BİRAZ DA KİTAP / YİNE ÜÇÜ BİR ARADA

Fıkrayı çoğumuz duymuştur. Olayın geçtiği il anlatımlarda farklı olabilir, vakti zamanında muhtemeldir ki Cumhuriyetin ilk yıllarında Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Sivas’ta bir konser verir. Konser günü salon ful doludur. Orkestra Beethoven’den Mozart’a, tüm dünya klasiklerini icra eder. Her parçadan sonra şefin salonu selamlaması ile birlikte büyük bir alkış fırtınası kopar. Konser sonunda da aynı şekilde ayakta alkışlanarak hayranlıklar en üst noktada ifade edilir. Daha sonra yörenin ya da konserin en yetkili ağzı bir teşekkür konuşması yaparak gösterilen ilgiden çok duygulandıklarını belirtir. Anadolu insanının sanattan anlamayacağı şeklindeki görüşlerin ne kadar isabetsiz olduğuna dair en iyi cevabı halkın alkışları ile verdiğini vurgular. Konser çıkışında da gazeteciler halkın görüşlerine başvurmak isterler ve orta yaşlı bir amcaya konseri nasıl bulduklarını sorarlar. O da “Sivas Sivas olalı böyle zulüm görmedi begim” der. Gazeteci biraz daha açıklama isteyince amca samimi olarak anlatmaya başlar.” “Vali emir buyurmuş, karakol komutanı da bizi buraya getirdi ve gözünüz bende olacak işaretimle alkışlayacak ya da alkışı keseceksiniz diye talimat verdi. Biz de aynen onun dediğini yaptık” diye açıklamasını sürdürmüş. Böyle bir olay belki de hiç yaşanmamıştır ama toplumda istenmeden ve gönülsüzce yapılan işlerdeki duygusal durumu anlatmak için “……….olalı böyle zulüm görmedi” diye hep söylenir.

Ben de okumayı seven birisi olarak Ferhan Şensoy’un son okuduğum kitaplarında neredeyse aynı duyguları hissettim diyebilirim “Elveda SSK”yı biraz bunun dışında tutmalıyım. Bu kitap tanıdığımız Ferhan Şensoy’un tarzına uygun. SSK gibi bürokratik bir yapıyı eleştirerek giriş yapılmış. Cinselliği bol, alkol türevlerinin fazla harmanlandığı insanı yormayan hatta dinlendiren Aziz Nesin türü bir mizah anlayışını andıran bu kitabı okurken hiç zorlanmadım. “Gündeste” ve “Gecedeste” kitapları için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Adeta kendimi taşlı dikenli bir arazide yalınayak yürür gibi hissettim diyebilirim. Bir ara yarıda bırakmayı bile düşündüm. Ama sonra oğlum internetten o kadar emek vermiş göndermiş ona ayıp olur dedim. Daha da önemlisi Ferhan Şensoy çok beğendiğim ve takdir ettiğim bir sanatçı, Ferhangi Şeyler ve Godot’yu Beklerken oyunlarını bizzat izledim. Ferhangi Şeyler sanırım 27 yıldır sahnede ve her biri bir öncesine bir şeyler katarak zenginleştirilmiş biçimde oynanıyor. Dünyada böyle bir rekor var mı bilmiyorum. Diğer birçok oyununu da CD’den izledim. Rasim Öztekin ile oynadığı “Pardon” filmi ve TRT’deki “Varsayalım İsmail” dizisini de çok beğenerek izledim. Bugünün Türkiye’sinde kalıpları sınırları zorlayan ve muhalif bir anlayışta ayakta kalabilen kaç sanatçımız var ki? Ömrünü ve zihinsel zenginliğini yazmaya, okumaya ve oynamaya ayırmış böyle istisna bir kişinin kitabını yoruldum, sarmadı gibi gerekçelerle okumaktan vazgeçmeyi de kendime yediremedim. Toplamda bin sayfadan fazla hacimdeki bu iki kitabı sıradan bir insana sadece kopya etme görevi versen bile günlerini, haftalarını alır. Burada ise düşünsel bir üretkenlik ve yaratıcılık söz konusu. O bakımdan bu duygular eşliğinde her iki kitabı sonuna kadar okudum.

