Çanakkale’de bulunan Jandarma er eğitim alayının tam karşısında Jandarma okuma yazma okulu bulunuyordu. Ülkenin birçok bölgesinde böyle kurumlar vardı.Askerlik hizmeti için birliğine gelenler önce bir taramadan geçiriliyor, okuma yazma bilenler eğitimlerini sürdürüyor, bilmeyenler ise bu okullarda 3-4 aylık bir okuma yazma eğitimi aldıktan sonra askeri eğitimlerini alıyordu.Doğrusunu söylemek gerekirse bu okullarda askerlerin işi daha rahattı,sadece öğrencilik yapıyor kışla eğitimi yapılmıyordu.Bazen buraya okuma yazmayı bile bile çaktırmadan gelenlere de rastlanıyordu. İşte biz yaklaşık 24 arkadaş bu kurumda göreve başladık görevlerimize sabah 8.30 gibi geliyor akşam 17 gibi ayrılıyorduk. Maaşlarımız ödeniyor ve sivil kıyafetle çalışıyorduk.
Bu okulların tesis araç ve gereç yönünden son derece donanımlı olduğunu söyleyebilirim. Adeta yok yoktu. Öğretmenin işi de son derece kolaydı. 25-30 kişilik sınıfta bir onbaşı size yardımcı oluyordu. Elinizdeki A4 kağıdı büyüklüğünde bir programa bakıyorsunuz girdiğiniz gününün saatini orada bulup oradaki kutucuktaki rakamı okuduktan sonra elinize verilen özel kılavuzdan belirtilen sayfayı açıyorsunuz ve orada size adım adım ne yapacağınız yazıyor. Ben görmedim ama eskiden eğitmen kılavuzlarının da böyle olduğunu söylüyorlar. Öngörülen sayfada” 1-Ali asker oldu fişini al tahtaya as. 2-Öğrencilere üç kere okut.3- Beş defa yazdır…….” gibi talimatlarla sizin izleyeceğiniz yol en açık biçimde anlatılıyordu. Öğle yemeğimizi de okulda yedikten sonra uzakça olmayan şehir merkezine bazen yürüyerek bazen de servisle gidiyorduk. Bu okullardan bir çokları niyedir bilmem ama “Ali okulu” olarak bahseder. Sanırım kaynak kitaplarda kullanılan metinlerin çoğunda yazımı ve öğrenilmesi kolay olması bakımından Ali sözcüğünün kullanılmasından böyle dendiğini tahmin ediyorum.
Bu noktadan hareketle buradaki askerlere okulda görevli onbaşı ve çavuşların “Hey Ali gel buraya, git şuraya” şeklinde seslendiklerini öğrenen okulun komutanı albay bir gün bunları çağırarak yaptıklarının yanlış olduğunu, her birine adı ile veya asker diye hitap edilmesi gerektiğini, Ali diye hitap etmenin okuma yazma bilmeme durumunun yüzünü vurulması, aşağılanması anlamına geldiğini biraz da askeri lisanla tabir yerindeyse fırçasını atarak söylemişti. Tabi orada hepsi baş üstüne demek durumunda kalmışlardı, Fakat daha sonra bunların askerlere bu defa ”Hey üniversiteli gel” biçiminde hitap ettiğine de tanık olmuştuk.
Çanakkale’de ilk olarak bizden önce kalan öğretmenlerin evinde kaldık bir ay kadar. Sonra oradan çarşı merkezinde Trakya restoranın üstünde kaldık 8-10 bekar arkadaşla birlikte. Trakya restoranın tabelasını görünce serde Trakyalılık var ya hemen sonradan adının Özer olduğunu ve lokantanın sahibi olduğunu öğrendiğim kişiye Trakyalı olup olmadığını sordum. O da gayet muzip pencereden de dışarısını ve boğazın tam karşısını işaret ederek “Evet ben de Trakyalıyım şu boğazın karşısında kalenin göründüğü yer var ya orasının adı Kilitbahir’dir. Ben Trakya’nın orasındanım dedi. Aldığım cevap düşündüğüm gibi değilse de teorik olarak doğru idi. Lokanta ve üstündeki birkaç daire kendisine aitti. Biz hem kiracısı hem de lokantasının müşterisi idik. O zaman kredi kartı falan yoktu. Herkesin küçük bir defteri vardı. Yemek yedikten sonra hesap deftere yazılır gözdeki yerine konur ay başı gelince toplam yapılır toplamdan %10-%20 arası bir iskonto düşülerek ödeme sıfırlanır ve tekrar yazım başlanırdı. Özer o günlerde İstanbul hukuktan ayrıldığını söylerdi. Niye ve nasıl ayrıldığını merak edip sormadım hiç. Ama çok kafa dengi bir kişiydi. Melahat Pars’ın hüzzam şarkısı olan ”Ben gamlı hazan sense bahar dinle de vazgeç” şarkısını çok severdi. Belki de bizim bilemediğimiz bir hatırası vardı bu şarkının kendisinde. Geçtiğimiz aylarda Altınoluk’a gidip gelirken otobüsümüz araba vapuruna gitmeden kalan zaman aralığında tekrar uğradım Trakya lokantasına. Bir ön sokağa iyice meydana cephe olacak şekilde taşınmış olduğunu gördüm. Özer beyi sordum şu anda kendisinin avukatlık yapmakta olduğunu söylediler, vaktimiz olsaydı bizzat görüşmeyi isterdim. Demek yarım bıraktığı hukuku fakültesini de bitirmiş bu arada.
Bir öğretim yılı kadar okuma yazma okulunda çalıştıktan sonra bu defa askerliğin son kısmını da Zonguldak ilinde tamamlamak üzere buradan ayrılmam gerekecekti.
Özer Bey’in soyadı neydi, aratalım google’dan hemen..
tam olarak hatırlamıyorum ama araştırsam bulabilirim belki
Şu Kilitbahir pozunun aynısının 2011 versiyonunu çeksen güzel olur aslında..
Tam olarak aynı yerde, aynı pozu vererek, ve benzer kıyafetler içinde..
40 yıl önce 40 yıl sonra koyarsın adını da hatta..
İyi fikir Altınoluk’a bir Çanakale aktarmalı yolculuk,veya Altınoluktan bir tur yolculuğu ile gerçekleştirilebilir.Tabi resmi de yanımıza almak lazım tıpı tıpına olmasını sağlamak için.
E tabii.. Esprisi aynı olmasında.. Anneme iş düşüyor, gerekirse 8-10 poz çekecek, içinden seçeceksiniz..
İnşallah en yakında gerçekleştiririz
Hadi bakalım..