Bende öteden beri zaman zaman çoğu da stres kaynaklı tansiyon yükselmesi olmuştur. Bu durumda ya Nuray bir şeyler yapar ya da elimizdeki tansiyon düşürücü ilaçlardan birini alırız ve bilahare doktora giderdik. Doktor da tansiyon ilacı başlamamız için bir hafta düzenli izleyelim diyor. Bu meret de izlemeye başlayınca yükselmiyor, keyfi geldiği zaman yükseldiği için sonunu getiremiyorduk. Buradayken de, bebek bir aylık olunca artık bana göre iş yok diyerek, Nuray’ı burada bırakıp Tuğçe ile (Mügenin kız kardeşi ve Ada’nın teyzesi) ben de İstanbul’a dönmek için biletimi öne aldırdım. İşte tam o gideceğim gün hatta gideceğimiz saatlere doğru benim tansiyon yine (190/90) tavan yapmasın mı? Çaresiz gidişi iptal ettiler. Müge Tuğçe’yi hava alanına götürürken Dinçer de beni eve yakın bir hastanenin acil servisine götürdü. Kaderde bloğa böyle bir yazı da yazmak varmış ne yapalım.
Gittiğimiz hastane Queen Mary Hospital isimli bir devlet hastanesi. Accident & Emergency yazan bölümden içeri girdik. Görüntü bana yabancı gelmedi. Üç aşağı beş yukarı bizim hastanelerin işleyişine benzer bir sistem. 20-25 kadar kişiyi sıralarını bekler bulduk. Uygulamada önce vezneye gidiyorsunuz belli bir ücret yatırıyorsunuz. Burada sosyal güvenliği olsa da bir miktar katkı payı alıyorlar. Bizim öyle bir şeyimiz olmadığı için bizden daha fazla aldılar. (Sanırım 1000 küsür HKD) Daha sonra bizimle bir hemşire görüştü. Tansiyonumu ölçtü. Forma oğlumun tercümanlığı ile bir şeyler yazdı. Ve bize orta acil anlamına gelen ve üzerinde bir kısım yazılarla 4 sayısının yazdığı bir kâğıt verdi ve çağrılmak için beklememizi söyledi. Kâğıtta orta aciliyetin bekleme süresinin 120 dakika olduğu, iş yoğunluğuna göre bu sürenin uzayıp kısalabileceği yazılıyormuş. Neyse bizde herkes gibi beklemeye başladık.
İsmimiz anons edilince sıramızın geldiğini anladık ve doktorun yanına girdik. Çok genç biriydi doktor. Muhtemelen bizim buradakiler gibi pratisyen hekimdi sanırım. Hemşirenin doldurduğu form önünde olduğu halde bazı sorular sordu. Biz durumumuzu anlattık. Sonra normal kalp göğüs muayenesini yaptı. EKG ve göğüs filmi istedi. Onlar çekilince tekrar çağrıldık. Sonuçta vahim bir şey olmadığını, istersek gidebileceğimizi, ama istersek bu gece burada müşahede altında kalabileceğimizi söyledi. Durumumuzla ilgili ayrıntılı bir raporu hazırlayıp vereceğini belirtti. Buraya kadar genel çerçevede farklı bir şey yok gibi gözüküyor değil mi? Ama ayrıntıları gözlemlediğimde bazı farklar olduğunu fark ettim. Ve durumu bizim kurumlarla karşılaştırdım.
Bir kere hastaların yani hizmet alanların durumu dikkatimi çekti. En yaşlısından kundaktaki bebeğine orada bulunan bütün hastalar sıralarının gelmesini sessiz ve sakince bekliyordu. Hiç birinde ne bir öfke, ne bir taşkınlık, ne de bir isyan dalgası vardı. Öne geçmek gibi kurnazlık arayışında bulunan olmadığı gibi personele herhangi bir çirkin, kaba harekette bulunana da rastlamadım. Zaten dolmuş kuyruklarındaki benzer durum da beni şaşırtmıştı. Dolmuşlar durak dışı yolcu alıp indirmiyorlar. Durakta 2-3 kişi bile olsa sıraya giriliyor. Ayakta yolcu almak kesinlikle yasak. Dolmuş durağa geldiğinde önce yolcular iniyor daha sonra boş koltuk sayısı kadar sıradan yolcular biniyor kalanlar diğer dolmuşu bekliyor. “Atla abla ilerde inecek var” ya da “Ben hemen ileride ineceğim ayakta gidebilirim” gibi diyaloglar hiç yaşanmıyor.
Neyse biz gelelim hastanenin diğer yönüne. Hizmet aldığımız hemşire ve doktor son derece güler yüzlü ve sahiciydi. Sizinle olmaktan ya da işini yapıyor olmaktan sonsuz mutluluk duyar bir halleri vardı. En son rapor yazmadan önce durumumuzla ilgili bize yarım saate yakın açıklama yaptı. Bu halleri ile bizim kurumlardan farklı bir yön olduğunu, sistemi iyi ya da kötü yapan biz insanlar olduğunu tekrarladım içimden. Nihayetinde de bu kurumlar için halkımızın söylediği meşhur “Allah eksik etmesin, muhtaç da etmesin” sözünü mırıldandım.
gecmis olsun Necmi Bey