Geçtiğimiz günlerde Sayın Başbakanımız İl Başkanları ya da grup toplantısında Muhalefet partisi liderine ver yansın ederken muhafazakar demokrat parti olarak özetle dindar nesil yetiştirmek gibi bir misyonu olduğunu söyleyiverdi. Başkasından duymuş olsam “Abartmışsındır,Başbakan’ın mutfağı çok kalitelidir onun önüne böylesi bir metni okumak üzere hazırlamazlar” diye düşünürdüm. Fakat bizzat kendim dinleyince bir an kulaklarıma inanamadım. Tam da AKP’nin gizli ajandası var diyenleri haklı çıkaracak bir beyan hani. Sayın Başbakanımızın birden partililerin gazına gelerek biraz da trübünlere oynamak amacı ile yazılı metnin dışına çıkarak sürçü lisan etmiş olabileceği kuşkusuna kapıldım.
Gerçekten bir siyasi partinin özellikle iktidardaki bir siyasi partinin dindar nesil yetiştirmek gibi bir misyonu olabilir mi? Dindarlık tanımının içine kimler neyi sokmaz ki? Sonra nasıl, ne kadar,kime göre, kimin gibi dindar yetiştirilmek isteniyor. Bunun ölçüsü gramajı nedir? soruları hücum etti beynime. İran gibi mi,Irak gibi mi, Mısır gibi mi Suudi Arabistandaki gibimiydi anlatılmak yada yetiştirilmek istenen neslin fotoğrafı. Belki yüzlerce binlerce dindarlık tanımı vardı ve kastedilen hangisi idi? Aslında buna en çok şaşıran üzülen ve tepki vermesi gerekenlerin başında kendini gerçekten dindar hissedenler olmalı diye düşündüm. Çünkü gerçek dindarların dini tamamen Tanrı ile kendi arasında yaşayıp iktidarların payandası olarak kullanılmasından en çok onların rahatsızlık duyması gerekirdi.
İnsan yetiştirme sistemlerine baktığımızda ülkelerin çağın özelliklerine,toplumların ihtiyaçlarına göre bir nesil yetiştirme gayretleri hep olagelmiştir. Önceleri insanların temel gereksinmelerini karşılamak için iyi avcı yetiştirmek, daha sonra iyi savaşçı yetiştirmek gibi amaçların ardından dindar insan yetiştirmenin de hedeflendiği sistemleri geçmişte yaşamıştır insan toplulukları. Tabi bunların yüzlerce sene önce terkedildiğini bugünün çağdaş dünyasında özgürce düşünebilen,düşündüklerini özgürce açıklayabilen, yaratıcı ve eleştirel düşünceye sahip, bağımsız seçimler yapıp kararlar verebilen,evrensel demokrasi anlayışını benimsemiş insanların yetişmesini hedeflemektedir gelişmiş toplumlar. Zaten birey bu noktaya geldiğinde neye nasıl ve ne kadar inanacağına ya da ne kadar dindar olabileceğine kendi özgür iradesi ile karar verecektir. Ona birilerinin kendine göre dindarlık elbisesi giydirmesine de gerek kalmayacaktır. Yani yıllar önce Cumhuritet için talep edilen “fikri hür,vicdanı hür, irfanı hür” nesillerden de kastedilen tam olarak budur.
Sayın Başbakanımızın arada bir böyle gündem yaratacak beyanları en çok da onu destekleyen ve kendilerine liberal denen yazarları sıkıntıya sokuyor. Mutlak destekçi yada yetmez ama evetçi takımı çok zor durumda kalıyor. Tam olarak arkasındayız doğru soylemiştir de diyemiyorlar tam olarak karşı da çıkamıyorlar “İşin evveliyatını incelemek lazım, o niyetle değil de bu niyetle söylemiştir, aslında demek istediği öyle değildi” gibi bir takım “çevirin kazı yanmasın” manevraları yapmak zorunda kaldıklarını görünce bir zamanlar önemli birinin yine önemli bir kişi için söylediği “Allah onun durumuna kimseyi düşürmesin” duasını mırıldanıyorum.
Tabi bütün buların ardından klasik olarak ”Ne yani ateist bir nesil mi yetiştirelim ?” ucuzculuğu ve kolaycılığı ile köşeye sıkıştırılma sorularına muhatap olmak da istemem. Hiç kimsenin zaten böyle bir isteği de iddiası da olamaz. Dini de dindarlığı da Allah ile kul arasındaki o mübarek istikametteki vicdanlara terketmek en doğru olanı belki de. Ve bırakalım da hiç gölge etmeden insanlar ne kadar ve nasıl dindar olacaklarına kendileri karar versinler. Cumhuriyetin aydınlanmacı felsefesi ile bu yol bir ölçüde zaten açılmıştı. Eğer bu gün bir Mısır, bir Irak, bir Libya gibi olmuyorsak bunu da her gün bir yerini hırpalamaya, aşındırmaya çalıştığımız cumhuriyete borçlu değil miyiz?