ANTALYA GÜNLERİ / MANAVGAT ŞELALESİ

Nedendir bilmem blogum uzunca bir süredir yazılarıma hasret kaldı. Türk gibi başlamak…. sözünün bir doğrulaması mıdır,yoksa yaşlılığın getirdiği bir rehavetten mi kaynaklanmaktadır bu ihmalkarlık bilemeyeceğim. Geçtiğimiz günlerde doğan bir fırsatı da değerlendirerek blogumun bu hasretini gidermeye çalışacağım.

Amasya Öğretmen Okulu mezunu olan eşimin sınıf arkadaşları yıllık geleneksel buluşmalarını Manavgat’ta bir otelde gerçekleştirmişler. Bunun üzerine biz de fırsat bu fırsat diyerek hem arkadaş buluşmasını hem de daha önce görmediğimiz bu coğrafyaya ziyareti gerçekleştirelim dedik. Antalya’ya yaklaşık 80 kilometre uzaklıktaki bu hedefimize Otogar’dan kalkan otobüsle 2 saate yakın bir zamanda vardık. Yolculuğun biraz uzun sürmesinin nedeninin aracımızın fazla dur-kalk yapmasından kaynaklandığını tahmin etmişsinizdir. Neticede grubun ikamet ettiği otelde arkadaş buluşmasını gerçekleştirdik. Bir süre hoşbeş ve eski günlere ait nostaljik sohbetten sonra daha önceden de tanıdığımız Füsun Tütüncü arkadaşımız bizi arabasına alarak kısa bir şehir gezisi yaptırdı.

Gezimizin ilk durağı otele çok yakın olan Titreyen Göl oldu. Gerçekten yerleşim yeri ve rüzgar alma durumuna göre gölün yüzeyinin her daim kıpır kıpır olduğuna bizzat tanık olduk. Sahile 4-5 kilometre uzaklıkta kurulmuş ve de 200.000’den fazla nüfusu olan şehrin caddeleri, binaları bana çok cazip gelmedi. Şehir ile sahil arasındaki yeşil ve ormanlık alana yerleşmiş onlarca bol yıldızlı oteller de fazla ilgimi çekmedi. Benim asıl merakım daha çok coğrafya kitaplarındaki resimlerde gördüğüm şelaleyi görmekti.

Nasıl gidileceği ile ilgili yaptığımız sorgulama sonunda burada yapay şelale, küçük şelale ve büyük şelale olmak üzere üç çeşit şelaleden söz edildiğini öğrendik. Şehir merkezindeki yapay şelalenin pek fazla bir albenisi olmamakla birlikte aynı yerdeki asansör, teleferik ve yürüyen merdiven karışımı bir aygıtla çıkılan adeta seyir tepesi diyebileceğimiz yer bütün şehrin panoramik görüntüsünü vermesi bakımından bana çok daha cazip geldi. Tabi en sonda da sıra şehrin 5-6 kilometre kadar dışındaki büyük şelaleye geldi. Hakikaten “herşey yalan bir bu sahi” ya da “İşte burası her şeye değer” diyebileceğimiz bir tabiat harikasının içinde bulduk kendimizi. Resimlerdekinden çok daha etkileyici, büyüleyici bir su bereketi ve bolluğunu tarif edemem. Az bir yükseklikten düşmesine rağmen çok yüksek bir debi ile akan şelalenin etrafındaki ağaçlar ile adeta kucaklaşması doyulmaz güzellikler yaratıyor. Şelalenin etrafındaki hediyelik eşya dükkanları, cafe ve restaurantlar da ne kadar ilginizi çeker bilemiyorum. Ben bu güzellikleri tam olarak ifade edecek kelime bulmakta zorlanıyorum. İyisi mi siz fırsat bulduğunuzda bu şelaleyi mutlaka görün derim. Tabi bize bu güzellikleri yaşatmakta emeği geçen Füsun Tütüncü arkadaşımız da kocaman bir teşekkürü hak ediyor.

ANTALYA GÜNLERİ / TÜNEKTEPE

Bir ülke ya da bir yöreye seyahat yaptığında orası ile ilgili merak ettiğiniz her durumunu fırsat elverdiği ölçüde görmeye öğrenmeye çalışıyor insan. Benim de aşağı yukarı yaptığım şey aynı. Daha sonra bu seyahatlerle ilgili izlenimlerimi dilim döndüğümce bloguma aktarıyorum. Bütün bu parça parça gözlemlerden sonra bazen o coğrafyanın bütünü ile ilgili bir fotoğrafı merak ediyor insanoğlu. Bu merakı gidermek ve şehrin kuşbakışı panoramik görüntüsünü ziyaretçilere armağan etmek için birçok yerde uygun ortamların gerçekleştirildiğine tanık oldum. Hong Kong’taki seyirtepesi, İngiltere’nin başkenti Londradaki devasa dönme dolap bunlara örnek gösterilebilir. Hatta en son gittiğimiz Antalyanın Elmalı ilçesinde de kendi çapında böyle bir seyir tepesinin düzenlenmiş olduğunu gördüm. Antalya’da da Tünektepe aynı amaçla tasarlanmış olarak ziyaretçilerine bu hizmeti veriyor.

Tünektepe Antalya sehir merkezinin en batı ucunda yer alıyor ve tepeye en kolay ve çabuk ulaşmak için teleferikten yararlanmak en doğrusu. Burayı daha önceden görmek istemiştik. Ama her seferinde fırtına var, teleferik onarımda gibi nedelerle kapısından dönmek zorunda kalmıştık. Biz Teleferik çıkışına kadar toplu taşıma araçları ile gittik. Başta 06 ve 08 numara olmak üzere bir çok belediye aracının son durağı Sarısu mesire alanı teleferik başlangıcı oluyor. Tünektepe’nin yüksekliği 600 m. Teleferik mesafesi ise 1700 m. kadar. Çıkış için kişi başı 15₺ ödedikten sonra herbiri azami 8 kişilik olan teleferik kabinlerine biniliyor. (Gittiğimizde yoğunluk fazla olmadığı için biz giderken 6 gelirken ise 2 kişi olarak bindik)

15-20 dakika kadar süren teleferik yolculuğunda etrafı doya doya seyretme ve görüntüleme şansınız oluyor. Tepeye vardığınızda gerek çıplak gözle gerekse belli yerlere yerleştirilmiş dürbünler ile gözlerinize ilk ziyafet çekilmiş oluyor. Tabi mide ziyafeti içinde çok seçenek sunan tesisler mevcut. Teleferik dahil burası ile ilgili birçok düzenleme 2016 yılında gerçekleştirilmiş. Ancak tepenin en yüksek ve hakim noktasındaki çokgen biçimindeki beyaz yapının döner lokanta olduğu ve halen tamamlanamadığı için hizmete açılamadığı bilgisine ulaştık.

Sonuç olarak Antalya’ya yolu düşenlere ziyaret programına burasını da almayı öneririm. Tabi bu ziyaret açık güneşli bir havada olursa, bir de öğleden sonraki saatlerde olursa objektifinizin daha iyi görüntü vereceğini hatırlatırım. Ha bu arada aynı noktada Sarısu mesire yerinde ve kadınlar plajında da vakit geçirebilirsiniz. Piknik alanında meraklısı için mangal keyfi için gerekli alt yapının hazırlandığını da eklemeliyim.