ye benziyodu hocam
o gemi ye binmek çok isterdik arkadaşlarımla ama yılan balıklarından korkardık taş sektirmece falan oynardık kocaman top sahamız vardı
ha bide zeytin çekirdeklerini toplar mezarlık camii tarafinda yani yurdun ön tarafında taşa zeytinleri sürerek özünü çıkarir çamaşır suyuna bastırıp tesbih yapardık …..
o çamaşır suyu bidonlarından çamaşır makinası yapardık ….
birde gelincik çiçeği çok olurdu bi şişe bulup içene su gelincik şeker koyup bi çubukla döver içeçek yapardık …
5 taş favori oyunumuzdu ….
ah hocam ya beni nerelere götürdün beni oraya annemin ilk biraktığı günü ölene kadar unutamam yurdun girişinde elektrik trafoso verdi 1 ay annemi ağliyarak orda bekledim ki ben 6 yaşındaydım 1975 doğumluyum bu arada 1980 -1981 arası
neyse görüşmek dileğiyle hocam bana e-mail atın serdargundovan@gmail.com
Filmin ismi ACI ZAFER (1972)
https://www.izlesene.com/video/aci-zafer-yilmaz-koksal-deniz-erkanat-1972-77-dk/10303886
59-64 Büyükcekmece i.m.efendi yetistirme yurdu ogrencisiyim.B.Cekmece ilkokulu şu siralar vilayet binasi olmus’yurt artık yikilmiş’yerine otopark yapilmiş.Allah devletimizden razi olsun.Kimseyide anasiz babasiz birakmasin cok zor…