Ülkesi için, toplumu için endişe duyan seçmenlerin umut bağladığı muhalefet, namı diğer altılı masa giderek “Yok arkadaş, bunlardan ne köy olur ne kasaba” kulvarına girecek diye endişe etmeye başladım. Muhalefetin itici gücü, lokomotifi durumunda olan CHP ve onun lideri Kılıçdaroğlu’nun da bekleneni tam olarak vermediğini düşünenler çoğalmaya başladı. Tamam, Kılıçdaroğlu ahlaklıdır, dürüsttür, iyi niyetlidir, sözünün eridir gibi sayacağımız bir dizi meziyetlere sahip olduğundan da kuşkum yok. Ama bütün bunların işe yarayıp yaramayacağı konusunda kuşkuluyum. Öncelikle Kılıçdaroğlu’nun ben dili ile konuşmasını iletişim açısından hatalı buluyorum. Belli ki Sayın Cumhurbaşkanın “Benim bakanım, benim valim” söylemlerinden etkilenmiş olacak ki ben ile başlayan cümleler sadece altılı masa ile ilgili değil kendi partisi açısından da arızalı sanki. Parti başkanının sadece kendisinden ibaret olmadığını, yetkili organları, örgütü ve hatta ittifak içinde olduğu ortakları olduğunu hatırlayarak “Biz” ile başlayan cümlelere daha çok yer vermesi gerektiğine inanıyorum.
Bir de söylediği her sözün, sergilediği her davranışın birkaç hamle sonrasındaki muhtemel sonuçlarını tahmin etmesi gerekir. Örneğin toplumsal düzeyde zaten hallolmuş olan başörtüsü ile ilgili yasal düzenleme teklifinden amaçlarının ne olduğunu hala anlayabilmiş değilim. Özellikle ekonomik sorunlar ile iyice bunalmış olan iktidar için adeta can simidi gibi geldi Kılıçdaroğlu’nun bu teklifi. Bir yandan başörtüsü sorununu biz çözdük öyle bir sorun yok derken diğer yandan anayasa değişikliği ve referanduma kadar uzayan ve seçime kadar tepe tepe kullanacakları bir malzemeye kavuşmanın sevincini yaşıyorlardır. Her halükârda ve her aşamada karşı olanlar, bizden olanlar kamplaşmasını diri tutmaya hizmet edeceği muhakkak bu gidişatın.
Çok kuşkucu muyum bilmem ama bazen yoksa üst düzeyde bir danışıklı dövüş mü planlanıyor diye düşünmekten kendimi alamıyorum. İktidarcılık ve muhalefetçilik oyununda herkes kendi konfor alanını koruyarak ve yeri geldiğinde “mış gibi” yaparak mevcut durumlarını tahkim etmeye mi çalışıyor yoksa?
Tabii bütün bu darboğazdan istenirse hayırlı bir çıkış yapmak, sıkıntıları da fırsata çevirmek pekâlâ mümkün. Ülke gündeminin belki 100. sırasında olmayan bu konuyu en başa getirip ciddi ciddi adalet bakanının da bu konuda çalışmaya başladığını, hatta partilere de destek arayışına çıktığını da biliyoruz. Bu arada HDP’ye yapılan ziyaret ise beklenmeyen bir durumdu. Gerçi Türkiye siyasetinde dün dündür, bugün bugündür şeklindeki bazan pragmatist, bazen makyavelist yaklaşımlara da yabancı değiliz. Ama yine de herkes bu ziyarette küçük ortak MHP’nin ne diyeceği konusunu çok merak etti. Bu parti için “Anayasa Mahkemesi tarafında bir daha açılmamak üzere kapatılsın” tavsiyesinde bulunan, her fırsatta HDP’yi şeytanlaştıran “Derhal kapatılsın” diyen her fırsatta HDP’yi dışlayan, şeytanlaştıran MHP ve onun Genel Başkanı bu defa “AK parti heyetinin Mecliste grubu bulunan HDP’yi ziyaret etmesi doğal ve doğru bir adımdır.” diyerek önceki söylemleri ile çelişmiş olsa da bana göre iyi yaptı. Bu görüşme ne derece samimi buradan ne sonuç çıkar bunu zaman içinde göreceğiz. Benim merak ettiğim muhalefet ya da altılı masa bundan nasıl bir ders çıkaracak.
Çok iyi biliyoruz ki HDP önümüzdeki seçimlerin en belirleyici partisi. Benim de bu parti ile ilgili kafamda belirsizlikler, soru işaretleri olmasına rağmen parlamentoda temsil edilen altı milyona yakın oyu alan legal bir parti ile görüşmenin, konuşmanın doğru ve gerekli olduğuna inanıyorum. Onunla görüşülmüş olması onun düşüncelerini ve davranışlarının onaylanmış olması anlamına da gelmez. Bu konuda muhalefetin kararsız, ikircikli ya da umursamaz gibi görünen tavrına da bir anlam veremiyorum. Besbelli ki cumhur ittifakının bu konudaki şerrinden korkuyorlar. Oysa seçimlerde kazanmak uğruna İmralı’dan gelen mektuba bel bağlamaları, Osman Öcalan’ı TRT ye çıkartmaları kendilerinin bu konuda çok da masum olduğunu göstermiyor.
Bütün bu gelişmelerden sonra MHP liderinin konuşması muhalefet için eğer kullanabilirlerse çok geniş ve elverişli bir alan açıyor bana göre. Madem AK parti’nin tamamen taktiksel bir anayasa değişikliği için HDP’nin kapısını çalıyor, bundan daha önemli ve kapsamlı anayasa değişiklikleri için açık açık ve göğsünü gere gere görüşmeler yapılmasının önünde hiçbir engel kalmamış gibi sanki. Eğer MHP liderinin beyanları böyle hayırlı gelişmelere neden olursa onun sevabı da ona yeter. Şimdiye kadar bu konuda en çok İYİ parti’nin MHP’den daha MHP’li olan bir kanadının tepkilerini görüyorduk. Umarım onlar da artık şapkalarını önüne koyarak eski liderlerinin bu değerlendirmesinden gerekli dersi çıkarmış olurlar.
Son olarak ekleyeceğim şu ki muhalefeti oluşturan partilerin her konuda anlaşmasını beklemek hayal olur. Öyle olsa zaten hepsi bir parti olurdu. Bu görüşmelerin amacı ileriye dönük bir paylaşım pazarlığından daha çok, her düşüncenin kendini ifade edebileceği, hukukun üstünlüğünün, kuvvetler ayrılığının tesis edildiği, demokrasinin tüm kuralları ile işleyebildiği bir iklimi yaratmak olmalıdır. Böyle bir iklimde yine her parti kendi mücadelesini özgürce verebilecektir.