O NE YAZDI ÖYLE / 2

Torunlarımla vakit geçirirken bazan içimde yaşadığım duygular ile ilgili sorgular buluyorum kendimi. Geçmişe dönüp değerlendirme yaptığımda torunları ile olan ilişkiyi çocuklarımızla olan ilişki ile kıyasladığımızda torunları özel yapan ne olabilirdi? Çocuklarımızla geçirdiğimiz vakitlerin ne kadarı onlara adanmış vakitlerdi? Onları beslemek, büyütmek, giydirmek, uyutmak, banyo yaptırmak, okul ihtiyaçlarını gidermek gibi işler hayatımızın ve enerjimizin büyük bir bölümünü almış olsa da bunlar çocuğa ayrılmış bir zaman olarak kabul edilebilir mi? İşte torunlarla olan ilişkilerde işin o kısımları başkalarına ait olduğu için geçirilen zaman daha sade ve sahiciydi.

Bir önceki yazıda adı çok geçen Suzi ve kedi kızımı da tanımanızı isterim. Geçtiğimiz yıl küçük oğlum da Hong Kong’a gidince birkaç yıldan beri kendilerinin besledikleri kediyi bize verdiler. Dişi olduğu için “Kızım” adını verdikleri kedi o günden bu yana bizim ailemizin bir parçası olmuştur. Önceleri biraz mesafeli başlayan ilişkimiz sonraları iyice yoluna girdi. Artık biz onsuz o bizsiz olamıyor. Bu arada kedilerle ilgili yeni yeni şeyler öğreniyorduk. Bazen televizyon seyrederken kucağımıza gelip kıvrılıyor, okşanmasına izin veriyor. Bir ara aklına bir şey gelip fırlayıp gidiyor. Biz kucağımıza alıp sevmek istediğimizde kesinlikle kaçıyor ve bizlere adeta “Beni ancak ben izin verdiğim zaman sevebilirsiniz” mesajı veriyordu. Saklanma konusunda da çok becerikliydi kızımız. Küçücük evde bazen saatlerce arayıp bulamadığımız oluyordu. İşte Torunumuz Ada da kedimiz ile geçirdiğimiz maceralara dinlemeye bayılıyordu.

Devamı için tıklayın “O NE YAZDI ÖYLE / 2”

TÜNELİN UCUNDAKİ IŞIK

2020 yılının son ayının son günlerini yaşadığımız şu günlerde kimilerinin Korona, kimilerinin Covid-19 dediği kâbus tüm dünyayı ve tüm insanlığı olanca acımasızlığı ile esir almış durumda. Yetmiş milyonun üstünde vaka yaşanan dünyada bu hastalıktan hayatını kaybedenlerin sayısı 1.700.000’i aştı. Bununla ilgili olarak aylar önce yazdığım yazılarda da belirttiğim gibi ABD vaka ve can kaybı konusunda ön sıralarda yer alıyor. Ülkemize gelince her ne kadar rakamlar tartışmalı olsa da durumumuz iç açıcı sayılmaz. İki milyona yakın vaka ve 17.121 can kaybını da gün itibarı ile yaşamış bulunmaktayız.

Geçen zaman içinde umut verici durumlar da yaşanmadı değil. Bu virüse karşı geliştirilen aşı çalışmalarında da neredeyse son noktaya gelindi sayılır. Bu aşıların bilimsel ya da teknik adı var elbette ama biz onları toplumda konuşulduğu gibi Alman, Amerikan, İngiliz, Çin aşısı olarak biliyoruz ve tarif ediyoruz. Pandeminin başlarında biz çeşitli ülkelere ne kadar çok sağlık yardımı yapmakla övünürken gördük ki birçok ülke kendi nüfuslarının birkaç katı aşı siparişi vermiş bile. Biz, terzi kendi söküğünü dikemez dedikleri gibi, sadece nüfusumuzun üçte birine yetecek kadar siparişi ancak verebilmişiz. Onun da ne zaman ve kadarının geleceği henüz belli değil. Önce sağlık çalışanlarından ve 65 yaş üstünden başlamak üzere bu yılın son günlerinde ya da 2021’in ilk günlerinde başlanacak aşılama faaliyetleri. Ancak tam bağışıklığın sağlanması için toplumun yüzde yetmişinden fazlasının aşılanması ve koruyucu tedbirlerin de devam etmesinin şart olduğu belirtiliyor bu konunun uzmanları tarafından. Bir de aşı karşıtlığını benimseyen azımsanmayacak bir kitle var. Bakalım insanlığı nasıl bir akıbet bekliyor.

Devamı için tıklayın “TÜNELİN UCUNDAKİ IŞIK”

DEDE – TORUN

Dün takvimler 26 Temmuz 2020 tarihini gösteriyordu. Ve sevgili torunumuz Ada’nın ikinci yaş gününü kutladık. Evet o şimdi 2 yaşında dedesi olarak ben de 70 yaşındayım. Hesapladım da babam 50 yaşında dede olmuş, dedem ise 42 yaşında. Demek uzayan insan ömrüne paralel olarak bu vasıflar da ileri yaşlara doğru kayıyor. Rahmetli babam 85 yaşında aramızdan ayrıldı. Çok fazla konuşkan biri olmamasına rağmen ömrünün son günlerinde “Çok şey gördük çooook, biz bu günleri de görecek miydik?” cümlelerini sıkça kullanırdı. Kastettiği uzun yıllar damı akan, bacası tüten toprak evler ile, kasabadaki kombili, doğalgazlı evin konforu arasındaki çağ farkı idi. Bu herkes için basit ve doğal bir şey olsa bile onun hayallerinin ötesinde bir durumdu. Bu ortamın sağlanmasında bizlerin katkısını da üçüncü kişilere sıklıkla söylediği ”Allah insana mal mülk vermesin hayırlı evlat versin” cümleleri ile ifade ediyordu.

Bende 70 yaşında biri olarak yavaş yavaş “Çok şey gördük çooook” moduna girmeye başladım galiba. Gördüklerim ve yaşadıklarımı çeşitli olay, durum ve objeler vasıtasıyla çevreme özellikle de torunlarıma yazılarımda anlatmayı deneyeceğim. Olur mu, ne kadar olur, onu zaman gösterecek. Bu yaş günü sebebiyle de dede torun ilişkilerinin bizim yaşamımıza dokunan bölümlerini irdeleyeceğim. Ben bunu üç evre olarak gözlemledim.

Devamı için tıklayın “DEDE – TORUN”