LONDRA GÜNLERİ / YAKIN ÇEVRE

Geldiğimiz günün tersine 15 Şubat sabahında güneşli bir hava ile güne başladık. Evde kahvaltımızı yaptıktan sonra bu güzel havanın bize sunduğu fırsatı değerlendirmek adına yakından uzağa doğru kaldığımız evin etrafından başlayarak çevreyi tanıma etkinliklerine başladık. Lonra’da yerleşim birbirini çevreleyen halkalar şeklinde ifade ediliyor. Birinci bölgeden başlayarak altı,yedinci bölgeye kadar varan bir yapılanma mevcut. Oğlumun kaldığı ve bizim de misafir olduğumuz ev  merkezi durumda olup birinci bölgede yer alıyor.Buradaki binaların büyük çoğunluğu eski ve 2-3 katlı yapılardan oluşuyor. Eski derken döküntü ve salaş olarak anlaşılmasın. Bu yapıların kırmızı tuğlalı dış görünüşleri, pencereleri, çatıları ile son derece bakımlı ve göz zevkini okşayıcı bir durumda olduklarını söyleyebilirim. Oğlumun kaldığı daire de  1930 lu yıllardan kalma bir adliye binasından dönüştürülmüş bir yapı içerisinde yer alıyor. Bina içinde en çağdaş düzenlemeler yapılırken dış görünüşünde o zamandan kalan yazılar dahil hiç bir özelliğinin bozulmamasına özen gösterilmiş.

Evin hemen alt kısmında aynı caddenin adını taşıyan “Duncan Terace” parkı var. Londra’nın bir çok yerinde böylesi bakımlı irili ufaklı yeşil alanlar yaratılması sağlanmış. Bu parkların hemen hepsinde adeta buranın maskotu diyebileceğimiz ve insanların verecekleri yiyecekleri bekleyen sincaplara rastlamanız mümkün. Biz de bize bu kadar yakınlık gösteren bu sevimli yaratıkların bol bol resmini çekmeyi ihmal etmedik. Parkın hemen yakınındaki kanal kıyısında gezinirken Amsterdam’da gördüğümüz kanalları ve bot evleri hatırladık. Parktaki gezintimizi tamamladıktan sonra bu defa yönümüzü hemen yakındaki her türlü eski eşyaların satıldığı antik çarşı istikametine çevirdik. Bu tür zevkleri olanlar için burası gerçekten çok iyi vakit geçirilecek bir yer gibi geldi bana. Bu gezintiyi de tamamladıktan sonra  biraz dinlenmeyi hak ettiğimizi düşünerek oğlum bizi az ileride ana caddenin karşısında “Tinder Box” adlı kafeye götürdü. Burada bir yandan Gençer’in çok sevdiği “machiata” isimli kahveyi  kurabiyeler eşliğinde içerken bir yandan da bundan sonra gezeceğimiz yerlerin planlamasını yaptık.