Biçimsel bakımdan Ferhan Şensoy’un şiir niteliğindeki bu iki kitabında sanatını icra etmek için tüm yurtta gerçekleştirdiği turneleri, askerlik yaşantısını, ülkenin siyasi atmosferi ve sevdalarını velhasıl tüm yaşanmışlıkları satırlara dökülmüş. Kendine has üslubu ile sözcüklerle bazen alay etmiş, bazen onlara cambazlıklar yaptırmış. Çeşitli kılıklara sokup onlara dans ettiriyor adeta. Bazen de kalıplara kurallara meydan okuduğunu hissediyorsunuz satırlar arasında.

Bana garip gelen ve beni şaşırtan yönlerinden de bahsedeyim biraz. Bin sayfalık bu iki kitaptaki on binlerce satırda bir tek nokta, virgül, soru işareti, ünlem, iki nokta, noktalı virgül gibi bildiğimiz hiçbir noktalama işareti kullanılmamış. Tanıdık tanımadık onlarca yüzlerce insan adı geçiyor ne oralarda ne de satır başında tek bir büyük harf yok. Okullarda bu işaretleri çocuklarımız doğru olarak kullanmadıkları için neler çekiyordu. Benim bloğumda bile bu konuda bir iki yanlış olduğunda çocuklarım hemen beni uyarıyor. Demek bunlar kullanılmadan da insanlar meramını anlatıyormuş. Her iki kitaptaki şiirlerin hiç birisinin başına konmuş bir adı yok. Böyle olunca da şu sayfadaki satırlar bir öncekinin devamı mı yoksa bir sonrakinin baş kısmı mı bunu pek anlamak mümkün değil. Oysa biz şiirleri hep şairleri ile bütünleştirmişizdir. Sessiz Gemi dediğimizde Yahya Kemal’i, Otuz Beş Yaş dediğimizde Cahit Sıtkı’yı, Mavi Gözlü Dev dediğimizde de Nazım Hikmeti hatırlamamız gibi. İkinci kitap olan Gecedeste’de bazı şiirlerin ya da bazı satırların bir kısmının Türkçe başladığı ancak devamında Fransızca olarak devam ettiğine tanıklık edince kafam daha da karıştı. Bu durumda değerli Ferhan Şensoy kitabının okunması için Fransızca bilmeyi ön şart olarak mı koyuyor ya da Fransızca bilmeyenler okumasa da olur mu demek istiyor.

Kuşkusuz ben bir edebiyat eleştirmeni değilim. Benim duygularım ve düşüncelerim kendi dünyam ile sınırlıdır. Ben Osman Hamdi beyin ya da İbrahim Çallı’nın resimlerini çok seven onları seyretmekten çok zevk alan biri olarak Picasso’nun her şeyin birbirine karışmış resimlerinden zevk almıyorsam bu o sanatçıya değerinden bir şey kaybettirmez. Olsa olsa benim henüz o aşamaya gelmediğimin bir işaretidir. Bütün bunlara rağmen okuduğum bu kitaplarda yorulmadan, zorlanmadan okuduğum ve ruhumu okşayan epey satır da var. Bu satırlardan birkaç bukle ile bu değerlendirme yazımı sonlandırmak istiyorum.


onuncu ayın on birinci günü

birdenbire patladı bir akdeniz fırtınası

çok uzaktan geliyor ak köpük dalgalar

antalya’ya erken geldi sonbahar

bir gurbet bu gönlümüzce seçilmiş

bir otel odasına binlerce harf doluşmuş

büyük harfler küçük harflerle tanışmış

kimi harfler baş köşeye kurulmuş

katip miyim antalya

akdeniz’den sorumlu

ruhum serumlu

gönlüm sorunlu

hallolmazsa hal olmam yalın halimizdir bu

***********

aklınıza dört nala gelen

herşey şiir

değildir

bunlar olsa olsa

ki olmaya da bilir

sizin düşüncelerinizdir.

********

koklayarak bulmuşuz birbirimizi

zaman yordamıyla

bir güzel kısrak

bir deli aygır

delip geçmekteyiz ıslak geceyi

birlikte kişneyerek her heceyi

*********

on gün oldu görüşmedik

çok zaman var öpüşmedik

neyse sesini duydum

huzura erdi ruhum

*******

babam haklı canım

ben adam olmam

hep çocuk kalacağım

erkek sözü babacığım

Tagged: Tags

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *